Vitrin İlk maaşla cep telefonu

İlk maaşla cep telefonu

06.02.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

İlk maaşla cep telefonu

İlk maaşla cep telefonu
İlk maaşla cep telefonu
Nazire KALKAN

Orhan Pamuk, sondan bir önceki romanı "Yeni Hayat"ın bir yerinde Türklerin işe girdiklerinde kendilerine aldıkları ilk "şey"lerden birinin iyi kalite bir kol saati olduğundan bahseder. Bunu da Türk halkının zamanla kurduğu garip ilişkiyle açıklar.
Pamuk'un bu tür gözlemlerine bayıldığım için hatırlamam da kolay oluyor. "Kara Kitap"ta da çocukluk ve gençlik yıllarını sıkıntıyla geçirdikten sonra orta yaşta cebi para gören Türk erkeklerinin iççamaşırına, özellikle de bol miktarda don almaya merak sardıklarını yazmıştı.
Yeniden kol saatine dönersek, ilginç bir gözlemdir ve doğrudur. Ya da uzun zaman "doğru" kalmıştır. İlk maaşla saat almak kötü bir şey de değildir. Uzun yıllar kullanırsınız, hem ihtiyacınızı karşılar hem de neredeyse sıfır masraf çıkarır. Şimdilerde ise işler değişti gibi.
Çevreme bakıyorum da, gençler artık ilk maaşlarıyla hemen bir cep telefonu ediniyorlar. Tabii eğer daha önce ana - baba parasıyla edinmemişlerse. Bunu her seferinde hayretle müşahede ediyor ve haklı çıktığımı görüyorum. Kuaförde yeni başlayan 17 yaşındaki manikürcü kız, maaşını alır almaz cep telefonu almaya koşmuş, ertesi gün de heyecanla bana satış işlemleri sırasında yaşadığı minik maceraları anlatmıştı. Benim için müthiş bir sıkıntı ifade edecek olan formaliteler onun için cep telefonu almayı tören havasına sokan keyifli ayrıntılardı. Bu arada sürekli manikür setinin üzerinde açık olarak tuttuğu cep telefonunun en son çıkan pahalı modellerden biri olduğu da gözümden kaçmamıştı.
Manikürcü kız aklıma gelen ilk örnek. Yoksa okumuşu da okumamışı da, üniversite bitirmişi de lise mezunu da aynı. Okulu bitirince ya da belli bir yaşa gelince öylesine de olsa bir işe giriveriyorlar ve ilk işleri dediğim gibi bir cep telefonu almak oluyor. Eh, üreticiler ve GSM şebekeleri de sağolsunlar, bu konuda ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Bu denli hevesli genç bir nüfus varken, işleri kolay.
Gün geçmiyor ki, gazetelerde ve televizyonlarda Turkcell ve Telsim işbirliğiyle yeni bir kampanya başlatılmasın. Ödeme koşulları öyle uygun ki, asgari ücretle çalışan biri bile rahatlıkla cep telefonu alabilir.
Yanlış anlaşılmasın, ben cep telefonunun herkesin ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Hatta zamanında eşime - dostuma bu konuda önayak olmuşumdur. Ama her türlü tüketimde Avrupa sonuncusu iken cep telefonu satışlarında ilk 10'a girmemiz garibime gidiyor doğrusu.
Sırf iletişim önceliği için bir çırpıda bu kadar parayı gözden çıkaracak durumda mıyız acaba? Özellikle de bu paranın çok önemli bir bölümünün sürüyle başka ihtiyacı olan gençlerin cebinden çıktığını düşününce...
Önümde ocak ayına ait bir cep telefonu faturası duruyor. Bu telefon yalnız dışardan aranmış. Buna rağmen 5 milyon 373 bin lira talep ediliyor. Aylık sabit ücret 1 milyon 739 bin lira, eğitime katkı payı ve Telsiz Genel Müdürlüğü ücreti toplamı 3 milyon 239 bin lira. KDV'si filan derken hiç arama yapmasanız bile yuvarlak hesap 5.5 milyon lira. Ayrıca belirteyim, telefon Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin patronuna ait. O bu parayı ödeyip ödemediğinin farkına bile varmayacak. Yukarda saydığım örnekler içinse bu asla geçerli değil tabii. Cep telefonunu benim gibi çok ihtiyatlı kullananlara bile 8 milyon liradan az fatura gelmiyor. Ama az konuşan da çok konuşan da aynı sabit ücreti ödemek zorunda. Cep telefonu olmayanlara "zenci" muamelesi de yapılsa, ben başkalarının ne düşündüğünden ziyade kendini düşünen beyinlerin farkı fark etmeleri gerektiği kanısındayım.