The Others Zeugma’yı ‘boğanlar’ hesap versin

Zeugma’yı ‘boğanlar’ hesap versin

24.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Zeugma’yı ‘boğanlar’ hesap versin

Zeugma’yı ‘boğanlar’ hesap versin


Birecik Barajı yakında antik kentin üçte birini yutacak. Bölgede kazılmamış daha yüzlerce ev var. Haydi sivil toplum örgütleri, el ele bu mirası kurtaralım


       Gaziantep’te, Zeugma’nın bir kısmını yutacak olan Birecik Barajı’yla ilgili tartışmalar dış basında manşetlerden verilmeye başladıktan sonra Türk medyasında antik şehirle ilgili “küçük" de olsa haberler çıkmaya başladı. Oysa baraj yapımı daha 1986 yılında gündeme geldi. 1990’da da fizibilite çalışmaları bitti. Barajın etki alanına girecek yerler Kültür Bakanlığı’na bildirildi. Kültür Bakanlığı “kültüre" fazla ödeneği olmadığı için Zeugma’da kazılar “kaplumbağa" hızıyla sürdü. Oysa Zeugma’dan yağmalanan mozaiklerin izine New York’taki antika galerilerinde bile rastlandı.
       1995’de ABD’de yayınlanan bir arkeoloji dergisi Zeugma’nın kurtarılmasında “acele" edilmesi gerektiğini yazdı ama yetkililer bir türlü duyamadı! 1996’da baraj inşaatı başladı; Kültür Bakanlığı’nın yine “kılı" kıpırdamadı.

Antep Valisi çok duyarlı

       Usta gazeteci Özgen Acar, Cumhuriyet’te “Mozaik kent Zeugma yok oluyor" diye yazdı; sadece dış basın ilgilendi. 1999 ekiminde Gaziantep’in “kültüre duyarlı" valisi Muammer Güler kendi bütçesinden hatırı sayılır bir rakkamı Zeugma’nın kurtarılmasına ayırdı. Hiç üstüne vazife olmamasına rağmen Birejik Barajı A.Ş ve Sanko Holding de kazılara destek verince Zeugma’da gece gündüz çalışmalar başladı.
       İki villa kazısında, çok büyük ebatlarda 14 tane mozaik bulundu. Başta dış basın Zeugma’nın baraj sularında boğulacağını manşetten verince Türkiye’de “biraz" kıyamet koptu. Kültür Bakanımız İstemihan Talay 10 yıl “gecikmeyle" Birecik Barajı’na geldi. Çalışmaları yerinde gözlemledi ve Zeugma’nın açık hava müzesi haline getirileceği sözünü verdikten sonra Ankara’ya uçtuuuu....
       Oysa Gaziantep Müzesi gırtlağına kadar dolduğu için bu muhteşem mozaiklerin büyük bir kısmı sergilenemiyor. 10 yıldır bitirilemeyen ikinci müze binası ise “hayalet" gibi duruyor. Paha biçilemeyen, büyük emeklerle çıkartılan “mozaiköler ise yağmur, nem ve kızgın güneş altında bahçede bekletiliyor!

Belkıs köyü boş

       Şimdi isterseniz Zeugma antik şehrinde, iki villanın bulunduğu kazı alanında dolaşalım. Yedi aydır kar kış demeden çalışan arkeologları da dinleyelim.
       Birecik Barajı’ndan çıktıktan sonra toprak bir yoldan Belkıs köyüne geliyorum. Fırat’ın yanıbaşındaki köy öylesine terk edilmiş ki, sanki yağmalanmış gibi... Köyde “insan" olarak tek canlı, bir garip çoban. O da bir ağacın gölgesinde, hüzünlü hüzünlü kaval çalıp, hayvanlarını otlatıyor. Yörelerinden ayrılmak istemeyen köy halkı ise baraj kodunun üst kısımlarına taşınmış. Dağ tepe, fıstık ağaçlarıyla kaplı. Yolun tozu bile ağacın rengini bozamamış. Meyvalar kıpkırmızı, yakut gibi parlıyor. Oysa bilmiyorlar ki, birkaç gün sonra hızara kurban gideceklerini...
       Belkıs köyünün az ötesindeki Zeugma antik şehir kazısında hummalı bir faaliyet var. Sabahın erken saatleri, sıcaklık 30 dereceye ulaşmış ama kazı alanındaki üç arkeolog, dört restoratör, 37 işçi harıl harıl çalışıyor. Tüm amaçları taban mozaiklerini (55 metrekare gibi!) fresk, sütun, işlemeli mezar taşları ve ev eşyalarını kurtarmak.
       İşçi Recep Karabacak bir saat önce iki torba gümüş ve bronz kaplama Greko - Romen şehir sikkelerini bulmuş. Sigarasından keyifli bir nefes çeken Recep, “Azer Abla hazineyi ben buldum" diye caka satıyor. Zeugma şehrinin kazı çalışmalarını yürüten ekibin başında olan arkeolog Mehmet Öner, 7 Haziran’dan sonra Birecik Barajı’nda suyun yükseleceğini söylüyor.

