Vitrin Depresyon bu köye uğramıyor

Depresyon bu köye uğramıyor

22.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Depresyon bu köye uğramıyor

Depresyon bu köye uğramıyor


Akşamdan kalma bir günün sabahı nereye gitsem, oradan hoşlanmam, hoşlanmadığım gibi, hefret ederdim. Ama böyle bir şey olmadı. O sabah gittiğim yere bayıldım. Bayılmakla da kalmadım. Orada harika bir gün geçirdim. Ata bindim, papatya topladım, Ebru Gündeş söyledim ve dahası var, tenis, basket maçında rakiplerimi kelimenin tam anlamıyla ezdim. Ve bitmedi, durun, golf oynadım, golf!


       Golf oynarken borsadan bahseder gibi yapıp, özel sahada yaptığım atışlarla öğretmenim canım benim Şenol'u dumur ettim... İşte o gün ve o güne ait nice ayrıntı. Eğer ata binmek, golf yapmak nasıl bir şey hiç başımıza gelmedi diyorsanız, bu yazıyı çok seveceksiniz. Yok ikisini de yaparım, hem de çok iyi diyorsanız, o zaman bu yazıya bayılacaksınız. Çünkü, vay be ben neler yapıyormuşum, gibi ona buna böbürlenme şansınız doğacak...
       Kemer Country Club'da ne spor yaparsanız yapın, her birinin federasyonu var. Yani hem spor yapıp, hem de kulübün lisanslı sporcusu olma imkanınız var ki, bu çok iyi bir imkan. Burada yaşayan herkes zaten şanslı. Şanslılar, çünkü kuş sesleriyle uyanıp, baykuş gulu gulularıyla yatıyorlar. Bununla da kalmıyor, sürekli spor yapıyorlar. Aile reisi tenise gidiyorsa, eşi golf oynuyor, çocukların biri basketbol, öbürü ise muhtelemen teniste bekent çalışıyor. Depresyon anladığım kadarıyla bu köye uğramıyor.
       Kemer Country'de kalın bir kahvaltıdan sonra biraz çimenlerin üzerinde uzanıyorum. Ama yapacak çok işim varmış. Kemer Country Basın ve Reklam Müdiresi Hatice Irmak öyle söylüyor. Basın ve Halkla İlişkiler'den Gülden Aktugan, beni o sahadan o korta resmen sürüklüyor. Ben zaten zor hayır derim. Ama yapmam gerekenlerin hiçbirisi hayır denilecek türden değiller. İlk hedefimiz atçılık sporu. Sonra tenis ve basket ve son final, battı balık yan gider dedirten öğle yemeğinden önce ise golf var...

       Atçılık zor zanaat...
       Atçılık sporu yapanlara Kemer Country çok doğru bir adres. Burada antrenörler eşliğinde dresaj, engelli atlama yarışlarına hazırlık gibi dersler veriliyor. Burası jokey yetiştirmiyor. Binicileri konkurlara hazırlıyor.
       Cüneyt Arkın ata iyi biniyor mu?
       Öğretmen, Muzaffer Yuva, atları ve biniciliği anlatıyor:
      
  • Arap atları uzun mesafeleri hızlı koşuyor. İngiliz atları kısa ama hızlı koşular için ideal.
  • Hobi olarak yapılan binicilik için uygun olan atlar ise safkan değil, yarım kanlı...
  • Dünyada 150 ayrı arap atı ırkı mevcut.
  • Türkiye'nin kendine has bir at ırkı yok. Türkmen atları, zamanında diğerleriyle karışmış...
  • Midilli dedikleri, boyları 1 metre 56 santim ve ondan kısa olan atlar. Çocuk biniciler için idealler...
  • Ata binmek pahalı. Ama giderek ucuzluyor. Çünkü üç beş seneye kadar yeni çiftlikler açılmış olacak.
  • Cüneyt Arkın, üst düzeyde dresaj eğitimi bilmiyor. Konkurda ise dresaj kesinlikle gerekli.

           Ata binme sözlüğü
           Konkur: Engelli atlama yarışı
           Dresaj: Temel binicilik kuralları
           Cidago: Atın sabit olan en yüksek noktası atın h'ı...
           Tok: Ata binerken takılan kaskete verilen isim.
           Spinter: Hız yapmak üzere yetiştirilen atlar

           Ayşegül ata biniyor
           Ayşegül ata bindi ama atı sevemedi. Ondan çok korktu. Çünkü at kocamandı. Ayşegül öğretmenine dedi ki, "Öğretmenim ben midilliye binsem?" Öğretmeni ona kızdı. Ona dedi ki, "Sağlıklı bir vücut, sağlıklı bir kafada olur, sen zaten midilli kadarsın." Ayşegül, o gün atların çok duygusal hayvanlar olduğunu öğrendi. O kadar duygusaldılar ki, onları sevemeyenleri onlar hiç sevmiyorlardı. Ayşegül'ün sevemediği atın adı Why Not idi. Ayşegül, Why Not'a, onu neden sevmediğini anlatmaya çalıştı. Ona iki metre uzaklıktan bunun onunla bir ilgisi olmadığını, kendisinin bir apartman çocuğu olarak dünyaya geldiğini, bunun onun değil kaderin bir oyunu olduğunu ifade etmeye çalıştı. Why Not, belki anladı, belki de anlamadı. Ama Ayşegül onun üzerine bindiğinde onu şöyle bir şahlanıp yere doğru savurmadı.

