The Others Taraf tutmak kolay değil

Taraf tutmak kolay değil

26.02.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Taraf tutmak kolay değil

Taraf tutmak kolay değil



Hafta içinde e - mail kutusunu tıka basa dolduran, faksları tıkayan, telefon hatlarını en çok meşgul eden konu neydi, bilin bakalım.
Tahmini gayet kolay.
Ekonomik krizin patlamasını tetikleyen ünlü MGK "atışması".
Zincirleme reaksiyon gibi birbirini izleyecek gelişmelerin manşetlere sığmayacak kadar büyük, aynı ölçüde de vahim olduğu aşikardı.
Milliyet, 20 Şubat Salı günü, Buna Hakkınız Yoktu ifadesini manşete çekmişti.
21 Şubat günkü manşette, "olay adam" Hüsamettin Özkan’ın "atışmayla" ilgili yorumları öne çıkmıştı:
‘Ecevit kilitlendi, dayanamadım’
Dalgalı döviz kuru kararının çıktığı "en uzun çarşamba" ardından, Milliyet’in manşetinde çözüm formülü tarif edilmekteydi: Kurtuluş Reçetesi.
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Recep Önal’ın geleceğe ilişkin iyimser bakışı 23 Şubat tarihli Milliyet’in manşeti olmuştu: ‘Dolar Çok Yükselmez’.
Cumartesi gününün manşetini ise, dev krizin faturasına ilişkin işaretler belirlemişti. GİDİYORLAR ifadesi, bazı bakanların "kellesinin alınabileceğini" anlatmaktaydı.
Kuşkusuz, haberler, çeşitlendirilmiş haliyle, Milliyet’in iç sayfalarını da doldurdu.
Peki, okurların tepkisi?
Fatma Egesel, Nursel Öztürk, Fatma Ergen, Ayşe Levent, Kerem Bağcıoğlu, Salim Kurt ve Kasım Nurdan, Milliyet’in haberlerinin "hükümetten yana ağır bastığı" görüşünü dile getirerek yakınmada bulundular.
İsimlerini vermeyen pek çok başka okur da benzer yönde görüşler ilettiler.

