Vitrin Defileye katıldım!

Defileye katıldım!

08.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Defileye katıldım!

Defileye katıldım


Vitrin Cadısı


       Benetton - Sisley yeni koleksiyon defilesine katıldım. Alican'la tanıştım. Alican, defilede annesini kaybeden ve ayakkabısız olduğu için sokağa çıkıp arayamayan 0 - 6 yaş grubuna ait bir çocuk. Alican, bahtsız. Bana rastladı. Ben de ona yardım etmedim. Ben bir cadı olarak annesini kaybeden çocuklara, annelerini bulma konusunda yardım etmem. Bilakis "Ohh ne güzel kurtuldun, hem de bu kadar genç, hatta çocuk yaşta!" derim. Bu son değil, sonun harika başlangıcı diye düşünürüm içimden.
       Ama Alican, normal olarak beni anlamadı. Herkes gibi! Ama ağlamadı da. Tüm balonlarını bana verdi. Bir yandan balonlarla oynayıp, bir yandan sigara ve böğürtlenli votka içtiğim için, balonlar defile sırasında birer birer patladı. Avucumdaki koca rengarenk iktidar cümbüşü, yerini sönük plastik atıklara bıraktı. Ama elbette karizmam bu şekilde darma duman olmadı. Bu arada, okunduğumu biliyorum, ama yazıya giriş cümlemi çok okunan bir gazeteci yazar gibi yaptım. Normal insanların bu çok okunan adamı neden bu kadar okuduklarını anlamış değilim. Adı Hıncal. Soyadı inanın aklımda değil. Kendisini çeşitli yerlerde görüyorum. Sakallı ve orta yaşın üzerinde. Her konuda söyleyecek özlü sözleri var. İnsanların hayatlarını bu sözlerle değiştirdiğine inanan da bir hali. İlginç, neyse...

Masalar, sandalyeler neredeydi?

       O defile Max Restaurant diye bir yerde gerçekleşti. Güya burası bir restorandı; o zaman masalar ve sandalyeler, bunlardan da önemlisi yiyecekler neredeydi? Hiç anlamadım. Karnım zil çala çala, çalan müziğe bıraktım kendimi.
       Defileyle ilgili birkaç bilgi edinmek üzere yetkili birisini ararken, moda dünyasının seçkin bireylerine çarptım. Onlara, pardon dedim. Pardon ünlemini severim. Pardonda bir üstünlük, bir ezilmemişlik, "aslında sen bana çarptın ayı, dikkat etsene" gibi bir anlam vardır. Tabii gizli anlam. Bu gizli anlamlara hiç dikkat etmeyen, semantik nedir bilmeyen insan kitlesinin içine nasıl girdim zaten ben? Hiç sormayın. İş güç beni de ortam insanı durumuna getirdi. İşte örnek: Kanlı canlı ben; vitrin cadısı... Benetton - Sisley severim. Kesinlikle çocukluğuma damgasını vuran iki markadır. Ama bu defilede yolunda gitmeyen bir şeyler var. Kıyafetler pastoral, gayet yenilikçi, mankenler deseniz, amatörlermiş ama profesyonellere taş çıkarırlar. Ama bir şeyler...

Edalı, samimi bir kitle

       Bu defilede, kendilerini New York'ta Vogue'u çıkartıyormuşçasına bir edayla dolaşan ve marka çantalarını birbirlerinin gözlerine sokarcasına, birbirleriyle, birbirlerine sarılmadan, birbirlerini öpmeden, fondötenlerini birbirlerinin yüzlerine sürmeden, samimi samimi konuşan bir kitle var. Onların içinde farklı olmak için cadı olmaya bile gerek yok. Size söylüyorum. Yani, aslında burada "öteki" olmak için, azınlık olmaya hiç gerek yok. Direk çoğunluk olursunuz ve hayatınızda bir ilki gerçekleştirirsiniz: Çoğunluğu temsil ederek girdiğiniz ortamda azınlık kesilirsiniz. Pleplerden farkınız kalmaz. Hani şu Roma senatosunda oy kullanamayan çoğunluk, ama tırnak içindeki azınlık grubu.
       Ee o zaman... bir cadı olarak ben ne kesilirim? Ben daha da bir cadı kesilirim. Hayır. Ben cadılıktan bile vazgeçerim. Öteki kümesiyle cadı kümesini iki yuvarlak daire olarak düşünün. Ben bunları şimdi kesiştiriyorum. Ve işte sonuç ortada. Ben kesişim kümesi olurum. Yani "öteki"nin içindeki cadı. Yani hem cadı, hem öteki.

