The Others "Türkiye yalnız kalmamalı"

"Türkiye yalnız kalmamalı"

03.01.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Türkiye yalnız kalmamalı"

Türkiye yalnız kalmamalı

       "Bir benzincinin, İtalyan Büyükelçisi'ne benzin vermeyi reddettiğini gazetelerde okuyunca; aramızdaki ilişkinin ne denli hasar gördüğünü bir kez daha anladım. Nasıl böyle oldu; nasıl bu noktaya geldik dedim kendi kendime. Yeni evliyken, karımla bir karavan içinde uzun bir seyahat yapmıştık Türkiye'de. O yıllarda pek kamping yoktu. Benzincilerin yanında yatardık. Çok matrak, çok tatlı benzinciler tanımıştık. Geldiğimiz yere bakın? Buradan bir an önce çıkmalıyız!"
       Romano Prodi, üzgün ve kaygılı. "Şu Apo meselesine ne kadar üzüldüğümü bilemezsiniz?" diye başlıyor söze. Ama yalnız yokuş aşağı giden Türk - İtalyan ilişkileri değil. Türk - AB ilişkileri de kaygılandırıyor onu. Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşarak, bir Ortadoğu - Balkan dünyasına gömülmesinden korkuyor Prodi. Ve bir şekilde, mutlaka, geç olmadan "kopuşun" önlenmesi gerektiğini düşünüyor.
       Brüksel Komisyon Başkanlığı'na en güçlü adaylardan biri olarak adından söz edilen "profesörü", Dolomit dağlarında sade, mütevazı, küçük bir dağ otelinde bulduk. İki ay öncesine dek başbakanlık koltuğunu işgal eden Prodi yeni yılı, Bolognalı dostlarıyla yaptırdığı bu basit kooperatif otelinde karşılamaya hazırlanıyordu.
       Başbakanlık şatafatının eksikliğini aramıyor Prodi; bu çok belli. "İktidar" kafasındaki projeleri gerçekleştirmek için bir araç onun için. Kafası sürekli proje üretiyor çünkü.
       13 Haziran'da yapılacak Avrupa seçimleri için yeni bir "Zeytin Dalı" projesi var kafasında. Türkiye'ye ilişkin projelerini de aşağıda okuyacağınız söyleşide anlatıyor.

       - Apo krizinde ilk ne düşündünüz?
       - Krizin büyük olacağını hemen anladım. Sorunun derin ve hassas olduğunu; Türk hükümeti ve halkının duyarlılığını bildiğim için, olabilecekleri tahmin ediyorum. Kısa süre önce Sürgündeki Kürt Parlamentosu (SKP) nedeniyle bir bunalım yaşamıştık. Bu soruna da hızlı çözüm bulunsa iyi olurdu.
       - Başbakan olsaydınız, ne yapardınız?
       - İlk kaygım Türk hükümeti ile ilişkilere gölge düşürmemek olurdu. Türkiye Akdeniz'de anahtar ülke çünkü.