Sivil örgütler nerede?

       “Şehrin üçte biri sular altında kalıyor. Esas zenginlerin evleri ise üst teraslarda. Orada da “yüzlerce" villa var. İki villadan bu kadar mozaik çıkıyorsa gerisini siz düşünün. Daha kazma vurmadığımız bu bölgedeki terasların bir kısmı tapulu, geri kalanı tapusuz. Fıstık ağaçlarıyla kaplı teraslardaki ağaçlar kesildiği zaman mülk sahibine para ödenmesi lazım.
       Bir fıstık ağacı 200 milyon, teraslarda ise binlerce ağaç var. Şu anda Gaziantep Valiliği, Birecik A. Ş ve Sanko Holding kazı çalışmalarına büyük destek veriyor. Eğer o teraslarda kazı başlarsa maliyet çok yükseleceğinden daha çok sponsora ihtiyacımız olacak. Bu zamana kadar sivil toplum örgütlerinden hiç ses çıkmadı. Hani kültüre duyarlı örgütler, neredeler? Zamanında 70 - 80 bin kişinin yaşadığı bu görkemli şehri yılda üç ay değil, sürekli kazarsak dünya mirasına kazandırabiliriz. Dünyanın en büyük mozaik müzesi Tunus’ta, ikincisi ise Antakya’da. Şehri ortaya çıkarabilirsek Tunus’u çoktan geçeriz. Kazı yapamadan Apemia antik şehri ile birlikte Tilmusa, Tilobur höyükleri de baraja kurban gitti. Bir ay sonra da Tilbes ve Horun tarihe gömülecek."
       “Mozaik şehir Zeugmaönın üçte biri suda boğuluyor. Suyun ulaşamayacağı bölgede ise zengin insanlara ait “ yüzlerce" ev var. Haydi “duyarlı" sivil toplum örgütleri, gelin hep beraber el ele verelim. İşi sadece Gaziantep Valiliği, Birecik A.Ş ve Sanko’nun sırtına yüklemeyelim. Başka sponsorlar bulalım. Enerji Bakanlığı’na faks çekip, bölgenin bir an önce kamulaştırılması için baskı yapalım. Kazılar başlasın, şehir ortaya çıkarılsın. Mezopotamya’nın en görkemli şehrini açık hava müzesi olarak dünya mirasının hizmetine sunalım.

