Vitrin Yakartoptan masalcı ayıya

Yakartoptan masalcı ayıya

28.03.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yakartoptan masalcı ayıya

Yakartoptan masalcı ayıya
28 Mart 1998
Emre AKÖZ

Profesör Michael Hawley bir bilgisayarı yutmak istiyormuş. "Kafayı mı yemiş bu adam," diye soracaksınız tabii. Koskoca Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nün önde gelen araştırmacılarından biri neden böyle abuk sabuk bir şey yapmaya kalkışsın?
Bizim Hawley kafayı oyuna takmış. Hokey oynuyor. Müzikle uğraşıyor, piyano çalıyor. Hepsinden de önemlisi fikirlerle, alışkanlıklarla oynuyor Prof. Hawley. Sorgulamadan kabul ettiğimiz ya da farkında olmadan yaptığımız şeyleri masaya yatırıyor, kesiyor, biçiyor ve hep aynı soruyu soruyor: Başka türlü olmaz mı? Nasıl değiştirebilirim? Prof. Hawley ünlü Boston Maratonu'na katılmayı düşünüyor. İşte yukarıda sözünü ettiğimiz bilgisayarı da bu yarıştan önce yutacak. Tabii biraz abartıyoruz, bilgisayar dediğimiz bir çip. Bir radyo vericisi. Yarış sırasında bizim bilimadamının vücudunda meydana gelen değişiklikleri, örneğin kalp atışını isteyenlere iletecek. Binlerce kilometre uzaktan, mesela Türkiye'den, Hawley'in durumu internet vasıtasıyla izlenebilecek (Unutmadan meraklıları için internet adresini de verelim: www.media.mit.edu/pia/marathonman/). Eh adamın deli olmadığını anladık, ama insanın aklına hemen bir başka soru geliyor: "Böyle bir şeyi yapacak da ne olacak?" İşte zurnanın zırt dediği yer tam da burası. Profesör Michael Hawley deniyor. İnceliyor. Değiştiriyor. Ekliyor. Çıkartıyor. Arıyor. Bütün derdi önce yeni bir fikir bulmak, ardından da bu fikri uygulanır hale getirmek. Bizler tuhaf, çılgın, saçma, delice fikirlerden kaçarken, o tam da bunların peşine düşmüş durumda. Hem de ne için dersiniz? Yeni oyuncaklar üretmek için!
Yukarıda sözünü ettiğim enstitünün içinde çok önemli bir kuruluş var: Medya Laboratuvarı. Burada çalışan bilimadamlarının ve diğer uzmanların en önemli hedefi bilgisayar teknolojisini hayatımızın çeşitli alanlarında kullanılır hale getirmek. Mesela "akıllı" denilen eşyaları üretme fikri de buralardan çıkmıştı: Tereyağının bitmekte olduğunu size söyleyen bir buzdolabı ya da halıdaki tozları kendi kendine alan bir elektrik süpürgesi...
İşte aynı şekilde oyuncaklar da giderek "akıllı" hale geliyor. Oyuncak endüstrisi Prof. Hawley gibi araştırmacıların parlak fikirlerini bekliyor. Mesela Lego firması, Medya Laboratuvarı'nda geliştirilen "akıllı" legoları yakında piyasaya sürecek. Bu lego parçalarını birleştiren bir çocuk kendi aralarında top oynayan iki oyuncak kedi yapabilecek. Sonra canı sıkıldığında kedileri diyelim ki güreşebilen robotlar haline getirebilecek.
Masal anlatan oyuncak ayılara, çağırdığınızda yanınıza gelen oyuncak otomobillere, neredesin diye seslenildiğinde "Buradayım, buradayım, dolabın altına kaçtım," diye cevap veren tenis toplarına ne dersiniz? Yarının şanslı küçükleri işte böyle oyuncaklarla oynayacak.
Kendi çocukluğumu hatırlıyorum: Toprağa beş küçük çukur açıp, "Kaptan" oynardık. "Mendil kapmaca" da güzel bir oyundu. "Yakartop" fena değildi ama hiçbir zaman o kadar çevik olamadım. Sapanlarımız vardı, küçük ham incirleri birbirimizin poposuna nişanlardık.
Biz böyle oyunlar oynardık ve gelecekte daha güçlü sapan lastiklerimizin olmasını hayal ederdik. Ama görünüyor, gelecek artık eskisi gibi değil.

e-mail: eakoz@milliyet.com.tr
faks: 0212 5056431