The Others Turizm, globalleşme ölçütü

Turizm, globalleşme ölçütü

09.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Turizm, globalleşme ölçütü

Turizm, globalleşme ölçütü

       Boğaziçi Üniversitesi'nin Turizm İşletmeciliği Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Karşılaştırmalı Avrupa Çalışmaları Merkezi, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı'nın ortaklaşa düzenldikleri Uluslararası Kültür Mirası, Çok Kültürlü Çekim Noktaları ve Turizm Kongresi'nde (25 - 27 Ağustos 1998) turizmle doğrudan ya da dolaylı ilişkili her konuda (örneğin arkeolojide bilgisayar ve internet uygulamalarından tur şirketlerinin nasıl yeni güzergah saptayacağına kadar) yerli ve yabancı bilim adamları ve uzmanlar bildiri sundular. Geniş yelpazeli akademik bir program ve etkin katımlımlı kongre, Türkiye'de turizm ve kültür mirasının korunmasına ilişkin kapsamlı ilk akademik toplantı oldu. Üç gün süren toplantının izlenimlerini sizlerle paylaşıyoruz.

       Dünya Turizm Örgütü (DTÖ), 2020 yılında tüm dünyada 1 milyar 600 milyon kişinin "turist" sıfatıyla seyahat edeceğini, bu turistlerin 2 trilyon Dolar'dan fazla harcama yapacağını tahmin ediyor. DTÖ'ne göre toplam dünya nüfusunun yüzde 3.5'u hareket halinde olacak. Bu veri, turist ağırlayan ülkeler için büyük bir gelir kaynağı anlamına... Sadece Akdeniz Bölgesi'ne 2020'de 332 milyon turist geleceği hesaplanıyor. Türkiye'ye ise 20 milyon...
       Dünya çapında bu kadar muazzam bir seyahat hareketliliğinin, turizmde hizmet sunan şirket ve kurumlara getireceği yük ise, sektörü kara kara düşündürüyor. Çünkü seyahatlerin pek çoğu uçakla yapıldığından, havayolu şirketlerinin sürekli artan yolcu sayısıyla nasıl başedeceği, hep sorulan bir soru. Havayolu şirketlerinin yeni eleman ve yeni uçak alarak hızla devreye sokması mümkün olmakla birlikte, havaalanlarının bu kadar trafiği nasıl kaldıracağı daha da kaygı yaratan bir konu. Sadece Amerikan havayolu şirketlerinin yolcu sayısının 10 yıl içinde 1 milyarı bulacağı hesaplanıyor. Avrupa - ABD arasındaki uçuş sayısı 1996'da yılda 300 binken, 2010'da 502 bine çıkacak. ABD - Pasifik arasındaki uçuş sayısı ise 1996'da 64 binken 2010'da 145 bine çıkacak.
       Havayolu şirketleri ve havaalanlarının, teknik altyapılarını, personel eğitimlerini ve yatırımlarını ihtiyaca uygun biçimde planlayıp önlem aldıkları varsayılsa bile, bunun, ihtiyaca gerçekten ne kadar yeteceği, hizmet kalitesinin "ne olacağı" büyük bir soru işareti.
