The Others Türk - Amerikan politikaları çatışıyor

Türk - Amerikan politikaları çatışıyor

06.10.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türk - Amerikan politikaları çatışıyor

Türk - Amerikan politikaları çatışıyor

       Türkiye'nin Bağdat adımını çok yakın bir gelecekte İran ve Suriye ile yakınlaşma ve bölgesel işbirliği politikası izleyecek. Son günlerde öne çıkan Suriye ile çelişki politikası bir süre için ertelenecek.

       Türkiye ile ABD'nin K. Irak'a yönelik politikalarının giderek bir çatışmaya doğru gittiği gözleniyor. Türkiye ve Amerika'nın K. Irak politikalarını, Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ümit Özdağ yorumluyor. "Avrusya Dosyası" adlı derginin editörlüğünü de yapan Özdağ'ın "Türkiye, K. Irak ve PKK" başlıklı kitabı bu ay, Turkish Daily News yayınları arasında çıkıyor.
       Kuzey Iraklı Kürt liderlerin Washington'da ABD Dışişleri Bakanlığı'nın organizasyonu ile biraraya geldiği uzlaşma toplantısından çıkan kararlar, 1992'den bu yana birbirleriyle çelişen Türk ve Amerikan politikalarını hızla bir politik çatışmaya doğru gideceğini göstermekte. Esasen, 1992'den bu yana iki taraf da, politik hedef farklarını kamuoyuna taşımadan, aynı süreçler içinde farklı amaçlar peşinde koştular. Bu durumun temel nedeni, Türkiye'nin K. Irak'a yönelik askeri operasyonlar sırasında ABD'nin politik desteğini almak istemesi, ABD'nin ise önce Huzur sonra Kuzey Keşif operasyonları için Türkiye'nin lojistik desteğine ihtiyaç duymuş olması.
       ABD'nin K. Irak'ta seçimlerle meşrulaştırılmış bir federe Kürt devleti politikası 1992'de başladı. Türkiye'den, "yerel" denerek onay alınan seçimden Ekim 1992'de Federe Kürt Devleti çıktı. Türkiye buna K. Irak'a düzenlediği ve gerek Barzani (KDP) gerekse Talabani'nin (KYB) askeri destek verdiği operasyonla aynı zamana raslaması nedeniyle istediği sert tepkiyi gösteremedi. Ancak 14 Kasım 1992'de Ankara'da biraraya gelen Türkiye, İran ve Suriye dışişleri bakanları Federe Kürt Devleti'ne ve ABD'nin bölge politikalarına karşı muhalefet cephesi oluşturdu. Ne var ki, Türkiye'nin bir süre sonra ABD, Fransa ve İngiltere'yi Ankara'ya davet ederek bölgeyle ilgili görüşmelerde bulunması, İran ve Suriye ile birlikte izlediği Batı'yı bölgeden dışlama politikaları ile ters düşüyordu ya da Ankara iki ayaklı bir politika izlemek istiyordu.
       Esasen aynı dönemde Batılı devletlerin de benzer bir politikası olduğu göze çarpmakta. 23 Temmuz 1994'te Paris'te düzenlenen Kürt Konferansı'na ABD, Fransa ve İngiltere katıldı, ancak Türkiye davet edilmedi. Buna Türkiye 23 Ağustos 1994'te Şam'da Suriye ve İran ile tekrar biraraya gelerek cevap verdi. Türkiye Eylül 1994'te Habur Kapısı'nı Batılı parlamenter ve insan hakları kuruluşlarına kapatarak, K. Irak'ın kendi arka bahçesi olduğunu vurguladı. O zamanki Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal, Batı'nın bir Kürt devleti kurma arzusunda olduğunu söyledi.
       Kürt Federe Devleti süreci Aralık 1993 - Şubat 1994 arasındaki KYB - İslamcı çatışması ile sarsılmaya başladı; Mayıs 1994'te başlayıp Aralık 1994'te KYB'nin Erbil'i işgali ile yeni bir aşamaya giren KDP - KYB çatışmaları sonunda nihayete erdi. İki taraf arasında ateşkes ancak Nisan 1995'te sağlandı. Bölgenin politik gerçekleri federe devletin devlete dönüşmesini engelledi ve siyasal feodaliteye dönüldü.
