The Others VİCDANIN SARKACI

VİCDANIN SARKACI

14.02.2011 - 02:34 | Son Güncellenme:

Medyanın takibindeki üç olayda; 1) Hrant Dink davası, 2) Cumartesi Anneleri, 3) Pınar Selek’e beraat sürecinde kaydedilen gelişmeler, toplumsal iletişimin demokratik işlevi konusunda cesaret vericidir

VİCDANIN SARKACI

1990’da Körfez krizi patladığında ABD’nin Bağdat’a yönelik hava saldırılarını CNN üzerinden ekran başındaki izleyicilere ‘canlı’ yayımlayacağı düşünülemezdi. ‘Irak savaşı’ medya tarihine televizyondan naklen yayımlanan ilk savaş olarak geçti. Bağdat’ta çatılara yerleştirilen uydular, ‘gece’ başlayan saldırıları dünyanın dört bir yanındaki insanlarının odalarına bir ‘sinema filmi’ gibi ulaştırıyordu.
Sirenler çalıyor, füzeler ateşleniyor, ağır bombardıman uçakları Bağdat’ı yıkıyor ama ortada ‘kan ve gözyaşı’ olmadığı için ekran başındaki seyirci savaşı bir ‘laser gösterisi’ gibi izliyordu. Ancak, ertesi sabah kentin yıkıntıları arasında ölen insanların gerçeğine ulaşılıyordu.
Irak’ın Kuveyt’i işgali üzerine başlayan ‘kriz’; devamı 2003’te Saddam’ın devrilmesi ve ABD’nin bu kez Irak’ı işgaliyle son bulması gibi tarihsel bir döngünün yanı sıra, ‘kitle imha silahı’ yalanına uluslararası medyanın da inandırıldığı bir ‘dezenformasyon savaşı’ olarak tarihe geçti.
Dünya üç haftadır ‘Mısır devrimi’ne tanık oluyor. Körfez savaşının üzerinden geçen 21 yılda ‘internet çağı’na geçildi, yeni medyanın Facebook, Twitter gibi ‘sosyal ağlar’ın bireyleri ve toplumu harekete geçirmekteki olağanüsü gücü keşfedildi.
Wikileaks’in yayımladığı Irak ve Afganistan’daki savaş belgeleri, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gizli yazışmaları, Tunus’ta ve Mısır’da diktatörlüklerin sonunu getirdi. ‘Medya ve Demokrasi’ kuramcılarının toplumsal iletişimin siyasal işlevi ve dönüştürü gücü konusundaki tezleri bir kez daha haklı çıktı.
Bu hafta Türkiye kamuoyunun yakından takip ettiği üç olayda elde edilen sonuçlar, ‘dördüncü güç’ olan geleneksel medyanın yargı, yasama, yürütmeyi harekete geçirme konusundaki etkisi açısından cesaret verici olmuştur.

1) HRANT DİNK DAVASI
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink suikastında dördüncü yıla girilirken, AİHM kararı doğrultusunda Dink ailesi avukatlarının ‘ihmali görülen’ kamu görevliler hakkında da soruşturma açılması talebi 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yankı buldu. Savcı, avukatların başvurusunu kabul ettiklerini mahkemede açıkladı. Böylece, Dink cinayetinin işlendiği sırada görevde olan 28 kamu görevlisi hakkında soruşturma başlatıldı. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’den, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’a, eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’ten, eski Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Ali Öz’e uzanan 28 kişilik listede yargının kapsama alanına nihayet girmiş oldu.
Dört yıl sonra alınan bu sonuçta davanın dördüncü yıl raporunu yazan avukat Fethiye Çetin başkanlığındaki hukukçular kadar, kitaplarıyla yeni delillerin gündeme getirilmesinde etkili olan gazetecilerin (Nedim Şener-Kırmızı Cuma), (Adem Yavuz Aslan) etkisi büyük.

2) CUMARTESİ ANNELERİ
17 yıldır Galatasaray Lisesi önünde ‘kayıp’ yakınlarını arayan ‘Cumartesi Anneleri’nin direnişi de hükümeti harekete geçirdi. Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe’deki ofisinde çocuklarını, eşlerini arayan ailelerle görüştü. Kayıp ve ‘faili meçhul’ cinayetler olarak geçen yüzlerce, binlerce dosya olmasına karşın ilk adım 2004 yılında İğneada’da jandarma bölgesinde kaybolan Tolga Baykal Ceylan konusunda atıldı. TBMM İnsan Hakları bünyesinde bir alt komisyon oluşturuldu. Seçime kısa süre kalmasına karşın komisyon, ‘Cumartesi Anneleri’ adına Tolga Ceylan’ın annesini dinleyecek.
Öte yandan Toplumsal Bellek Platformu üyelerinin Uğur Mumcu’dan, Abdi İpekçi’ye, Çetin Emeç’ten Musa Anter’e siyasi suikastlarla ilgili olarak TBMM Araştırma Komisyonu kurulması beklentisini Meclis’e getiren CHP ve BDP önergelerinin AKP Grubu’nca reddedilmesi medyanın takibinden kaçmaması gereken bir durum.

