Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Program belli. Marina’ya gidilecek, Zeynep Casalini izlenecek ya da Neco ya da Fatih Erkoç... Sonra atlanılacak tekneye, sakin denizi yara yara eski Han’a varılacak

Şarkıcı diye buna denir işte... diye düşündüm bütün gece boyunca onu izlerken. Sahnede bir kadın, hem dinlemeye hem izlemeye doyamıyor insan. Koskoca Marina ahalisi tamamen ona kilitlenmiş halde.
Daha önce de çeşitli yerlerde izledim Zeynep Casalini’yi. Galatasaraylılar Derneği’nden BKM Mutfak’a ve gene Bodrum Marina’ya kadar pek çok sahnede. 20 senesi geçmiştir sahnelerde. Fakat bir insan her izlediğinizde daha iyi olur mu? O olabiliyor.
Her elemanını ayrı ayrı tebrik etmek istediğim Zafer Çebi Orkestrası’yla birlikte cuma cumartesi geceleri Bodrum Marina’da sahneye çıkıyor Zeynep Casalini. Buranın adeti, genellikle ‘cover’ söylüyor çıkan şarkıcılar. Dolayısıyla Casalini’nin kendi albümlerinden bir tek ‘Duvar’ı dinlemek mümkün, onun dışında birinci yarıda yabancı, ikinci yarıda Türkçe ‘cover’ parçalar var repertuvarda.
Ama işte ilginç olan o ki, bu şarkıların her birini bambaşka düzenlemeler ve kimseninkine benzemeyen bir yorumla dinliyoruz Zeynep Casalini ve Zafer Çebi Orkestrası’ndan. Neler neler var, Lara Fabian’ın ‘Je t’aime’inden Culture Club’ın ‘Karma Chameleon’una, Dire Straits’in ‘Walk of Life’ına İngilizce, İtalyanca, Fransızca şarkılar... Ve Türkçe bölümde de Ajda Pekkan’lar, Nilüferler... Hele hele ‘Beni Benimle Bırak’tan çıkan Latin dans parçasını hiç unutmayacağım.

Haberin Devamı

Bir gece ritüeli
Ve hal böyle olunca, hafta sonları içinden ve dışından müşteri akını oluyor Bodrum’a. Artık “Ne yapıyorsun akşam?” “Zeynep’i dinlemeye gidiyorum” diyaloglarına alışılmış durumda. “Hangi Zeynep?” diye sormuyor kimse.
Neticede Bodrum geceleri gene müzikle, buna en çok yatırım yapan mekanlardan Marina’yla güzel. Diğer gecelerde de Neco ve Gelişim Orkestrası ve de Fatih Erkoç sahnede ki, her biri ayrı birer efsane...
Fakat bir başa gece ritüeli daha oluşmuş bu sene Bodrum’un. Marina Yacht Club’ı bugün sahip olduğu kimliğe büründüren Şenkar Öztütüncü, yılların Han Restoran’ını almış, gece kulübü yapmış. Adı Newold.
Çocukluğundan beri her yaz Bodrum’u özleyen, Han Restoran’da da küçücük yaşından beri anılara sahip biri olarak çok merak ettim bu efsane mekanın yeni halini. Bir yandan tutucu yanım “Eskisi gibi kalsaydı keşke” derken, artık kuş uçmaz kervan geçmez bir hana dönüşmüş olmasına üzülen diğer yanım sevindi oranın yeniden canlanmasına.
Görünce ama, iyiden iyiye içime su serpildi. Bodrum Marina’da müzik saat bir buçukta bitiyor. Sonra millet atlıyor Marina’nın teknesine, teknelerden ışıkların düştüğü sakin denizi yara yara Bodrum Kalesi’ne gidiyor. Bu arada, gecenin hangi saati olursa olsun hava asla serinlemediği, insan nemden yapış yapış olduğu için çok iyi geliyor bu küçük deniz yolculuğu, canlanıyorsunuz.
Sonra birkaç adımda Newold’a varıyorsunuz. Burası 1700’lerden kalma bir han ve yeni hali de bunu hiç inkar etmiyor zaten. Özel ışık oyunları yapılmış burası için, ortadaki asırlık ağaç yerli yerinde. Hem hatırladığımız gibi, hem yepyeni... Müziklerde de aynı eski-yeni geçişi mevcut.

Bodrum geceleri  sıcak, nemli, müzikli

Haberin Devamı

Anılara yaraşır bir dönüşüm
İçeride insanların birbirinin sırtına basmadan dans edebileceği kadar bir kalabalık var. O gün Bodrum Bale Festivali’nin açılışı yapıldığı için epeyce bir dansçı ekip de vardı. Dev pervanelerle havalanan, ferah, güleryüzlü elemanların hizmet ettiği, her anlamda nefes aldıran bir mekandı.
Gerçekten Han adına ve anılarına yaraşır şekilde hayata dönmüş. Bozulmayacağını, daha popüler olmak adına tarz değiştirmeyeceğini, Barlar Sokağı’nın bir örnek mekanlarına benzemeyeceğini umuyoruz...

Mandalinanın dönüşü
Bodrum mandalinası (satsuma), kokusunu duyanın bir daha unutamayacağı bir meyve. Başka hiçbir şeye benzemiyor. Reçeli de harika oluyor, alkollü alkolsüz mhtelif içeceklerle uyumu da. Fakat gelin görün ki mandalina bahçeleri bir bir yerlerini sitelere bıraktığından giderek bir avuç insandan başka kimsenin aramadığı, özlemediği, hatta tanımadığı bir nostaljik ürüne dönüştü.
Adı var ama. Mesela ben İstanbul’da bir kere büyük hevesle adı Satsuma olan bir kokteyl içmiş, içinde satsumadan eser olmadığını görmüştüm. Nitekim barmenin de haberi yoktu satsumanın ne olduğundan...
Bu sene Bodrum’da bir mandalina havası esiyor fakat, bunu sevinerek söyleyebilirim. Artık birileri bu mandalinanın özel bir şey olduğunun, buna sahip çıkmak gerektiğinin farkına varmış anlaşılan. Alaçatı’nın sakızı keşfetmesi gibi...
Mandalina gazozundan sonra mandalina kolonyasıyla da karşılaştım bu sene. Ve artık bir içki istediğin zaman barmenle “İçine satsuma da koyun ama. O ne mi? Mandalina. Bodrum mandalinası” gibi polemiklere girmek ve sonunda içinde ‘lime’ (yeşil limon neticede) olan bir şey içmek zorunda kalmıyorsun. Bu ‘lime’ durumu beni öldürüyor çünkü bin yıllık narenciye cennetinde.
Önümüzdeki günlerde yolu Bodrum’a düşeceklere tamamen Bodrum çıkışlı bir kokteyl olan ‘Sandoz’u öneririm. Ama Barlar Sokağı’nda değil Marina’da deneyin önce. Satsumanın esmer şekerle dövülmesiyle başlayan uzunca bir işlem sonucu elde ediliyor ve hakikaten tadına doyum olmuyor.