           Ayşegül tenis'te
           Ayşegül, baba sporu tenisi çok sıkıcı bulan Ayşegül, bu düşüncesinden vazgeçti. Tenis, baba sporuydu ama oldukça iyi bir spordu. Zordu ve zor olduğu kadar eğlenceliydi de. Üstelik tenis oynarken Ayşegül'ü motive eden bambaşka bir gerçek vardı. Bir gün gelecek, iyi bir tenis oyuncusu olacaktı. Bu artık idealiydi. Ve O gün geldiğinde sayın Hülya Avşar'la maç bile yapacaktı Ayşegül. Yapacaktı...
           Kemer Country Club'da tenis öğrenmek için İngilizce bilmeniz gerekiyordu. Çünkü tenis hocaları İngiliz; Yorkshire'lılardı. Ayşegül, onlarla ayaküstü Leeds muhabbeti yaptı. Ayşegül en son gördüğünden beri Leeds çok değişmişti. Ana caddeyi trafiğe kapatmışlardı. Favorsham denilen barın dekorasyonu da eskisi gibi değildi.

           Diyarbakırlı Göktürkler golfü çözmüş!
           Golf, göründüğü gibi değil. Her şey Kevin Costner'ın Tin Cup'ından öyle farklı ki... Kemer Country'de golf oynamak bir ayrıcalık. Zaten golf oynayanlar ayrıcalıklı insanlar... Örneğin Diyarbakırlı Hasan, 'caddy' çocukların hepsi, Kaya Çilingiroğlu, Musfata Koç bu sporun Türkiye'deki öncüleri ve iyi oyuncuları. Dolayısıyla golf oynarken borsadan, kaybettiğiniz paralardan, Miami'deki ev fiyatlarından, Philip Starck'ın son tasarladığı otelinden bahsedebileceğiniz gibi, Kemer Country Club'ın aşağısındaki köy Göktürk'ten, Diyarbakırlıların golfe olan tutkusundan falan da bahsedebilirsiniz. Yani bu golf o kadar post-modern bir spor...

           Ayşegül Golf'te...
           Ayşegül, golfçülerin kralı Şenol'dan golf sporunu öğrendi. Şenol, bir zamanlar bir caddy idi. Yani top topluyordu. Kemer Country'nin aşağısındaki köy Göktürk'tendi. O kadar iyi golf oynuyordu ki, keşfedildi. Artık profesyonel golf oyuncusu ve antrenörü. Şimdilerde İngiltere'ye burslu olarak turnuvalara katılmak üzere gitmeye hazırlanıyor. Şenol ayrıca diğer caddy'leri, yani amca oğullarını da bu golf hususunda yetiştiriyor. Golfte kural bir: Ciddiyet, asla fazla gürültülü konuşmamaktı. Ayşegül, gevrek kahkahalarını sonraya sakladı. Saklayabildiklerini tabii. Golfte putter'ını, yani sopasını aldı eline. Dağlar tepeler tırmandı. Ne çukurlara ne toplar gönderdi. Bacaklarını omuz hizasında açtı, sağ kolunu gergin, sol kolunu serbest bıraktı. Ve hoop attı topu ileriye, yeşilliğe... Top kayboldu. Ama hayır, kaybolmadı. O kadar da değildi. Birkaç metre ötesindeydi. Tin Cup filminde Kevin Costner'ın yaptığı atışların biraz palavra olduğunu öğrendi. Ayrıca Şenol'un attığı toplar için aynen şöyle dedi: "Sen topu atıyorsun, sen attıktan sonra o top martı oluyor uçuyor gidiyor." Golf sporu için özel imal edilen arabaya binen Ayşegül, bu araba içinde ormanlarda dolaşırken kendini yine tutmadı, Ebru Gündeş söylemeye başladı. "Çingenem" diyordu başka bir şey demiyordu. Sonra değiştiriyordu. "Tatlı tatlı tatlı bela, bu ne işve bu ne eda, dünya kalmaz sana bana" diye bağırıyordu. Sonra tüm caddy'ler; Hasan, Yasin ona katılıyordu. Şenol öğretmen de bu mutluluk manzarası karşısında kayıtsız kalamıyor, öğretmen ciddiyetini bozmadan "cool, so cool" deyip araya giriyordu. Ayşegül, belki de en çok golf oynamayı sevdi. Golf, caddy Hasan'a göre Orta Asya'dan gelme bir spordu. Diyarbakırlı Hasan, bu spora Zazaca Make, diğerleri golf diyordu. Hasan, sopa diğerleri putter, Hasan saha, diğerleri course diyordu. Ama oyun aynıydı. Delik vardı. Bir de top. Yapmanız gereken de o topu o deliğe mümkün olabildiğince yakın atmakı...