Vitrin Uçuyorum, ama nasıl?

Uçuyorum, ama nasıl?

02.05.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Uçuyorum, ama nasıl?

Uçuyorum, ama nasıl
2 Mayıs 1998
Nazire KALKANCI

Son bir - iki yaz özellikle haftasonları THY ile Bodrum - İstanbul arası sık uçanların yakındıkları bir konu var. Yer bulmanın zorluğu bir yana, uçağın yarısı business class yolcularına ayrılıyor. Tabii bu şekilde ifade edilmiyor ama bilet rezervasyonu için aradığınızda, yalnızca business class'ta yer olduğu söyleniyor.
Bu uçaklardaki yolcuların büyük kısmının Bodrum'daki yazlığına gidenler ya da kendilerine 2 günlük bir tatil kaçamağı fırsatı yaratanlar olduğu düşünülürse, durumda bir gariplik olduğu hemen fark ediliyor. Daha doğrusu, bu insanlar arasında business class uçmak isteyenlerin ağırlıkta olması tuhaf geliyor.
İşin aslı ise farklı. Özellikle Bodrum'a haftasonları talebin yoğun olduğunu bilen THY kar maksimizasyonu peşinde. Talep olsun ya da olmasın daha baştan uçağın yarısını kafadan business class diye ayırıyor. Bodrum yolcusu da eli mahkum bu parayı ödüyor. Bu yaz da farklı olacağını sanmıyorum.
Bu seferlerde business class'ta yolculuk yapıp, fazladan bir portakal suyu dahi içememek ise ayrı bir şikayet konusudur. "İkramdan sonra elimizi sıcak havluya siliyoruz diye mi dünyanın parasını ödüyoruz?" yakınmasını pek çok kez duydum.
Son dönemde dünyadaki havayolu şirketlerinde de buna benzer, yolculara garip gelebilecek uygulamaların arttığı görülüyor. Geçenlerde gazetemizin Ekonomi Kulisi yazarı Meral Tamer ilk kez bu konuya değindi. Büyük havayolu şirketlerinde artık elinizde okeyli biletiniz olduğu halde, uçağa binememek gibi ciddi bir riskiniz var. Bu gerçekten yeni bir kavram ve bu durumdan yeni haberdar olanların ilk tepkisi "Olmaz öyle şey! Mutlaka bu işte bir yanlışlık vardır," oluyor. Oysa yanlışlık filan yok. Havayolu şirketleri koltuk sayısından yaklaşık yüzde 10 daha fazla bilet satmaya başlamışlar. Bu iş için özel bilgisayar programları geliştirilmiş. Amaç her seferde tam kapasite uçabilmek. Yani bir anlamda kendini garantiye almak. Ekonomi sınıfı yolcularının ise biletleri okeyli de olsa pek bir garantileri yok. Çünkü tahmin edeceğiniz gibi ilk feda edilenler asla business ya da first class yolcuları olmuyor. Uçağa binemeyenler ya başka bir havayoluyla gönderiliyor ya da paraları iade ediliyor. Geçtiğimiz bayramda THY ile bazı Avrupa ülkelerine uçanlar arasında da bu uygulamadan payını alanlar oldu.
Bu yolcular açısından işin moral bozucu tarafı. Ancak havayolu şirketlerinin geçirdiği dönüşümün bana göre çok olumlu bir yansıması daha oldu. O da ikramsız havayolu şirketlerinin sayısının giderek artması. Bu da ucuz uçuşun yaygınlaşması anlamına geliyor. Sırf bu şekilde uçan şirketler olduğu gibi, bazı büyük şirketler de yan kuruluşlarla bu yeni pazara girmeye çalışıyorlar.
Avrupa'da yiyecek - içecek servisi yapmayan ama bilet fiyatları kimi durumlarda ikramlı havayollarına göre yüzde 75 daha ucuz olabilen bir sürü yerel şirket türedi. Türkiye'nin de bu gelişmeye fazla duyarsız kalacağını sanmıyorum. Ben kendi hesabıma, özellikle kısa uçuşlarda yiyip - içme meraklısı değilim. Eğer bizde de bu tür havayolu şirketleri kurulursa, potansiyel müşteri kitlesi içinde yer alabilirim. Üstelik diğerlerinde kendimi garantiye almak için ille de business class uçmam gerekecekse, neden ikramsızları tercih etmeyeyim ki?