The Others Türklüğünü hissettiği an

Türklüğünü hissettiği an

05.08.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türklüğünü hissettiği an

Türklüğünü hissettiği an


Fahir Atakoğlu'nu dinleyerek heyecanlanan Prens Osman hissettiklerin yüksek sesle dile getirdi: "Avrupa b.k yesin"


       Moda Deniz Kulübü'nün terasında, Arı Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği'nin yemeğindeyiz. Sahnede, Modalı Fahir Atakoğlu - Üç D yerini alıyor. Ve Demirkırat Belgeseli'nin o çok bildik tanıdık sevdik nağmeleri geceye birden derinlik katıyor.
       Ancak İstanbul, İstanbulluları öyle teslim almış ki melodinin gücü kimseyi yerinden kıpırdatmıyor (sona doğru biraz asıldılar), herkes yorgun yorgun bakıyor, iki kişi hariç. Bu iki kişi inanılmaz bir hayranlık ve heyecanla katılıyorlar müziğe. Bunlar Prens Bülent Osman ve eşi Jeannine.
       Prens unvanını kullanmayıp, kendisini Beyzade Bülent Osman olarak tanıtan, Beyzade, malumunuz İkinci Abdülhamit'in kızı Naime Sultan ile, Gazi Osman Paşa'nın oğlu Kemalettin Bey'in tek oğlu.
       1993'ten bu yana Türkiye'ye gelip gitmeye başlayan Beyzade'nin Türkçesi hiç fena değil, ama önemli bir şey söyleyecekse mükemmeliyetçilik duygusundan dolayı bunu Fransızca ya da İngilizce yapıyor. O akşam da öyle oldu. Müziğin onu çok heyecanlandırdığını görünce biraz bilgi vereyim dedim. Demirkırat Belgeseli'ni, M. Ali Birand'ı, Can Dündar'ı, Adnan Menderes'i anlatmaya çalışıyordum ki Beyzade Osman birden döndü ve şunları söyledi:
       "Ben Fransa'da doğmuş, bir Fransız gibi büyütülmüş Osmanlıyım, ama inanın bu müzikle şu an kendimi inanılmaz Türk hissediyorum. Burada ancak Türklerin yaşayabileceği ortak bir heyecan içindeyiz. Bu farklı bir ruh, bu cumhuriyet ruhu ve ben bunu hissediyorum. Böyle bir heyecanı ben Avrupa'da hiç yaşamadım. Bir şeyi yazmanızı istiyorum. Avrupa b.k yesin."
       Ben gülmeye başlayınca da bu sefer "Çok kibar olmadı, ama duygularım bunlar, Avrupa gerçekten b.k yesin" dedi.
       Tam da Osmanlı'dan bu yana getirdiğimiz ve giderek şizoid bir yapıya dönüşen Avrupalılık kompleksini aşma turları attığımız bir dönemde Avrupalı bir Osmanlı'nın bu cümlesi tarihsel olarak pek denk düştü.
       Beyzade Osman konserden sonra hemen Demikırat'ın CD'sini aldı, ben de ona belgeseli yollamaya söz verdim ve hep birlikte Fahir Atakoğlu'nu tebrik etmeye gittik. Atakoğlu'nu da aynı heyecan ve coşkuyla tebrik eden Beyzade'nin sanatın gücüne duyduğu hayranlığa da ben hayran kaldım. Eşi Jeannine de aynı duyarlılıktaydı. "Boş şeylerin konuşulmadığı, çok farklı, çok muhteşem bir gece" diyordu.

       Atatürkçü Osmanlı
       Abdülhamit'in torunu Beyzade Osman, ailesinin 1920'lerde Fransa'ya gitmesi nedeniyle Nice'de doğmuş. Babaannesi Naime Sultan otele yerleşmekte ısrar etmiş, "Nasıl olsa Türkiye'ye döneceğiz" diye uzun süre bir eve yerleşmemekte direnmiş. Ancak ümidi azalınca boyun eğmiş ve bir konak almışlar. Naime Sultan, Bülent Osman'ın doğumundan sonra onunla bizzat ilgilenmiş. Ölene dek onunla (yani 15 yaşına kadar) Türkçe konuşmuş. Fransızca öğrenmesini asla istememiş.
       Bülent Osman Bey'in yaşamı aslında inanılmaz dramatik. Giderken yanlarında birkaç mücevher dışında hiçbir şey götürmeyen bu insanlar zamanla şatodan daireye, daireden kiralık kata düşmüşler, sonunda da bir dostlarının şatosuna sığınmışlar. Baba jilet satıp oğlunu okutmuş ve Bülent Osman iyi bir eğitim görerek hayata yönetici düzeyinde atılmış ve 16 ülkede yaşamış. Eşi Jeannine ile yaklaşık 40 yıldır evliler ve Paris'te oturuyorlar. Ama artık buralılar da, yılın bir bölümünü Hüsrev Gerede Caddesi'ndeki evlerinde Türk dostlarıyla geçiriyorlar.
       Paradan imparatorluk kuranlarının sayısının hızla arttığı ülkemizde, Beyzade çevresine son imparator edasıyla değil sıcak, dostça ve 72 yaşına rağmen büyük bir merakla bakıyor.
       Yoksa soyluluk diye bir şey gerçekten var mı?

Yazarlar