The Others Tasarruf yapma sanatı

Tasarruf yapma sanatı

02.12.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Tasarruf yapma sanatı

Tasarruf yapma sanatı

Tasarruf yapma sanatı

ATİLLA AKINCI

Yaklaşık son 40 yılını, aldığı borçları plansız bir şekilde harcamaya alışmış bir ülke olarak, kriz sonrası ortamın zorunlu kıldığı 'TASARRUF' kavramına alışmaya çalışıyoruz. Aslında bu borçla yaşama alışkanlığı, ülke idaresinden fertlere kadar ulaşarak tüm toplum katmanlarına yayılan ve sonunda da, ulusça motivasyonumuzu olumsuz etkileyen krizlere kadar kesintisiz devam etti. Sonra birden ekonomiyle yatıp, ekonomiyle kalkmaya başladık. Önce, içinde bulunduğumuz durumu anlamaya çalıştık. Sonra yeni borçların geleceği haberleriyle sevinir olduk. Bugünü kurtaralım da yarını yarın düşünürüz misali...
Sonra, sık sık kullanmamıza rağmen, anlamını yeterince öğrenemediğimiz o sihirli sözcüğü iliklerimize kadar hissetmeye başladık; 'TASARRUF' . Toplumun alt gelir gruplarına sınırlı gelirleriyle yaşam mücadelesi vermekte olan grubun dışındaki, orta ve üst gelir katmanlarına da yayılan acı bir tasarruf gereksinimi ortaya çıktı. Orta gelirli grup lüks tüketimi azaltınca, bu kesime mal ve hizmet üreten kurum ve kuruluşlar da zor durumlara düştüler. Diğer adı masraf kısmak olan tasarruf anlayışı yok olma korkusuyla, hemen hemen tüm kurum ve kuruluşlarımızın neredeyse birinci öncelikleri arasına girdi. Masrafları kısalım. Kısalım ama nasıl? Biz tasarruf nasıl yapılır bilmiyoruz ki? Bu tartışmalar sonunda da genelgeler birbirini takip etmeye başladı. Elektrikleri kısalım, bilgisayarları az kullanalım, kırtasiye giderlerini kısalım, araçları satalım, personel çıkartalım veya ücretleri kısalım gibi ilk akla gelen tedbirler, iyice analiz edilmeden birer birer uygulamaya konuldu. Sonunda iyi incelenmeden uygulanan bu tedbirlerin de çözüm olmadığı anlaşılınca, biz neyi yanlış yapıyoruz?, neden olmuyor? diye kara kara düşünmeye başladık.
Bu bana, toplam kalite kavramının ilk ortaya atıldığı yılları hatırlattı. Bir seminere katılmıştım. O günlerde çok popüler olan bu eğitim, 'Pareto Analizi' olarak isimlendiriliyordu. W.Pareto isimli bir İtalyan’ın kazandırdığı bu pratik uygulama aslında çok basit, ancak basit olduğu ölçüde de etkiliydi. Kısaca bir kurumun, yüksek rakamlardan başlayarak sıralanan gider kalemleri numaralanıyor ve toplamları alınıyordu. Sonunda da, toplam gider kalemleri içerisinde en tepedeki ilk yüzde 10’unun, toplam giderlerin yüzde 90’ını temsil ettiği görülüyordu. Oysa tasarruf yapma eğilimi, şirketlerde, basit ve kolay oluşu nedeniyle en altta sıralanmış küçük gider kalemlerine dönük olarak yapılıyordu. Bu kalemler de genelde, yukarıda belirttiğim, elektrik, kırtasiye, temsil giderleri gibi oldukça küçük değerlerdi. Pareto analizi, üst gider kalemlerinden yapılabilecek küçük tasarrufların çok daha etkili olduğunu, bu nedenle de tasarrufun yukarıdan başlaması gerektiğini, alt kademelere yönelişin kuruluşlara zaman kaybettirdiğini ortaya koyan basit bir mantıktan ibaretti. Ancak geçirdiğimiz onlarca yılın bu konuda bizlere hiçbirşey öğretmemiş olduğu çıkıyor ortaya. Eleman çıkartan şirketler, genelde alt gelir grubundaki elemanları çıkartıyorlar. Şirketi geleceğe taşıyacak zorunlu yatırımlar kısıtlanıyor. Satışlar düşünce, reklam gelirleri kısılıyor, kısıldıkça da satışlar daha çok düşüyor. Yani yanlış yapıyorlar. Bu tasarruf anlayışı hiçbir şey kazandırmaz. Kurum ve kuruluşlar önce, tasarruftan sorumlu olan yöneticilerine tasarrufun nasıl yapılacağını öğretmeliler. Bazı koşullarda en iyi tasarrufun küçük yatırımlarla yapılabileceği, kriz ortamlarının sağlıklı bir büyüme stratejisi oluşturmak için en iyi fırsatları oluşturulabileceği unutulmamalıdır.











Yazarlar