       - SKP krizinde bize: "Birkaç parlamenterin girişimi. Hükümeti bağlamaz!" denmişti. Gerçekler SKP'yi davet ile, hükümetin Apo krizindeki tavrı arasında devamlılık olduğunu gösterdi. Apo'yu davet edenlerle SKP'yi davet edenler aynı. D'Alema da bir ara Apo'ya "iltica" vermeyi düşündü.
       - Apo meselesine adı karışan parlamenterler, daha çok tek bir parti, Komünizmin Yeniden Doğuş Partisi'nden. SKP'yi davet edenlerin tabanı genişti. Tüm partilerden temsilci vardı SKP girişiminde.
       - Ama bir kanat, gidip sonra Apo'yu da davet etti...
       - Ben bundan habersizdim. Hükümette olsaydım dahi böyle bir girişimden haberim olmazdı. SKP toplantısından Prodi hükümeti olarak biz, ancak her şey örgütlendikten sonra haberdar olduk. İlk iş Türk hükümeti ile hemen temasa geçip olayın dışımızda geliştiğini anlattım. Ankara - Roma arasında bir kopuşu engellemek için elimden geleni yaptım. SKP sonra nerede toplandı bilmiyorum ama o toplantı parlamento çatısında değil, dışında gerçekleşti. Olayı ben basılmış broşürlerden öğrendim.
       - Başbakan olarak mı?
       - Kuşkunuz olmasın. SKP'yi Roma'ya davet eden parlamenterlerin çoğu ne yaptıklarını bilmiyorlardı. Zincirleme etkiyle toplanan bir imza hareketi içindeydiler. İki parlamenterle konuşup kendilerine "Niyetiniz ne? Ve neden?" sorularını yönelttiğimde bunu gördüm. Olayın arkasında ciddi ve derin bir problem olduğunun farkında değillerdi. Krizin büyümesini Türk hükümetine bunları açıkça anlatarak önledim.
       - Burada da parlamentoya bir açıklama yapıp, Kürt sorununu anlatsaydınız. Apo olayı önlenebilirdi belki...
       - SKP toplantısı vesilesiyle patlak veren tartışmalar, parlamentoda bir duyarlılık yarattı zaten. Sonuç ortada. Apo'yu davet eden kesim çok daha sınırlı. Meclis Dış İlişkiler Komisyonu ve Dışişleri çevreleri de meselenin derin, hassas olduğunu çok iyi biliyordu. Her Avrupa zirvesinden önce Türkiye sorunu uzun uzun tartışılırdı. Bu konular o toplantılarda hep gündeme gelirdi. Ama diğer uluslararası konularda ne duyarlılık varsa, bu konuda da o kadar duyarlılık var. Parlamentomuz biraz taşralı.
       - D'Alema hükümetinin hatası ne oldu?
       - Mesele İtalyan hükümetinin davranışını analiz etmek değil. Türk hükümetiyle diyalog kanallarını yeniden açmak ve o kanalları işler hale getirmek. İtalya - Türkiye ilişkilerinin köklü, asırlık geçmişi var. Yapılması gereken, o köklü ilişkinin gölgelenmesine fırsat vermemek.

       - Bunun için krize yol açan nedeni ortadan kaldırmak gerekmiyor mu?
       - Türk devleti, Türkiye ile ilişkiler ve diyaloğa zarar vermeyecek bir çözüm bulunmalı mutlaka. Apo'yu, Türkiye'ye zarar veremeyeceği bir ülkeye göndermek demek bu.
       - Bildiğiniz böyle bir ülke var mı?
       - Bulunacağına eminim. Fırtına yatıştıktan ve anlaşmaya varıldıktan sonra, ülke bulunur. Sorunu tümüyle çözmez bu. Ama iyi niyet gösterir.
       - Aralık ortasından beri, "Gitti gidecek" deniyor. Apo hala burada. Burada kalır mı?
       - Kalması için siyasi irade yok. Gördüğüm ve Dış İlişkiler Komisyonu'ndan duyduklarım, çözüm yolundaki iradenin güçlü olduğunu gösteriyor. Kimse durumun askıda kalmasını istemiyor. Buna eminim.