Ali Erol’un şikayeti Fikret Bila’nın Ecevit’le ilgili haber ve yorumlarına ilişkindi. "Severek okuduğum biri olan Bila’nın yanıldığını düşünüyorum. Ecevit’in evvelce de Yılmaz ve Çiller’in aklanmasına yardımcı olduğunu unutmayalım. Ben halkın bunu unutmadığı kanaatindeyim" dedi Erol.
Aydın Özyurt ise tam tersini düşünmekteydi, Milliyet’in haberleri konusunda.
"Bir programa bu kadar emek vermiş bir hükümeti yalnız bıraktınız. Sayın Sezer için destek vermeyi bırakın, biraz da hükümeti anlamaya çalışın."
Daha "genel" bakarak, "taraf tutma" konusunu eleştirenler de oldu.
Muzaffer Çimen, "sanki iki takım karşı karşıyaymış gibi haber verilmesini yadırgadım" diye not bırakmış. "Bu onu tut, bunu tut meselesi olamaz ki."
Levent Durgun, MGK atışması konusunda "sokaktan herhangi bir kişi bu kadar sorumsuz davranmazdı" dedikten sonra ekledi: "Halkı her ikisinden birinin yaptığı doğruymuş havasına sokmaya çalışan medyaya da yazıklar olsun."
Adnan Bekli ile Haşmet Noyan da Çimen ve Durgun gibi düşünenlerden.
Onlar, Milliyet’in web sitesinde hadisenin hemen ardından açılan anketi eleştirmişler.
Anket, "sizce hangisi haklı, tıklayın" şeklinde formüle edilmiş, altına Sezer ve Ecevit şıkları konmuştu.
Bu anketin sonuçları, "Yüzde 80 Sezer" başlığıyla 21 Şubat tarihli Milliyet’in birinci sayfasında aktarılmıştı.
"Bu anket yanıltıcı oldu" dedi Bekli. "Ben ikisinin de yanlış davrandığını düşündüğüm için oyumu kullanmaktan vazgeçtim. Eminim benim gibi pek çok kişi böyle düşünüyor."
Noyan, "mutlaka bir ‘her ikisi de haksız’ veya ‘hiçbiri’ gibi bir üçüncü şık olmalıydı, netice çok daha sağlıklı olurdu" notu içeren bir e - mail gönderdi.
Ünal Ulusu’nun da aynı görüşü paylaşması muhtemel.
Onun eleştirisi ise 20 Şubat tarihli Milliyet’te orta sayfada yer alan Sezer’inki By - Pass Sendromu başlıklı haberle ilgili.
Bu haberde, Ecevit’in doktoru Arif Abacı’nın, Sezer’in sağlık durumuyla ilgili olumsuz içerikli yorumları yer almaktaydı.
"Aşkolsun size" diye not geçmiş Ulusu. "Ecevit’in doktorunun beyanatını alıyor ve bunlara yer veriyorsunuz. Güzel, peki bir Allah’ın kulu çıkıp da doktor beye ‘peki, Ecevit’in sağlık durumu bu kargaşada nasıl bir rol oynadı?’ diye sormuyor? O yanıt vermese bile, neden bu konu başka uzmanlara sorulmuyor? Ben bu haberi taraflı buldum."
Yorum: Salı - pazar arasındaki Milliyet nüshalarını tek tek taradım.
Türkiye’yi sarsan gelişmenin değişik boyutlarına, günde ortalama 25 haber ayrılmış. 22 ve 23 Şubat tarihli Milliyet’in manşetlerinin hükümet "tarafı" açıklamalarına dayandığını bir yana bırakırsak, gündelik haber bolluğunun "taraflısınız" iddialarını büyük ölçüde geçersiz kıldığını görmek mümkün.
Bu haber bolluğu içinde okurumuz Ünal Ulusu da dengeleyici bir unsuru atlamış. Sezer’in sağlık durumuna ilişkin yorumun yer aldığı Milliyet’te, bir sonraki sayfada, doğrudan sağlıkla ilgili olmasa bile, Ecevit’in davranışının uzmanların ağzından eleştirel bir psikolojik tahlili yer almaktaydı.
Eleştirilere "haber ve yorum dengesi" açısından bakılınca da gözlemde bir değişme yok. Altı günlük yorum bilançosunda sergilenen tablo, Sezer’i haklı bulan köşe yazarlarıyla; Sezer, Ecevit ve Özkan’ı topluca eleştirenlerin aşağı yukarı aynı sayıda olduğunu gösteriyor. Ecevit’i haklı bulan köşe yazılarının sayısı bu iki kategorinin bir hayli altında.
Anket konusunda okurlar haklı.
İki şıklı anket bir kesim için itici olmuş ve sonuç açısından da yanıltıcı.

20 Şubat tarihli Milliyet’te yer alan bir haber, Çankaya’daki sert tartışma ardından meydana gelen bir gelişmeyi anlatmaktaydı.
Kavgayı Duyan Passiflora İçti başlıklı bu haberde, gelişmeyi G - 20 toplantısı esnasında duyan Hazine ve Merkez Bankası bürokratlarının şok yaşadığı, peş peşe sigara içen, sürekli telefonla konuşan bürokratların imdadına, eczanelerden alınan Passiflora ilacının yetiştiği aktarılıyordu.
Eczacı Ferhat Güzeldemirci önemli bir noktaya işaret etmekte.
"Ben haberi hatalı, yanlış buluyorum" diye yazmış.
"İlaç reklamı sakıncalıdır. Ayrıca böyle bir ilacın vatandaş üzerinde sanki olumlu bir izlenim yaratması amaçlanmaktadır."
Yorum: Haberin aktörleri, öyle anlaşılıyor ki, belirli bir ilacın kendilerini sakinleştireceğini düşünmüşler. Muhabirin bu ayrıntıyı habere alması doğal. Ama müsekkin (yatıştırıcı) nitelikteki bir ilacın adını ille de vermek gerekir miydi?
Soruyu belki şöyle sormak daha doğru: İlaç reklamını düzenleyen yasa bir yana, bu ilacın adının aynen yazılarak haber içine katılması, habere herhangi bir zenginlik katıyor mu?
Ya da şöyle: Bu ilacın adının "bildirilmesinde" ne gibi bir kamu yararı var?
Bürokratların sinirlerinin bozulması, tepkilerini sakinleştirici alarak gidermeye çabalamaları, kuşkusuz bir haber.
Böyle bir ilaç adı, haber içinde bir renk olarak da görülebilir.
Ama, "eczanelerden sakinleştirici ilaçlar getirtip içtiler" gibi bir ifade, zaten yeterince dramatik. Kaldı ki, ilacın adı kullanılarak (onu izleyen günlerde basında görüldüğü gibi) gelişmelerin odak noktası, hiç istenmediği halde, saptırılmış da oluyor.