The Others Yüksel ki yerin bu yer değildir

Yüksel ki yerin bu yer değildir

24.01.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yüksel ki yerin bu yer değildir

Yüksel ki yerin bu yer değildir
24 Ocak 1999
Atılgan BAYAR

Eskiden "self - made - man"ler vardı. Eğitimleri, ana babalarından kalmış paraları yoktu ama başarıya yemin etmişlerdi. Onların bu yeminli halini gören Turgut Özal sayesinde önleri açıldı, inşaattan müzik sektörüne, Orta Asya'lardan Kaliforniya'lara kadar her yere yayıldılar ve başarı üzerine başarı kazandılar. Adları üzerinde, genellikle erkektiler. Özellikleri başarılarının tamamen kendilerine dayanmasıydı. Turgut Özal'ın sağladığı ekonomik ve sosyal liberalizasyon önlerini açtı. Şimdi zamanlar değişti. "Social climber" (sosyal dağcı) dönemine geldik. Magazin dergilerine, günlük gazetelerin haftasonu eklerine baktığınız zaman, tuhaf bir kast ile karşılaşıyoruz. Kim oldukları, ne iş yaptıkları, herhangi bir başarı sahibi olup olmadıkları konusnda bir fikrimiz yok. Doğrusu onların da "iş" ile bir işleri yok. Sadece varlar. Ve ortalama 2000 kişilik bu kalabalığın büyük çoğunluğu "self - made - man"lerin aksine kadınlardan oluşuyor.
Soru şu: Varlar... ama nasıl?
Social - climber'lar sosyal piramadin tepesine doğru bir dağcı gibi tırmanıyorlar. Genellikle alt basamaklardan başlıyor ve diğerleri gibi bu tırmanış süresince düşe kalka ilerlemiyor, daima kancalarını bir üst basamağa atıyorlar.
Self - made - man'ler gibi en alt basamaktan, kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlardan değil onlar. Şöyle bir baktığınızda, daha ziyade memur ailelerinden geldiklerini görüyoruz. İstanbullu değiller ama en azından şehirliler.
Özal döneminin başarıyı kutsayan, "kendi adımını kendin at" sloganı da sosyal dağcılarla son buldu. Eskiden kancalar devlete atılır, yükselinirdi. Özal döneminde sosyal mobilizasyon öyle hızlandı ki, kendi adımını sağlam atana bir basamak yukarıda "hoşgeldin" denilir oldu. Sosyal dağcılar ise bildiğimiz bütün yükselme sistemlerini altüst ettiler. Onlar, bilgisayar kullananlar bilir, internet üzerindeki "hypertext" mantığını kullanıyorlar.
Şöyle oluyor. Sosyal dağcı, önce kancayı atacağı sosyal katmanı belirliyor. Önce bu katmanın yoğun olarak yaşadığı semtlere taşınıyor, sonra yoğun olarak eğlendikleri mekanlarda boy göstermeye başlıyorlar. Küçük bir arkadaş grubuna dahil olduktan sonra o grubun iş alanına dahil oluyorlar. Hypertext mantığına en uygun, işler arasındaki geçişlerin en kolay olduğu sektör iletişim sektörü olduğu için kancanın atıldığı sosyla katman genellikle, medyacılar, reklamcılar oluyor. (Ama şart değil, başka bir "arkadaş" sosyal dağcıyı bambaşka bir sektöre yolayabilir. Onların profesyoneliteleri de yok. Dediğim gibi sadece "var"lar.)
Her neyse dağcılarımız, bir süre sonra bu katmandan arkadaşların ünlü birtakım arkadaşlarıyla "dolaşırken" tarihin garip bir cilvesiyle paparazzilerle karşılaşıyor ve ister istemez de "isim" yapıyorlar. Sonra aynen internetteki hypertext gibi o ünlü şahsiyetler tıklanıp, onların kendileri kadar ünlü olmayan, yani her yerde poz poz fotoğrafları yayınlanmayan, ancak herkesin isimlerini çok iyi bildiği, gerçek güce sahip başka arkadaşlarına doğru yükseliyorlar. Ve macera böyle devam ediyor. Bu arada bulunduğu çevrenin anlam ve önemini kavrayamayıp, bir derginin yayın yönetmenliğini, bir program spikerliğini kapamayanlar da oluyor ama olsun. Onlar da, başka sosyal dağcı arkadaşlarının tırmanışlarına yardımcı olarak hayatlarına devam ediyorlar. Özetle şunu söylemek istiyorum: Özal döneminin çok kınanan İbrahim Tatlıses gibi sanatçılarının, yoktan var olan işadamları gibi şahsiyetlerin çağı geçti. Onları, kendi ayakları üzerinde duran, kendilerini 0'dan dizayn edenlere mesafeyle bakanların çok daha şaşıracağı yeni bir tür var karşımızda.
Çoğunlukla kadınlardan oluşan bu yeni tür, başarılıların ve onların başarılarının civarında bulunarak var oluyorlar. Ve genel algılama da gerçek başarı ile civardaki sosyal dağcıları bir türlü ayırt edemiyor.
İşte tam da bu yüzden birtakım başarılı şahsiyetlerin sevgilileri ile kendi işlerini yapanlar aynı kategoride, aynı sayfalarda ve aynı mantıkla değerlendiriliyor.
Gerçek sanatçı kimdir, tartışmalarının da altında yatan gerçek bu... Biz de gazete okurken, yav kim bu kadınlar, ne yer ne içer, ne iş yaparlar diye tam da bu yüzden düşünüyoruz.
Magazin gazetecilerinin şaşkınlığı da bu yüzden. Karşılarında "ünlü" olduklarını bildikleri bir grup kadın var. Ama onları nerelerinden tutacaklarını bir türlü bilemiyorlar. İşte bu sebeple Televole'lerde başkalarının başarılarına, mesela golcü futbolculara falan yamayıp duruyorlar.
Hepsi bu.
Küçük not: Bugünlerde pop müzik dünyasında yeni bir argo kelime kullanılıyor. Bir kadın, beğendiği (seçtiği mi diyelim?) adamı arkadaşlarına anlatırken ondan ve aralarındaki ilişkiden şöyle bahsediyor: "Ona yükseliyorum." Onunla ilgileniyorum, onu beğeniyorum anlamında kullandıklarını zannettikleri bu söyleyiş biçimi, dillerinin altındakini gün gibi ortaya koymuyor mu, ne dersiniz?

e-mail: atilganb@hotmail.com