3) SELEK’E BERAAT
Kamu vicdanın 13 yıldır sarkaç gibi ‘beraatle mahkumiyet’ arasında gidip geldiği Pınar Selek davası 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde üçüncü kez beraatle sonuçlandı. Mısır Çarşısı’ndaki patlamanın sosyolog Selek’in suçlandığı bir bombalama olduğu iddiası, bilirkişi raporlarıyla aksine bulgular ortaya koyarken, yerel mahkemenin kararına Yargıtay direniyordu.
Selek’in avukatlarının savunması bir kez daha davayı medya üzerinden kamuoyu gündemine taşıdı. Karar, işkence altında alındığı öne sürülen ve Pınar Selek’in adını veren kişinin serbest kaldığı davada ‘adalet’in sözde kalmayacağına olan inancın teyidi yönünde gelişti.
Benzer davalar gelecekte de gündeme geleceği için araştırmacı, soruşturmacı ‘hak’ temelli gazeteciliğin öneminin yanı sıra,sanıklar ve zanlılar hakkında ‘masumiyet’ ilkesini gözeten ‘etik’ sorumluluğu medyanın sürekli gözetmesi gerektiğini bir kez daha vurgularız.

SPOR HABERLERİ
İstanbul Üniversitesi’nden Yard. Doç. Güven Büyükbaykal sporda gördüğü 3 hatayı paylaşmış:
“5 Şubat 2011 tarihli gazetenin 1. ve 2. sayfalarındaki ‘İrina nefes kesti’ adlı haberde, dünyaca ünlü İspanyol futbolcu Ronaldo deniliyor. Oysa Ronaldo La Liga’da oynayan Portekizli futbolcudur. Okuyucuyu yanlış bilgilendirme söz konusudur. 6 Şubat 2011 tarihli gazetenin 33. sayfasındaki ‘Ve Alex imzayı attı’ adlı haberin spotunda Alex’in 2 milyon 750 bin Dolar alacağı, haber metninde ise 2 milyon 750 bin Euro alacağı belirtiliyor. Tutarsızlık söz konusu.
27 Ocak 2011 tarihli gazetenin 28.sayfasındaki ‘Beyaz Şov!’ adlı haberin spotunda da oyunlara 58 ülkeden sporcunun katılacağı, haber metninde ise 56 ülkeden 1875, haberin sol alt köşesinde ise (Rusya ekibinde yas!) 58 ülkeden 3 bine yakın sporcunun katılacağı belirtilmiştir. Tutarsızlık söz konusu.”

TGC’DEN ‘ÖZEL HAYAT’ UYARISI
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Senatosu, Defne Joy Foster’ın ölümüyle ilgili olarak bu hafta bir açıklama yaptı. TGC Basın Senatosu Başkanı Nail Güreli, Türkiye Gazeteciler Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin, gazeteciliği meslek kurallarıyla bağlayan maddelerini hatırlattı. Açıklamanın özel hayata ilişki bölümü şöyle:
“Gazeteci; kamuya mal olmuş bir şahsiyet bile olsa, halkın haber alma, bilgilenme hakkıyla doğrudan bağlantılı olmayan hiçbir amaç için, izin verilmedikçe, özel yaşamın gizliliği ilkesini ihlal edemez.
Açık kamu yararı olmadıkça ve olayla doğrudan ilgisi, bağlantısı bulunmadıkça, bir insanın davranışı veya işlediği suç, onun ırkına, milliyetine, dinine, cinsiyetine, cinsel eğilimine, hastalığına veya fiziksel, zihinsel özürlü olup olmamasına dayandırılmamalıdır. Kişinin bu özel durumu, alay, hakaret, önyargı konusu yapılmamalıdır.
Üzüntü, sıkıntı, tehlike, yıkım, felaket ya da şok halindeki insanlar söz konusu olduğunda, gazetecinin olaya yaklaşımı ve araştırması insani olmalı, gizliliklere uyularak duygu sömürüsünden kaçınılmalıdır.”

Yazarlar