Derin defile!

       Defileyle ilgili bilgi almak üzere bir yetkili aradım ya... Yetkili bir tane ya da bilemediniz iki olur. Ama demin bahsettiğim durumdan ötürü, herkes yetkili gibi takılıyor. Derin defile! Kimin nerede parmağı olduğunu hiç anlamıyorum. Defileye katılanların giyinmesi için kurulan beyaz perdenin gerisinde ne gibi dolaplar döndüğünü de... Ancak imdadıma bir gerçek yetkili yetişiyor. Kendisi, tabii ki benim cadı olduğumu falan anlamıyor. Zaten bu kesişim kümesi kesilmemden dolayı öyle olduğumu anlamak için esaslı bir cadı olmak gerek ki, böyle bir ortamda esaslı cadının ne işi var? Dünyanın tüm esaslı cadıları, çalıştıkları dakika başına 120 İsviçre Frankı kadar para aldıkları için, büyük gökdelenlerin kendilerine ayrılan özel havuzlu ev-ofislerinde, et yiyen bitkileriyle oturuyorlar, yazıyorlar, çiziyorlar, asla insan içine çıkmıyorlar. Dünya son büyük cadılar konferansında, -ki 12 buçuk yılda bir dünyanın çeşitli yerlerinde yapılır. Ben o zaman baliğ olmadığımdan henüz hiçbirine katılamadım, kısmetse bir sonrakine katılacağım - tartışılan en büyük problemlerden biri de buydu. Cadılar, insan içine çıkıp cadılık ritüellerinin, bilgisinin kitleler tarafından öğrenilmesine ve içlerinin boşaltılmasına neden mi olsunlar, yoksa kendilerini toplumdan soyutlayıp arkaik dönemlerdeki gibi saklansınlar mı?

Cadılardan uyar

       Örneğin, ben bugün Dünya Cadılar Örgütü'nden iki uyarı aldım. Çünkü, size, çoğu zaman örgütle olmasa bile cadılıkla ilgili, şu an yaptığım gibi yazılarım aracılığıyla bilgi veriyorum. Gerçi bu da örgüt kontrolü altında gerçekleşiyor, ama bazen onların da gözden kaçırdıkları şeyler olabiliyor. Mesela, her yazdığım yazıyı, gazeteye göndermeden önce, Roma'daki ikinci Avrupa Cadılar Örgütü Merkez İletişim Koordinasyon Bürosu'na, Anna'ya fakslıyorum. Onaylamadıkları bölümleri yazıdan çıkarıyorum. Bu benim için ve birkaç başka dünyalı cadı için ciddi bir problem. Bu konuyu aramızda Senegalli ve Perulu cadılarla sık sık tartışıyoruz. Özel kodlarla girdiğimiz ve güvenliğin çok sıkı sağlandığı bu chat odalarında, vardığımız iki farklı ortak nokta ise şöyle:
       Bir. Tamam, cadılık özel bir ilgi ister, ama Rusya'nın da hali ortadadır.
       İki. Bilgi saklanırsa, saklandığı için senden intikamını bir gün elbet alır.

Avant-cadı buyurdu ki!

       Defileye dönelim. Bu yazı için uyarı alacağımı sanmıyorum. Ama alırsam da her avant-cadının geçmişte akıbeti bellidir. Başlarına ne gelirse gelsin, haklarında fetvalar verilsin, ünlü olmuşlardır. Para kazanmışlardır. Sen bu kadar aşağılık mısın? Değilim. Ama ne demiş bir avant-cadı? Kendisi Cezayirlidir: "İktidar hırsının amacı para ve şöhretmiş gibi görünse de, her iktadara talip olanın aslında arzuladığı, arzuladığı düzeni getirmektir."
       Yani demek istediği şu: Paraya ve güce sahip olup, havuzda kokteyl içme! Oraya gelene kadar neler yaşadın ne zorluklar çektin, bunları hatırla ve değiştir! Yani hem zengin ol, hem Schindler.
       Sizi biraz sıktıysam, çok özür diliyorum. Size bol Benetton ve Sisley'li pastoral günler diliyorum.


Yazarlar