The Others Yasalar mafyaya yarıyor

Yasalar mafyaya yarıyor

11.02.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yasalar mafyaya yarıyor

Yasalar mafyaya yarıyor

Mafya özellikle arazi yağmacılığı ve imar işlerinde etkin. Siyasetçiler de talana destek verince, bu iş daha da karlı hale geliyor

MAFYANIN en egemen olduğu alan arazi yağmacılığı ve imar işleri... Hele İstanbul gibi bir kentte... Hele altın değerindeki Boğaziçi dolaylarında...
Hukuk, arazi mafyası karşısında hepten pes ediyor, işlemez hale geliyor. Çünkü, mafya ve rantçılar siyaset alanına kadar sızıyor, hatta bir yerde mafya ile siyasetin kolkola olduğunu söyleyebiliriz. Burada ortak slogan "en büyük talan, başka büyük yok" şeklinde belirlenebilir.
Geçtiğimiz yılın Eylül başlarında Sarıyer Belediyesi ile Bahçeköy belediyeleri arasında bölgenin en "sosyetik" köylerinin nasıl siyasal kavgaya yol açtığına kamuoyu tanık olmuştu. Bu yılın ikinci ayına girerken ise, daha büyük bir talan haberi bir öncekini bastırdı. Bakanlar Kurulu'nun, başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin birçok bölgesindeki sahili ve yeşil alanı imara açtığı haberi duyuldu. Haberin yorumu açıktı: Yağmaya yasal kılıf hazırlanıyor ve mafyaya yeni iş alanları açılıyordu.
Arazi mafyasının işleri büyük işlerdir ve büyüklüğü oranında da belalı işlerdir. Meslekleri gereği taraf olarak konuyla ilgilenen avukatlar, konuşmaktan açıkça ve haklı olarak korkarlar. İş yine basına düşmektedir; çoğu alanda olduğu gibi, yine basın öne çıkar, kelle koltukta yazar, sonra da kötü kişi olur.
İşte biz de arazi mafyası konusunda kimi avukatlardan dinlediklerimizi "laedri" olarak, isim belirtmeden anlatmaya çalışacağız.
Asıl arazi mafyasının küçük yerlerdeki kimi belediye başkanları olduğu belirtiliyor. Başkan, özellikle ihtilaflı yerlerdeki arazileri akrabaları adına ucuz fiyatla kapatıyor, belediye başkanlığını bıraktıktan sonra bu araziler üstünde akrabalarıyla ve de tabii "mafya" ile birlikte inşaatçılığa başlıyor. Yeme de yanında yat!..
Bu araziler köylülerin elinden çok ucuza alınıyor. Örneğin, metrekaresi 15 - 20 milyon lira olan yere hukuk adına "bilirkişi" gelip 3 milyon lira değer biçerek kestirip atıyor.
Ayrıca hisseli arazilerde, ki çoğu böyle, bütün hissedarlar durumlarına göre çok değişik yöntemlerle ikna ediliyor. Kimi tehdit ediliyor, kimi "istimlak ederim, kamulaştırmaya sokarım, ucuza alırım" deniliyor.
Yok pahasına satmamakta direnene "Ya sat, ya tabutunu hazırla" diye telefonlar ediliyor.
Satışlar tapudan değil, noterden satış vaadi ile yapılıyor. Satmayan hissedarlar var. Noterle satış vaadi sözleşmesi yapıldığı için, noterle satmayanlar yasal yollara başvurup izale - i şuyu, yani ortaklığın giderilmesi davası açar. Dava devam eder, dava konusu yerlere bilirkişiler vasıtasıyla kıymet takdiri yapılır. Gelen bilirkişiler küçük yerlerde genellikle belediyenin adamıdır. Avukatlar kamu kuruluşlarından gelen bir bilirkişiyi almaya mecburdur. Arazinin tapuda gösterilen değeri üzerinden size fiyat verirler.
Bilindiği gibi, insanlar az harç ödemek için mülkünün değerini düşük gösterir.
İzale - i şuyu ile satışa çıkarılan arazinin bedeli de tapudaki o düşük değer üzerinden hesap edilir. Mesela, gerçek bedeli 15 milyon iken, görünen fiyat 2.5 milyon civarındadır. Arazi sahibi de haklı olarak bunu 2.5 milyona satmak istemez. Bu sefer mahkeme, bilirkişinin biçtiği fiyattan satacaktır ister istemez.
Başka bilirkişi de gelse aynı fiyatı verecektir. Buralarda hukuk değil, mafya egemen.
Hakim genellikle uzayan davayı bitirmek istemez, ben tayinim çıkıp gideyim diye bekler.