İsmini ‘Fırat’tan alan şehir

       Fırat’ın kenarındaki antik şehir M.Ö. 300’lerde Büyük İskender’in generallerinden Selevkos Nikator tarafından kurulmuş. General kendi ismiyle, Fırat’ı birleştirip, şehre Selevkia Euphates (Selevkia Fırates) adını koymuş. Nehrin karşı kıyısına da eşinin ismini taşıyan “Apemia" şehrini inşa etmiş. Hatta iki şehir arasında bağlantı sağlamak amacıyla Fırat üzerine bir de köprü yaptırmış. Ancak o köprü Fırat’ın darbesine dayanamayıp, yüzlerce yıl sonra yıkılıp gitmiş. Antakya’dan başlayıp, Çin’e uzanan “İpek Yolu" Zeugma’dan geçtiği için ticaret hızla gelişmiş. Üstüne üstlük Roma’nın 7 bin askerlik, 4. Lejyon Garnizonu da bu bölgede kurulunca tüccara iyice güven gelmiş. Fırat’ın bereketiyle birlikte zenginler, üst düzey komutanlar 20 bin dönümlük şehirde villa yaptırmaya başlamışlar. En zenginleri de üst teraslarda (o bölgeye Birecik Barajı’nın suları gelmiyor) villalar inşa ettirmişler. Bölgede mermer olmadığı için Fırat’ın renkli taşlarından faydalanan sanatçılar zenginlerin evlerini mitolojiyi konu alan görkemli mozaiklerle bezemişler. Kimi mozaik Eros ile büyük aşkı Psikhe’yi, kimi Fırat’ın nehir tanrısı Oy Euphrates’i, kimi Şarap Tanrısı Dianizos’u, kimi Deniz Tanrısı Poseidon’la mitolojinin derinliklerine dalmış.
       Bu görkemli şehir ise M.S. 250 yıllarında Sasaniler’in saldırısına uğradıktan sonra yakılıp, yıkılmış.

Koca mozaiği çaldılar

       Zeugma antik şehrindeki “Herakles" mozaiğinin bir bölümü 25 yıl önce yurtdışına kaçırılmış. Kayıp parçalar ise ABD’nin Houston şehrindeki Rice Üniversitesi’nin koleksiyonlarında bulunmuş. Eksik parçalar yerine konulduğunda mitolojinin ölümsüz kahramanları Metiox ile Partenope’nin yanyana figürleri olduğu anlaşılmış.
       1992’de üst teraslarda yapılan kazılarda da, yine bir zenginin villasının salon tabanında Dianizos’un (Şarap Tanrısı) düğünüyle ilgili, 9.5 metrekarelik muhteşem bir mozaik bulunmuş. Paha biçilemeyen sanat eseri temizlendikten sonra, ait olduğu mekanda halka açık sergilenmeye başlanmış. Hatta bu mozaik, `Müze Kurtarma Kazıları Semineri’nin afişi bile olmuş. Ancak koca panonun yarıdan fazlası, yedi yıl sonra bir gecede dertop edilip, çalınmış. Kalan parça ise Gaziantep Müzesi’nde öksüz bir halde sergileniyor.

Kazıyı biz yapalım

       Birecik Barajı’nın yapımıyla birlikte 1996’dan bu tarihe kadar arkeolojik kazıların bir bölümünü finanse ettiklerini söyleyen Bilecik A.Ş’nin temsilcisi Saffet Atıcı bir hayli öfkeli:
       “Bize dur diyorlar. Ama o zaman Enerji Bakanlığı’nın her ay 30 milyon mark ödemesi lazım. Türkiye’de 350 baraj daha yapılacak. Bundan sonra baraj anlaşmalarına “arkeolojik kazı" maddesini de koysunlar. Anlaşmada böyle bir madde olsaydı bir kısmı sular altında kalan Zeugma’yı kurtardıktan sonra Gaziantep’te gösterilen yere de taşırdık."

Rekor sayıda mühür var

       Dünyada bugüne kadar en fazla mühür baskısı (bulla) 21 bin adetle Girit’te, Herakliepolis antik şehrinde bulunmuş. Oysa Zeugma’da, 1998-99 kazılarında tam 65 bin bulla çıkarılmış.
       Bu da Zeugma’nın devasa büyüklükteki Roma İmparatorluğu’nun ticaret, haberleşme, yazışma ağının odak noktasında olduğuna işaret ediyor. Roma’nın doğu sınırındaki en son durak olan Zeugma’da Fırat Nehri üzerinde bir köprü ve gümrük de varmış. Bu bullalar yani mühürler papirus, parşömen ve para torbalarının yanısıra gümrükten geçen eşyaların mühürlenmesinde de kullanılmış.
       Zeugma’da bulunan mühür baskıları büyük bir özenle korunuyor ve Gaziantep Müzesi’nde sergileniyor. Arkeolog Mehmet Önal bu medeniyetin büyüsüne öylesine kapılmış ki bir de şiir yazmış. Kazı alan sorumlusu Önal’ın güzel şiiri de müzede, bullalar’ın yanında duruyor.