Vitrin Puro, yırtmaç ve para... İşte Monaco

Puro, yırtmaç ve para... İşte Monaco

09.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Puro, yırtmaç ve para... İşte Monaco

Puro, yırtmaç ve para... İşte Monaco


ART NİYET / AYŞEGÜL SÖNMEZ


       İİşte bu üç kelimeyle geçen haftasonunu geçirdiğim Monaco özetlenebilinir. Erkekler puro içiyor, kadınlar kırmızı yırtmaçlı tuvaletler giyiyor ve herkes para harcıyor. Arabalar parlıyor. En kötü araba bizim en iyi arabamız, onu edinerek sınıf atladığımız araba yani Mercedes.
       Mercedes’in büyük ve eski modellerini taksi şöförleri, en son iki kişilik bıdık modellerini ise Monacolu gençler kullanıyor. Monacolular bir arabaya dört kişi sığdıramayacak kadar büyük, Prens’le kumar oynayarak bir gecede milyon dolarlar harcayacak kadar da küçük düşünüyorlar.
       Monaco’da bir parktaki Arman heykeli göze çarpıyor. Bu bir fil. Fil ama motorsiklet fil. Ünlü plastik sanatlar sanatçısı Arman imzalı bu heykelin altında ismi yazıyor. Bu bir “Motophant". Çok da Monaco’ya uygun. Çünkü fil motorsiklet formunda olduğunda hız kazanıyor. Bir heykel olarak bronz malzemeyle orada durduğunda bile.
       Monaco hızın şehri, prensi ve prensesiyle de eskinin şehri. Yani yavaş ve eski olan filse, hız ve yeni olan da “Motophant". Tünellerle arşınladığınız tüm caddeler Formula sezonunda trafiğe kapatalıyor.
       Motophant Monaco’da kadınlar güzel, erkeklar ise çirkin ama bakımlı. Bir erkeğe en az üç kadın düşüyor. Barlarda puro kemiren bir erkeğin yanında en az üç kadın var. Kadınların her biri birbirinden melez ve bu yüzden çok çekici.
       En önemli gece kulübü Jimmys. Burada bir kadeh şampanya 37 dolar, bir bardak Evian su ise tam 30 dolar. Yani onlar su gibi şampanya içiyorlar. Daha doğrusu Monacolu hep şampanya içiyor. Kahvaltıda portakal suyuyla geceleri sek.
       Prens Albert, sakin. Bebek bakışlı. Gözlerini annesinden almış. Halk hâlâ ona baktığında annesini hatırlayıp hüzünleniyor. Kimse bu aileye laf etmiyor. Kimse vergi ödemekten bıkmıyor, şikayeti sevmiyor. Sokakta evsiz, mendil satan çocuk yok. Olmadığı gibi tüm bebeklerin en kötü giyineni Benetton’dan, en iyi giyineni Ralph Lauren’den giyiniyor.
       İnsanların hayatı spor. Genç Monaco erkeklerinin en çok yaptıkları spor, skydiving. Ama en çok sevdikleri prensleri gibi futbol. Futbol, hayatları. Stadyumları kocaman ve göz kamaştırıcı, hiç hantal değil. Gayet “Motophant". Hızı, şıklığı ve refahı temsil ediyor. Burada Mcdonaldslar bile şık. Dünyanın en ucuz ve hızlı yemek lokantaları burada yeşil brandalı perdeleriyle güzel bir Pizzeria gibi. Mcdonalds değil, Vagabond Pizzeria adeta.
       Stephan, oralı. Tam 28 yaşında. Lise mezunu. Monaco’da düzenlenen uluslararası organizasyonlarda çalışıyor. Altı ay dünyayı gezdiğini, altı ay da Monaco’da kaldığını söylüyor. “Ne güzel hayat diyorum çok şanslısın.
       Burası çok harika. Her şey fevkalade iyi..." “Öyle hemen karar verme" diyor. “Neden?" diyorum. “Çok fazla iyi her şey. Bu yüzden insan seyahat ediyor. Etmek zorunda kalıyor. Biraz kir, biraz pas görmek için. Mesela New York’a bayılıyorum. Bir ara Paris’ta yaşadım.
       Her şey var orada, hayatın öbür yüzü de..." Stephan’ı İstanbul’a davet ediyorum. “
       Hayatın öbür yüzü bizde bol bol var" diyorum."
       İstanbul’a geldiğimde “nasıldı oralar?" diye soruyorlar. “Yahu bir dizi vardı, haa Santa Barbara... Aynen öyle işte" diyorum. Nasıl olacak? Üç gün boyunca bir soap- opera setinde yaşamışsın biraz da figüranlık yapmışsın gibi... Başrol oynaman mümkün değil.