Kültür Sanat Türkiye için bir 22.yüzyıl projesi

Türkiye için bir 22.yüzyıl projesi

25.02.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Eğer çok büyük bir aksilik olmazsa geleceğimizin parlak olduğuna kesin gözüyle bakıyorum. Bu yüzyıl içinde çok büyük projelerin gerçekleşeceği de şüphesiz.

Türkiye için bir 22.yüzyıl projesi

Tandoğan TANER, Milliyet Blog Yazarı

Önümüzdeki on yıllarda, nükleer santraller, hayranlık uyandırıcı yeni dev barajlar, köprüler, tüneller, havaalanları, gökdelenler, Türk menşeli dünya markaları, ülkeyi sarmış hızlı tren ağı, Türk yapımı uydular ve hatta belki uzay yolculuğu gibi bir çok hayalimiz gerçek olacak. Zenginleşeceğiz ve daha büyük bir ekonomik güç olarak daha büyük projeler gerçekleştireceğiz. Ekonomik ihtiyaçlara veya gelişmelere dayanan ya da ekonomik getirisi olacak bunlar gibi bir çok dev projenin gerçekleşmesinde açıkçası büyük bir zorluk da görmüyorum.

Ancak öyle bir hayalim var ki, onun yanında tüm bu projeler önemsiz değil ama olağan, zaten olması gereken günlük gelişmelerdir. Öyle bir hayalim var ki, başka hiçbir projenin sağlayamayacağı kadar büyük yankısı ve kazanımları olacaktır. Öyle bir hayalim var ki, bunun gerçekleşmesinin çok zor olduğunu düşünmekle birlikte büyük bir gereklilik olduğuna inanıyorum.

Gerçekleşmesi zor, çünkü çok pahalı ve doğrudan bir ekonomik getirisi yok. Gerçekleşmesi ise çok önemli, çünkü bu proje Türkiye’yi dünyadaki 3-4 ülkeden biri haline getirecektir. Bu, Türkiye için bir 22. yüzyıl projesidir. Bu, önemi ne kadar vurgulansa az gelecek olan bir projedir. O yüzden şimdilik bu kadarla yetinelim ve hayalimizi paylaşalım:

Dünyada üç tane müze vardır ki, diğerlerinden ayrılır. Bunlar, Louvre (Paris), British Museum (Londra) ve New York Metropolitan müzeleridir. Şüphesiz bunların dışında, St.Petersburg’daki Hermitage başta olmak üzere Berlin, Kahire, Viyana, Roma ve İstanbul gibi önemli şehirlerde başka eşsiz müzeler de bulunmaktadır. Ama bu üç müze, sahip oldukları zenginlik itibariyle hepsinden ayrılır. Bu müzelerdeki paha biçilmez koleksiyonların ve eserlerin değeri anlatılamaz, hayal dahi edilemez. Bu müzeleri insanlar ağızları açık gezerler. Bu müzeleri layıkıyla gezmek belki haftalar alır. İşin acı tarafı şudur ki, eserlerin çok büyük bir bölümü, bu ülkelere ait değildir. En değerli eserlerden bazıları ise, Türkiye’ye aittir.

İşte üzerinde oturduğu zenginlik düşünüldüğünde, böyle bir müzeye sahip olma ihtimali olan dördüncü bir ülke varsa o da Türkiye’dir.

İşte hayalimiz, projesi bile dünyayı hayrete düşürecek böyle bir müzenin ülkemizde kurulmasıdır. Gezmesi haftalar sürecek, dünyayı kendisine hayran bırakacak bir müze.

İşte böyle bir müze, Türkiye’ye başka hiçbir ama hiçbir şeyin sağlayamayacağı bir itibar sağlar. Görülmemiş bir hayranlık yaratır. Başlı başına bir çekim merkezi oluşturur. Böyle bir müze, Türkiye’ye, o alışık olduğumuz tabirle çağ atlatmakla kalmaz, çağın ötesine taşır.

Böyle bir müzenin yaratacağı etkileri ve faydaları kabaca saymaya çalışalım:

1. Bu müze sayesinde, sahip olduğumuz eserler çok daha fazla kişiye çok daha etkileyici bir şekilde sunulacaktır. En önemli ve değerli eserlerimizin, bölük pörçük farklı farklı müzelerde sergilenmesi, bir arada sergilenmelerinin yaratacağı etkiyi yaratmaktan çok uzaktır.

2. Paha biçilemez pek çok eser, ülke genelinde irili ufaklı, elverişli koşullardan uzak, müze bile denilemeyecek ortamlarda sergilenmekte ve çok az kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Ayrıca bilindiği gibi buralarda yeterli güvenlik bulunmadığı için paha biçilmez eserler, kolaylıkla ve sıklıkla çalınmaktadır. İşte bu müze, paha biçilemez eserlerimizin korunmasını ve layık olduğu şekilde sergilenmesini sağlayacaktır.

3. Sergilenemediği için müzelerimizin depolarında bulunan, uygunsuz koşullarda çürümeye terk edilmiş on belki yüz binlerce eser kurtulacak ve gün yüzüne çıkacaktır.