       - İtalya için Türkiye'nin önemi ne?
       - Akdeniz'de Türkiye'siz denge mümkün değil. Tarihi itibariyle Avrupa'ya en yakın ülke Türkiye. Türkiye'ye az şey vaat edebilirsiniz ama dalga geçemezsiniz. AB - Türkiye ilişkilerinde büyük hatalar yapıldı. Gerçekçi olmayan umutlar verildi. Ardından düş kırıklıkları yaşandı. İlişkileri bu zedeledi.
       - Ne gibi?
       - Önce hızlı AB üyeliği vaat edildi. Ardından soğuk duş geldi. Ben halbuki Türkiye için aşamalı bir entegrasyondan yana oldum. Lüksemburg'da en büyük desteği verdim. Türk başbakanlarıyla da, sonuna dek dürüst oldum. Sorunları anlattım. İşgücünün serbest dolaşımı ve bölgesel fonlar en büyük sorun. Çiller ve Yılmaz da bunun farkında olduklarını belirttiler. Türkiye ile somut, açık, aşamalı bir ilişkiye ihtiyaç var. "Yarın" demeyi bırakıp, derhal başlatmak lazım bunu.
       - İnsan hakları?
       - İnsan hakları önemli. Ama Türkiye için özel bir plan, programa gerek yok. Diğer ülkelere ne cevap veriliyorsa, Türkiye'ye verilen yanıt da o; Kopenhag kriterleri...
       - "Türkiye'nin AB üyeliğine destek"; parti programına bunu yazan tek Avrupalı lider sizsiniz. Neden yaptınız bunu?
       - Laf ola beri gele değil, bunu hedeflediğimiz için yaptık. Zamanında çok konuşuldu ve tartışıldı. Akdeniz benim saplantım. Türkiye'nin Avrupa'dan kopması ihtimalini görüyor, bunu engellemek istiyorum. Büyük gerilimleri olan, aynı zamanda güçlü modernizasyon yaşayan bir ülke Türkiye. İslam ülkeleri arasında burjuva devrimi yaşamış olan ve Avrupa ülkelerine en çok benzeyen ülke aynı zamanda.
       - Lüksemburg, SKP, Apo krizinden sonra, AB üyeliğimizi gene programa alır mıydınız?
       - Kesinlikle. AB'yi dengeleyemeyeceğiz yoksa. Türkiye vazgeçilmez köprü. Bu ilişkiyi inşaa etmek zorundayız. Lüksemburg kavşağından sonra bunu şimdi hedef olarak kağıda geçirdikten sonra birkaç ana nokta seçer, şu şu konularda derhal işbirliği yapalım; hemen tam üyelikten söz etmeyelim, önce şu somut noktaları gerçekleştirelim derdim.
       - Nereden başlardınız?
       - Barcelona'dan bu yana yapılan tüm Avrupa - Akdeniz anlaşmalarından başlardım. GB'ye can verirdim. GB, Türkiye için aldatmaca oldu. Türkiye iyi niyet gösterdi ama, AB bunun arkasını getirmedi. AB üyeliği bugün uzak görünüyor. En azından GB'ye cevap verilmeli.
       - Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşma sinyallerini ilk ne zaman aldınız?
       - Berlin Duvarı'nın çöküşüyle aldım. Türkiye'yi yalnız "askeri yapıda" görenler için Ankara'nın önemi azaldı.
       - Türkiye'yi Avrupa'dan ayıran çifte duvar var. Avrupa tarafından 500 yıllık kültürel - tarihi bir "İnebahtı Duvarı" ve Türkiye tarafında da "demokrasi açığı" duvarı var. Bu duvarlar yıkılmadan ne yapılabilir ki?
       - Hemfikiriz. Bu yüzden, somut adımlarla işe başlayalım diyorum. Kalkınma, alt yapı yardımları, savunma işbirliğinde daha sıkı ilişkiler olabilir örneğin bu adımlar. Türkiye, NATO'da. Ama NATO, Avrupa değil. Türkiye için özel bir "Avrupa acendası" yaratmaktan yanayım. Türkiye, Avrupa Konferansı'na katılmak istemiyorsa - ki bence hata - somut bir "Avrupa acendası" ile diyaloğu açalım.
       - Ekonomiden mi ibaret "acenda?"
       - Kültürel işbirliği de olmalı mutlaka içinde. Türkiye - Avrupa arasındaki güven bunalımı ve yabancılaşma, her kazayı trajediye dönüştürüyor. Diyalog ve bilgi yoksunluğundan oluyor bu. Aramızda diyalog kalmadı. Çok ürkütücü. Kültürel diyalog şart. Üniversitelerarası değişim programları; aydınlar, siyasi, askeri ve dini liderlerin biraraya geleceği toplantılar düşünülebilir örneğin...
       - Hangi çerçevede?
       - Düşündüğüm, ilerisi için AB üyeliği. Ama ivedi olarak yapılması gereken, AB ile Türkiye'deki sivil toplumu birbirine yakınlaştırmak. Bu iki toplum birbirinden çok uzak. Gerçek sorun da bu. Buna çare bulunmazsa, göçmen işçilerle AB toplumları arasında da duvar örülecek. Felaket olur bu. Ya İtalya - Türkiye arasında ikili temelde; ya da AB düzeyinde derhal harekete geçmeliyiz. Vakıf olabilir bu. Önce ama hangi perspektifte, ne yapılacağına karar vermek lazım.