       Uzmanlara göre şu üç önemli neden, turizmin dünya çapında bir patlamaya doğru hızla gidişini açıklayabilir: Ekonomi globalleştikçe, her ülkedeki orta sınıfın ve işadamlarının dünyayı gezip dolaşma isteği artıyor. Siyasi gelişmeler, Doğu Avrupa, Güney Afrika, Çin gibi yöreleri de dünyaya açtı. Ayrıca, Batı Dünyası'nda nüfus artışının azalması, yaşam süresinin uzaması nedeniyle, yaşlı nüfusun seyahat miktarı ve süresi artıyor. Kısacası, turizm, globalleşmenin ölçütü...
       Global seyahat talebine, turizm hizmeti sunanların gerekli önlemleri alarak ayak uydurduğu varsayılsa bile, ya tarih ve kültür mirası bu kadar büyük bir talep karşısında nasıl korunacak? İstanbul'daki uluslararası kongrede, konunun bu yönü üzerinde duranlar, epey karamsar bir tablo çizdiler. Çünkü, bir müzeyi, bir sergi salonunu, bir tarihi sit alanını oraya zarar vermeden ziyaret edebilecek insan sayısı belli. Ancak buralara talep sürekli artıyor. O halde ne yapmak gerek?
       Bazı ilginç önlemler alınmaya başlandı. Örneğin, bazı müzelerin çok ziyaretçi bekleyen bazı galerilerine giriş sınırlanmaya başlandı: Galeriye, tıpkı uçağa, sinemaya, tiyatroya bilet alır gibi önceden, belli bir gün ve saat için yer ayırtarak girilmeye başlandı. Böylece, müze yönetimi, galeriyi ziyaret etmek isteyenleri sıraya sokabiliyor.
       Ancak bu uygulamayı her yerde ve hele açık hava mekanlarında yapmak şimdilik mümkün değil. Antik merdivenleri inip çıkan, tarihi duvarlara dokunan, çinilere bezemelere sürtünen yüzbinlerce kişinin sıkışıklık, ter, nefes ve konuşmasının yarattığı gözle hemen görülmeyen ama ölçülebilir tahribata karşı nasıl önlem alınacak? Bu henüz belli değil. Türkiye'nin ilk Kültür Bakanı Profesör Talat Halman, kongrede bütün bu noktalara değindiği çok çarpıcı konuşmasında "Topkapı Sarayı'nın Harem Dairesi'ni 1971'de ziyarete açtığım için şimdi hayıflanıyorum" dedi. Çok az sayıda insanın özel kulanımı için inşa edilen bu dar mekanı, yüzlerce binlerce kişiye açmakla tahribatın kapısının da açıldığını ima etti. Ne var ki, kültür ve tarih mirasını ziyaret, turizmin vazgeçilmez bir özelliği...
       Bütün bu sorunlara ek olarak uzmanları düşündüren bir diğer sorun ise, 2000'de Hazreti İsa'nın doğum yıldönümü nedeniyle dünyanın önde gelen kutsal mekanlarına yönelecek büyük turist akını... Roma, Kudüs ve yöresi, İngiltere'de Canterbury, İspanya'da Santiago de Compostela, Fransa'da Lourdes, Portekiz'de Fatima gibi çok tanınmış kutsal mekanların, bugüne kadar görülmedik boyutlara çıkacağı anlaşılan "hacı turist" akınına karşı nasıl "korunacağı" belirsiz.