Ticaret davalarında da yine yasalardaki çarpıklıklardan beslenen bir mafya kendini hissettirir. Örneğin, Av. Necla Yıldız, ticaret davalarında önemli bulduğu bir çarpıklığı şöyle anlatıyor:
"Ticaret mahkemesinde bir alacaklı davası açmışsanız, bunun faizi banka reoskont faizi üzerinden işlenir. Aynı alacak için asliye hukuk mahkemesinde dava açmışsanız, bunun faizi yüzde 30'dur. Enflasyonun yüzde 100'lere vardığı bir ülkede, siz aynı alacak için asliye hukuk mahkemesinde ayrı faiz, ticaret mahkemesinde ayrı faiz yürütürseniz vatandaş o zaman büyük alacakları için kendi mafya hukukunu yaratır. Bu yüzden büyük olaylar bugün mafyada, avukatta değil."
Aynı sorunu, Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun, "yüksek yargıç üslubu" ile şöyle dile getiriyor:
"Akçeli davaların ve icra takiplerinin uzamasının önemli nedeni, yasal faiz oranının adi işlerde yüzde 30, ticari işlerde talep halinde yüzde 60 - 70 arasında reeskont faizli olmasıdır. Banka faiz oranları, döviz ile repo getirileri ve enflasyon oranıyla bunlar karşılaştırıldığında görülüyor ki, yasal faizin düşük olması, kötü niyetli borçlunun, alacaklının parasını ucuz fiyatla kullanmasını sürdürmesine ve alacaklısına da "...Canım!.. Sen de mahkemeye git, hakkını alırsın!.." deme cesaretini veren, yargı otoritesini küçümsetici davranışlara itmektedir. Bu hal ekonomi ve ahlak alanında da yıkıntılara yol açmaktadır. En kısa zamanda bu konuya mutlaka çözüm getirilmelidir." (1997 - 98 yargı yılını açış konuşmasından)
Ve bizden "gazeteci üslubu" ile iki soru: Ey siyasal iktidar sahipleri!.. Rantçıları, mafyayı beslemek için mi bu soruna bir çözüm getirmezsiniz? Hukukun dolaylı olarak mafyaya hizmet etmesine niye göz yumarsınız?

Adliyeler kalabalık... Mahkemeler yoğun... Davalar uzuyor... Adalet gecikiyor... Geciken adalet adalet olmaktan çıkıyor... Ve yargıdan umudunu kesenler, mafyaya yöneliyor. Aşağıda son 3 yılda bölgelere göre hukuk mahkemelerinin iş yükünü görüyorsunuz. Türkiye toplamında dava sayılarındaki düşmeyi, adliyeden umudunu kesenlerin artışına mı bağlarsınız, barışçıl bir toplum haline geldiğimize mi? (Kaynak: Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü)

199419951996
100.000100.000100.000
kişiye düşenkişiye düşenkişiye düşen
davadavadavadavadavadava
BölgelersayısıDeğişimsayısısayısıDeğişimsayısısayısıDeğişimsayısı
Marmara358.2381402.101335.8681312.143325.3891272.042
Ege199.1771172.357196.4931162.287186.5731102.188
Akdeniz126.2461361.562127.1201371.593119.6481291.486
İç Anadolu221.5461312.074234.9381392.163212.4891262.006
Karadeniz130.5671061.547132.2671071.541127.2701031.580
Doğu Anadolu49.0397674153.3908379349.13076867
Güneydoğu Anadolu44.16110192044.04110190243.15899735
Türkiye1.128.9741231.8141124.1171221.7761.063.6571161.697
Değişim: 1986 = 100

YARGIÇLARIN iş yükü yoğunluğunun vatandaşın da zararına olduğunu anlatan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Eralp Özgen, adliyelerin sayısının artırılmasını zorunlu görüyor.
Davaların uzamasının vatandaşı adliyeden kaçırdığını belirten Özgen, ceza davalarından örnek veriyor:
"Bizim Ceza Yasamız, Almanya'dan alınma. Ama Almanya'da bir davayı izlerseniz, apayrı iki yasa uygulandığını sanırsınız. Almanya'da bütün hazırlıklar yapıldıktan sonra duruşma başlar, akşama kadar sürer, bitmezse ertesi gün sürer ve ertesi akşam hüküm verilir. Bizde ise beşer dakikalık celselerle 3 - 4 yıl duruşmaların sürdüğünü görüyoruz.
CMUK'un 254. maddesi yargıcın duruşmada edineceği izlenimle karar vereceğini söylüyor. Şimdi 4 yıl boyunca 2 - 3 ayda bir 5 - 10 dakikalık duruşmalar sonunda, yargıç hangi izlenimle karar verecek?.. Hayır, dosyadaki yazılı evraktan karar verir. Halbuki, izlenimler tazeyken, sanığın tarzının, tavrının hatta mimiklerinin verdiği izlenimle karara varmak önemlidir. Bu arada iki - üç yargıç da değişmiş oluyor. Yani hakimin vicdanına yer kalmıyor."

Yarın: Avukatlar da bağımsız değil