Vitrin Tiktak miktak

Tiktak miktak

13.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Tiktak miktak

Tiktak miktak


DENİZ KUTLUKAN


       Londra gündüzleri çok ciddi bir yerdi. Bir kere sokakta gördüğüm herkes hep çok önemli bir toplantıya gidiyormuş gibi yürüyordu. Sanırım bu, şehrin her yerinde saat olmasından kaynaklanıyordu. Yani her köşe başında bir saat vardı ve bu da insanlarda hatırı sayılır bir gerginlik yaratıyordu. Bilirsiniz, saat öyle bir şeydir. Akrebi, yelkovanı filan vardır, tiktak miktak eder, insanda “Bir şeyler yapmalıyım, zamanım azalıyor" hissi uyandırır. Yani bana kalırsa paranoid bir icad. Gel gör ki, bu şehrin en ünlü binası bile bir saat kulesi ki, bu da özel olarak incelenmesi gereken bir durum. Yani neden devasa bir saat kulesi yapmışlar? Neden mümkün olduğunca büyük yapmak istemişler? Şehre daha bir yatılı okul havası versin diye mi? Neyse sonra düşündüm de, “Bu saat merakı buranın ikliminden kaynaklanıyor olabilir" dedim. Yani burada hava hep ama hep kapalı olduğundan güneşe bakıp zamanı tahmin etmenin imkanı yok. Yani hava günün her saati sabah altı buçuk, yediye çeyrek var gibi duruyor. Ama mesela öğle olmuş. Tabii durum böyle olunca bu saat hadisesine gereğinden fazla önem verilmiş herhalde. İşi, bulutların içine kadar yükselen kocaman bir saat kulesi yapmaya kadar götürmüşler. Gerçi görkemli ve güzel bir eser ama sonuç itibariyle saat işte.
       Gündüzleri bu kadar ciddi ve gergin görünen şehir halkı, gecenin ilerleyen saatlerinde beklenmedik bir şekilde rahat ve eğlenceli bir hale geliyor. Zira herkes işten çıkıp doğruca pub’a gidiyor ve ciddiyet bir kenara bırakılıyor. İşte o birkaç saat bütün şehir çocuklar gibi şen oluyor. Tilt oynanıyor, bira içiliyor, langırt turnuvası yapılıyor. Pub çıkışı döner yerken şarkı söylemek de oldukça popüler. Gel gör ki ertesi sabah yine saat çalıyor ve herkes uyanıp tekrar ciddileşiyor. Kravat mravat takılıyor, saatler ayarlanıyor ve evden tam sekiz yirmi birde çıkıp, sekiz otuz yedide gelen trene yetişiliyor. O tren ise öyle bir tren ki, belki inanmayacaksınız ama son 30 yıldır her sabah tam sekiz otuz yedide gelmiş istasyona. Demek ki hiçbir şey şansa bırakılmıyor burada. Her şey titizlikle ayarlanıyor filan. Tamam da neden otuz yedi?