       Turizm - politika ilişkisi hakkında Türk - Yunan Kadınları Barış Girişimi (WINPEACE) temsilcisi Margarita Papandreou'nun kongrede yaptığı çarpıcı konuşmanın kısa bir bölümünü özetliyoruz:

       Başarılı turizm, her zaman için temizlik, makul fiyatlar, misafirperverlik ve iyi işletme anlayışı demek değildir. Hepimizin veya tur şirketlerinin kontrol edemediği bazı durumlar var. Ülkede iç huzursuzluk varsa, komşu ülkelerle durum gerginse, ülkede baskı uygulandığı veya işkence yapıldığı duyuluyorsa, turist o ülkeyi tercih etmez. Örneğin Yunan turizmi, 1996'da Kardak (Imia) bunalımından olumsuz etkilendi. Çünkü turistler, bunalımlı bir bölgeye gitmek istemiyordu. Eğer bir ülkede temel insan hakları çiğneniyorsa, yine kimse o ülkenin refahına, turist olarak katkıda bulunmak istemez. Nitekim, 1967 - 74 arasındaki askeri diktatörlük döneminde pek çok kişi Yunanistan'a gelmemeyi tercih etti. Sırf, siyasi bir tavır olarak, sırf baskıcı bir yönetime karşı bir tür direniş olarak...
       Yunanistan ile Türkiye arasındaki doludizgin silahlanma yarışı, artık bir yaşam biçimi oldu. Biz, bu zehirden arınmak istiyoruz. Çünkü sürdürülebilir ve üretime yönelik faaliyetler için büyük fırsatlar kaçırılıyor. Neden değerli kaynaklarımızı savaşa hazırlık için harcayalım? Neden karşılıklı tehditler ve sosyal huzursuzlukla dolu, bir çevre felaketi olasılığına açık bir dünyada yaşayalım?.. İki ülkenin güvenliği, aşırı bir silahlanmayı gerektirmiyor. İki ülkenin güvenliği, siyasi, ekonomik, sosyal, insan hakları ve çevresel öğelerden oluşuyor. Güvenlik demek, birbirimizin ülkesini vize almadan ziyaret edebilmek demektir. Aramızda hiç bir zıtlaşma ve kaygı olmadan bir arada oturabilmek demektir. Kültürlerimizi turistlere tanıtmak için güç birliği yapmak demektir. Bizim güvenlik kavramımız, silaha dayanmaz. Bizim, güvenlikten anladığımız, çocuklarımızın sağlıklı ve güzel bir ortamda silahtan arınmış, korkusuz bir ortamda yiyip, uyuyup, çalışıp, oynamalarıdır. Demokrasi ve barış, sosyal vakar ve duyarlılık ancak bu yolla korunur. Bu, hem bu kadar basit hem de bu kadar karmaşık...

       Dünya Turizm Örgütü, global ölçekte sayılmasa bile çok yönlü ve bir çok ülkeyi kapsayan iki "uzmanlık" projesi sürdürüyor: İpek Yolu ve Köle Yolu...
       Asya - Avrupa arasında, şimdiye kadar el atılmamış turizm kaynaklarını işler duruma getirmek için DTÖ, 1993'te İpek Yolu projesini geliştirmeye karar verdi. 12 bin kilometrelik yola ilişkin uzun vadeli projenin ana hatları 1994'te Semerkant'ta 19 ülkenin katıldığı bir toplantıda belirlendi. O tarihten beri de bu konudaki çalışma ve girişimler sürüyor.
       DTÖ, ilk aşamada Orta Asya Cumhuriyetleri arasında turizm işbirliği ve eşgüdümü, bu hedefe yönelik eğitim ve bürokratik düzenlemeye gitmeyi amaçlıyor. İkinci aşamada Çin, Hindistan, Pakistan, İran, Türkiye ve Yunanistan arasında İpek Yolu projesinin çeşitli yönleri konusunda ortak çalışma yapılmasını öngörüyor. Üçüncü aşamada ise İpek Yolu'nun başladığı ve bittiği ülkeler yani Kore, Japonya, Güney Doğu Asya ve Arap ülkeleriyle Avrupa devreye sokulacak. Böylece ortaya, çok yönlü çok ülkeli bir proje çıkacak. Bu amaca yönelik olarak şimdiye kadar Japonya, İran, Türkiye, Azerbaycan'da toplantılar yapıldı.
       Köle Yolu ise, Batı Afrika'da Ghana, Senegal, Angola, Mozambik, Tanzanya gibi ülkeleri ilgilendiriyor. Dünya Turizm Örgütü ve UNESCO, 1995'te Güney Afrika'nın Durban kentinde yaptıkları toplantıda, Avrupa ve Amerika'ya köle ticaretinin yapıldığı bölgelerin Köle Yolu projesi çerçevesinde turizme açılmasını önerdi. Böyle bir projeye gerekçe olarak, "İnsanlık tarihinin kapsam, nitelik ve nicelik bakımından en muazzam trajedisi sayılan köle ticaretinin halen sürmekte olan etkilerinin, insanlığın sadece belleğinde değil, fakat geride bıraktığı kaleler, binalar, anıtlar ve mezarlarda somutlaştığına" işaret edildi. Köle ticaretinin yapıldığı belli başlı yerlerden Ghana ve Senegal kıyılarındaki bir çok bina, UNESCO tarafından korunmaya değer kültür mirası sayılıyor.