4. Eserlerimizi çalmış, gasp etmiş yabancılar ve onları sergileyen müzeler, “biz onları sizden daha iyi koruyor ve sergiliyoruz, sizin reklamınızı, sizin asla yapamayacağınız derecede yapıyoruz” iddiasını artık ileri süremeyeceklerdir.

5. Bu müze, bize ait yurt dışındaki eserlerin ülkemize getirilmesinde ayrı bir güç kaynağı, ayrı bir baskı unsuru olacaktır. Bu sayede, bu gün için asla kavuşamayacağımız kesin olan pek çok eserimize kavuşma şansımız yükselecektir.

6. Bu müze sayesinde Türkiye sanat eseri ve tarihi eser ihraç eden ülke olmaktan çıkacak, bize ait eserler yurdumuzda kalacak, hatta büyük bir ekonomik güce sahip olacak bu müze, yurt dışından eserler ithal etmeye başlayacaktır.

7. Bu müze, sanatçılar, sanat tarihçileri, arkeologlar ve tarihçiler için eşsiz bir kaynak ve çalışma ortamı teşkil edecek, ülkemizde bu alanlarda üretilen bilimsel çalışmaların kat be kat artmasını sağlayacaktır.

8. Bütün dünya sanata, dünya kültürüne ve medeniyetine yaptığımız katkıyı çok daha açık bir şekilde görecektir

9. İnsanlarımız hamaset edebiyatıyla değil, tüm dünyada hayranlık uyandıran bir eserle haklı olarak gurur duyacaklar ve övüneceklerdir. Bu eserin kendi vatandaşlarımız üzerinde yaratacağı hayranlık, gurur ve güven duygusu, insanlarımız için büyük bir ilham kaynağı olacak, onların büyük bir şevk ve zevkle harekete geçmelerini, bu duygularla vatana hizmet yarışına katılmalarını sağlayacaktır.

10. Bu müze, adıyla, kataloglarıyla, eserlerin posterleri, kartları ve hediyelik eşyalarıyla ülkemiz için başlı başına bir reklam unsuru olacaktır.

11. Bu müze sayesinde, ülkemize gelen turist sayısı ve özellikle kültür turizmi amacıyla gelen, paralı turist sayısı artacaktır.

12. Bunların dışında, yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu müze, bir dünya markası, ülkemiz için eşi benzeri olmayan bir itibar kaynağı olacak; ülkemize, kültürümüze ve tarihimize büyük bir hayranlık duyulmasını sağlayacaktır. Türkiye’nin ve Türk’ün imajı bir yıldız gibi parlayacaktır. Ondan sonra bakalım AB nasıl değerlendirecektir Türkiye’nin üyeliğini.

13. Söylemeye bile gerek yok ama, sanatçı, sanat tarihçi, tarihçi, arkeolog, araştırmacı, müzeci, kütüphaneci, temizlikçi, güvenlikçi, vestiyerci, kafeterya veya lokanta çalışanı ve akla gelmeyen pek çok çalışanıyla binin üzerinde kişiye istihdam sağlayacaktır.

Bunlar bendenizin düşünebildiği bazı etkilerdir. Kim bilir daha düşünemediğim ve düşünemeyeceğimiz ne gibi katkıları olacaktır.

Elbette böyle bir müzenin kurulması, korunması, geliştirilmesi ve dünya müzeleri ile rekabet edebilmesi, çok büyük bir mali kaynağı gerektirmektedir. Ama Türkiye gibi, önümüzdeki süreçte dünyanın en büyük on ekonomik gücünden biri olmaya aday bir ülke bunun için gerekli kaynağı yaratabilmelidir.

Diğer taraftan kaynağın büyük bir bölümü, bağışçılardan ve sponsorlardan toplanabilir. Ayni veya nakdi, bağış tutarına göre, müzenin her odasına, holüne, koridoruna ve kanadına önemli bağışçıların adı verilmek suretiyle müzenin çok büyük bir ekonomik güce sahip olması sağlanabilir. Daha düşük düzeyde bağış yapanların isimleri plaketlere veya bağışladıkları eserlerin altına yazılıp sergilenebilir. İsminin, böyle eşsiz bir müzede sonsuza kadar yaşayacağını bilen pek çok kişinin bağış yarışına girişeceğini şimdiden görebiliyorum.

Peki bu müze nerede olacak? Şüphesiz böyle bir müzenin yeri ve özellikle binası çok önemli.

Açık söyleyeyim, böyle bir müze için düşünebildiğim tek uygun yer Selimiye Kışlası. Mimarisi, yeri, büyüklüğü ile adeta biçilmiş kaftan. Bunun için elbette askerin ikna edilmesi şart ama yurdumuza sağlayacağı yukarıda saydığımız katkıları gördükleri takdirde, askerin Selimiye Kışlası’nı başka hiçbir amaç için olmasa bile, bu amaç için seve seve vereceğine inanıyorum.

Ne dersiniz, 22. yüzyıl projesi derken abartmış mıyız?

Ne dersiniz, gerçek olabilir mi bu hayalimiz? Bir de bakmışsınız, yakında bu projeye inanan dostlarla birlikte müzenin kuruluşuna ön ayak olacak bir derneği kurmuşuz bile.

Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayın