Vitrin Kaleminizden aşk damlasın

Kaleminizden aşk damlasın

17.04.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kaleminizden aşk damlasın

Kaleminizden aşk damlasın

Cem Öner
Kaleminizden aşk damlasın
El yazısının romantizmi bilgisayar çağında da insanları etkilemeye devam ediyor. Ne duruyorsunuz, alın elinize zarif bir dolmakalem ve başlayın sevgilinize mektup yazmaya.

Johnann Wolfgang von Goethe, "Şüphesiz bir insanın el yazısı, o insanın düşünme şekli ve karakteriyle ilgilidir, en azından o insanın nasıl bir ruh hali içinde olduğunu ve nasıl davrandığını gösterir," demişti. Düşünün kaç zamandır bir dolmakalemle yazı yazmıyorsunuz. Kendi el yazınızla bir mektup, bir not... Ya da kaç gündür herhangi bir metne imza atmıyorsunuz. Her sabah işyerinizdeki bilgisayarınızı açıyor ve bütün gün onun başında kalıyorsunuz. Yazılarınızı onunla yazıyorsunuz, elektronik postalarınızı onun üzerinden cevaplandırıyorsunuz, hatta fırsatınız varsa sohbetlerinizi bile o yönlendiriyor. Arada cep telefonunuza düşen mesajlara, yine tuşları kullanarak cevap veriyorsunuz. Artık kaleme çok az ihtiyacınız var. Bankamatikler sayesinde hiçbir form doldurmadan, imza atmadan paranızı çekiyor, ödemelerinizi yapıyorsunuz. El yazınızın nasıl bir şey olduğunu hatırlıyor musunuz?
Oysa el yazınız "sizsiniz". Çünkü el yazınız sizinle büyüyor, sizinle değişiyor ve kendinizi yaratırken, sizinle birlikte o da kendini yaratıyor. Şöyle bir hatırlayın; ilk imzanızı seçmek için kaç müsvette kağıdı harcadınız ya da beğenmeyip değiştirmek istediğinizde... Şimdi bazen keşke bu imzaya alışmasaydım dediğiniz oluyor mu? Ya da biraz abartarak şöyle sorayım: İmzanızı hatırlıyor musunuz?
Hamburg'da dünyaca ünlü Montblanc kalemlerinin fabrikasını gezerken, bir taraftan da bunları düşünüyordum. Montblanc yöneticileri de insanlara bu duyguları yaşatmayı hedeflemişler ve satış stratejilerini ilginç bir temaya oturtmuşlar: Hız çağında biraz durun, yavaşlayın. Zamanı hatırlayın. Boş bir sayfayı önünüze alın, dolmakaleminizle üzerinde tek tek düşünerek - hatta yaptığınız bir hatadan dolayı bilgisayarın "sil" tuşuna basarak değil, sayfayı yırtıp atıp, yenisine başlayarak - bir dosta mektup yazın. Sizi anlasın diye kaleminizi ustaca kullanın, el yazınızı daha bir özenle yazmaya çalışın. Yazarken bazen arkanıza yaslanın ve el yazınıza, yani "kendinize" bir bakın.
Kendinizi anlatın! Hem de en güzel şekilde anlatın. Öyle bir "tıklamayla" önünüze gelecek formatlanmış harf karakterleriyle değil, bizzat kendi harflerinizle... Kendi sesinizle... Kalemle, dolmakalemle... El yazınızı en ince şekliyle sayfaya yansıtabilecek dolmakalemle...
Bir düşünün, çalışanınızı yazıcıdan çıkardığınız bir metin mi daha çok etkiler, yoksa kendi el yazınızla onun adına yazdığınız bir not mu? Yaşgünleri, bayramlar, yılbaşları için basılı kartların kırtasiye raflarını doldurduğu günümüzde, el yazınızla sevgilinize yazacağınız bir mesaj ona "benim için yazmış" diye düşündürtmez mi? Siz de en azından onun için bir zaman dilimi ayırarak bir not yazmanın keyfini yaşamak istemez misiniz?
Bilgi otoyolunda giderken bir yerlerde mola verin... Hızla geçip giden zamanın içinde kaç savaş kararının, kaç barış anlaşmasının aslında birdolma kalemle imzalandığını düşünün. Zamanı yazan dolmakalemlerdir. İstanbul'da Nişantaşı'ndaki Mim Kemal Öke Caddesi'nde açılan ilk Montblanc Boutique'e bir uğrayın... Kendinize bir kalem alın... Zamanı kendi el yazınızla, kendiniz yazın.