       Ankara'nın karşı çıktığı politikaların sonuca ulaşmadığını gören Washington, Ağustos 1995'te yapılan Dublin toplantılarına Ankara'yı davet etti. Ankara, rahatsız olduğu bu sürecin dışında kalmanın daha fazla zarar vereceği endişesiyle toplantıya katıldı ve karara güvenlik çıkarlarıyla ilgili maddeler koydurdu.
       Dublin anlaşmasından hemen sonra PKK'nın 25 Ağustos 1995'te KDP'ye karşı açtığı savaş, KDP'yi Türkiye'nin bölgedeki müttefiki yapacak gelişmeleri başlattı. Türkiye'nin Dublin sürecine katılmasını bölgesel ittifaka ihanet olarak algılayan Suriye, Eylül 1995'te Talabani ve Öcalan'ı Şam'da biraraya getirirken, İran 5 - 11 Ekim'de Talabani ve Barzani'yi Tahran'da biraraya getirdi, iki taraf bazı noktalarda anlaştıklarını açıkladı. Ayrıca İran'a ait Bedir birlikleri Kasım'da KDP'nin karşı çıkmasına rağmen K. Irak'a girdi ve bölgeye yerleşti. Özetle Dublin süreci daha doğmadan öldü ve buna en çok Türkiye sevindi.
       Dublin sürecinin tasfiyesi, Ağustos - Eylül 1996'da Irak ordusunun KDP ile işbirliği içinde Erbil'i ele geçirmesi ve KYB'yi İran sınırına itmesiyle tamamlandı. Türkiye, KDP ile Irak'ı ortak operasyona teşvik ederek başarısını sağladı. Bölgedeki istihbarat altyapısını geri çekmek zorunda kalan Washington, kapalı kapılar arkasında Ankara'yı suçlarken, Ankara sürecini Türk Dışişleri'nin önüne koydu.
       Washington ile ilişkileri daha fazla germek istemeyen Türkiye, Ankara sürecine dahil oldu. Ancak KDP ile KYB arasındaki çatışmada Türkiye'nin KDP'yi desteklemesi, zaman zaman KYB güçlerinin Türk zırhlı birlikleri ve savaş uçakları tarafından bombalanması sonucunda KYB, Ankara sürecinden çekildi. Bu dönemde Türkiye ile KDP arasında PKK'ya karşı etkin bir askeri işbirliği oluşurken, Türkiye'de askeri eğitim alan Türkmenler de KDP ile KYB arasındaki barışı denetlemekle görevli birlikte etkinlik kazandı.
       Türkiye açısından K. Irak'taki gelişmelerin olumlu olduğu 1996 sonrası, ABD açısından en başarısız dönemdir. 1998 başından itibaren ABD'nin hem Ortadoğu hem K. Irak özelinde Irak politikasına canlılık getirmek istediği ve sonbaharda bir atılımı başlatması bekleniyordu. Bu atılımın K. Irak boyutunun başarısız Dublin ve Ankara süreçlerinden sonra Ankara'yı biraz dışarıda tutarak yapılacağı da biliniyordu. Nitekim Washington'a giderken uğradığı Ankara'da Barzani, ABD'nin Irak'ın toprak bütünlüğüne karşı geliştirebileceği politikalara karşı uyarıldı.
       Washington toplantısından çıkan sonuç, ABD'nin 1992 şartlarını yeniden oluşturmak istediğini göstermekte. Ancak koşullar daha zor görünmekte. KDP ile bağlarını geliştirmiş olan Türkiye, çıkarlarına ters olan Amerikan yaklaşımına ilk tepkisini, Bağdat ile ilişkilerini büyükelçilik düzeyine çıkararak gösterdi. Bu adımın Bağdat ile iyi ilişkiler içinde olan, hem Bağdat hem de Ankara ile ticaretten yüksek gelir elde eden KDP'yi rahatsız etmeyebilir. Sanıyoruz Türkiye'nin Bağdat adımını çok yakın bir gelecekte İran ve Suriye ile yakınlaşma ve bölgesel işbirliği politikası izleyecek. Son günlerde öne çıkan Suriye ile çelişki politikası bir süre için ertelenecek. Ayrıca ABD'nin K. Irak'a yönelik askeri ve istihbarata yönelik politikaları da Ankara tarafından zora sokulacaktır.
       ABD iç politika açısından zor bir dönemden geçiyor. K. Irak'ta fiili bir Kürt devletinin ihtiyaç duyacağı politik, ekonomik ve askeri desteği, B.M. üyesi bir ülke olan Irak'ı parçalayarak yürürlüğe koyacak güçlü liderlik hali hazırda ABD'de mevcut değil. Ancak ABD'nin izlemeye çalıştığı politika, Ankara ile Washington'u hızla bir politik çatışma zeminine itmekte.




Yazarlar