Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Muhteşem Yüzyıl’ protestolarının düşündürdükleri: İngiltere’nin, Fransa’nın kralları insan da, bizim padişahlarımız neden nefes alamıyor?

Çocukken çok meraklıydım tarihi filmlere. Cüneyt Arkın’ın burçtan burca uçtuklarını kastetmiyorum. Asıl meraklı olduklarım, türün yabancı örnekleriydi. İngiltere, Fransa kraliyet ailesiyle ilgili olanlar. Çünkü onlar, kralları savaş meydanlarının dışında da nefes alan, gülüp eğlenen, aşık olan, sevişen, tabii hata da yapan, zaafları olan, entrika çeviren ‘insanlar’ olarak gösteriyordu. Bir filmi izlenir kılan da, muhtemelen gerçek olan da buydu zaten. Çok mu tuhafım, magazine mi düşkünüm bilmiyorum, ama bizim padişahlarımızla ilgili de en çok merak ettiğim bunlardı. Ders kitaplarında yazmayan detaylar.
Anne Boleyn örneğin, iki yıl önce izlediğimde yine kanımı donduran ‘Boleyn Kızı’ndan önce, çok küçük yaşlarda 1969 yapımı ‘Anne of the Thousand Days’ (Türkçe’de ‘Bin Günlük Mutluluk’ gibi bir ismi var) filmindeki Genevieve Bujold olarak kazınmıştı kafama. Karşısında da Kral VIII. Henry olarak Richard Burton vardı. ‘Boleyn Kızı’nda ise iki kız kardeş arasında bocalayıp neredeyse tacı tahtı unutan VIII. Henry’yi Eric Bana oynuyordu. Nefes nefese izlenen bir filmdi, muhtemelen bunun için bir dolu ‘hayal ürünü’ detayla desteklenmişti. Bütün dünyada gösterildi, kimsenin de “Vay efendim, kralımızı böyle uçkuruna düşkün gösteremezsiniz” diye ayağa kalktığını anımsamıyorum. Bu şekilde bakılsa zaten sinema tarihindeki filmlerin yarısının çekilemeyeceği aşikar.

Haberin Devamı

Biraz sakin olsak diyorum
Peki acaba biz neden böyleyiz? Neden her elimizi attığımız dönem, birilerinin ‘kutsal’ına tosluyor? Şu ‘Muhteşem Yüzyıl’ın başına gelenlere bakın. Daha fragmandan başladı kıyamet kopmaya. Pazar günü dizinin senaristi Meral Okay ile oyuncuları Nebahat Çehre ve Halit Ergenç, Güneri Cıvaoğlu’nun ‘Şeffaf Odası’sının konuğuydu. İki yıllık bir emekten, uzun araştırmalardan söz ediliyordu. Ve elbette ki bütün bu malzemeyi bir ‘drama’ya dönüştürecek ‘hayal ürünü’ eklemelerden. Bundan daha doğal ne olabilir? Dizi bu neticede.
Ama aynı saatlerde bir mehter takımı Show TV’yi yumurta yağmuruna tutuyordu. Sloganları hayret verici: “Bizans’ın çocukları, Osmanlı’nın torunlarından rahatsız.” Bu ne Allah aşkına? Ya da “Osmanlı’ya uzanan eller kırılsın!” Ne oluyoruz? Sadece bir televizyon dizisi çekiliyor, hem de büyük emeklerle. Ve daha birinci bölümüne, hatta fragmanına bakılarak cihat ilan ediliyor. Neymiş, onlar ‘Osmanlı’nın torunu’, diğerleri ‘Bizans’ın çocuğu’. Biraz sakin olsak diyorum. Habire “Bu bir film” demek zorunda kalmak çok acıklı oluyor.

Haberin Devamı

İki oda bir salon
Şişhane’deki yeni binası Deniz Palas’a sığamayıp sağa solan yayılan İKSV’den sürekli güzel haberler geliyor. Binanın içindeki Salon, artık iyiden iyiye Babylon’a rakip bir konser mekanına, bir dolu tiyatroyu ağırlayan sanat merkezine dönüştü.
En üst kattaki X, bir Borsa işletmesi olarak lezzetlerinden kuşku duymayacağınız, şahane İstanbul manzarasıyla da nefes kesen bir bar-restoran.
Kapıyı karşınıza aldığınızda hemen sağda İKSV Tasarım Mağazası var ki, burası senelerdir yurt dışındaki müzelerin dükkanlarına özenen benim gibiler için bir cennet. Çok özel tasarım ürünlerini, Picasso’nun, Dali’nin, ama daha güzeli yerli ressamların eserlerinin uygulandığı tabak çanak ve bir dolu başka malzemeyi bulabiliyorsunuz burada.
Şimdi kapının sol tarafına da bir çengel attı İKSV. Diyelim Salon’da bir konsere geldiniz, öncesinde bir içki içebileceğiniz, dilerseniz yemeğinizi yiyebileceğiniz ya da sonrasında arkadaşlarınızla oturup iki satır konuşabileceğiniz bir kafe açıldı bu hafta sonu. Adı İki Oda. Böylece oldu mu size ‘İki Oda Bir Salon.’
Ben bu isme de, yine Borsa tarafından işletilen kafenin kendisine de bayıldım. Çok şık, rahat bir mekan olmuş. Bir de “Hadi gitsin” diye müşterinin başında dikilip sigara içmek üzere kapının önüne çıktığı anda ışıkları kapatıp kapıyı kilitlemenin ayıp olduğunu fark ederlerse daha da şahane olur.