Gezgin Ayşe Teyze'yi biz otostop çektiği araçta unuttuğu fotoğraf makinesi sayesinde tanıdık. Ayder Yaylası’nda ayağı burkulduğu için otostop çeken Gezgin Ayşe Teyze, Tülin ve Emre Öztemel çiftinin aracına bindi. Fakat maalesef araçtan inerken fotoğraf makinesini arabada unuttu.
Yurtdışı gezilerinde çektirdiği bütün fotoğraflarının kayıtlı olduğu fotoğraf makinesini kaybeden Gezgin Ayşe Teyze için çok kötü biten Ayder Yaylası gezisi Tülin ve Emre Öztemel çifti sayesinde bitmek yerine, harika bir hikayenin başlangıcı oldu.
Tülin ve Emre Öztemel çifti 5 ay boyunca fotoğraf makinesini Gezgin Ayşe Teyze’ye ulaştırmak için uğraştı ve sonunda amacına ulaştı. Böylece Gezgin bir ruhun sınır tanımadığını biz de öğrenme fırsatı yakaladık.
Gezgin Ayşe Teyze, babasının şehitlik maaşı ile geçinen, 3 çocuk sahibi güçlü bir kadın. Eşinin kıskançlığı sebebiyle çok uzun bir süre evden dışarı bile çıkamamış ve her şey aslında böyle başlamış. Boşandıktan sonra kendi imparatorluğunu kurduğunu dile getiren Ayşe Teyze kendine "hür kız" diyor.
8 Mart Dünya Kadınlar gününde Gezgin Ayşe Teyze ile hayallerini ve özgürlüğünü konuştuk.
1. Dünyayı dolaşmak hep hayaliniz miydi? Nasıl karar verdiniz?
Evet, çocukluk hayalimdi gezmek. O zamanlar bile hep hayalini kurardım başka ülkelere gitmenin, başka başka kültürleri tanımanın. Yaş ilerledikçe, evde oturdukça çok sıkılmaya başladım, zamanım hep kendi kendime düşünmekle geçiyordu. Düşündükçe de kendimi yargılıyordum, suçluyordum geçmişteki hatalardan ötürü filan. Kendi kendimi mutsuz ediyordum yani. Sonra dedim ki bu böyle gitmez, dünya dönüyor, zaman geçiyor. İmkanım olduğu sürece gezmeyi kafama koydum.
2. Kaç yaşında dünyayı gezmeye başladınız? Geç kalmış hissediyor musunuz?
Değişimden korkuyor musunuz?
Ben korkuyordum. Damak tadımı değiştirmek, attığım adımları değiştirmek, verdiğim tepkileri değiştirmek, her zaman kullandığım bir kelimenin yerini değiştirmek, hatta telefonumun ekran görüntüsünü değiştirmek bile, benim için çok önemli bir karardı. Sanki zincirin bir halkısını es geçsem bütün düzenim bozulcakmış gibi geliyordu.
Düzenimi çok mu seviyordum?
Yoo, hiç değil. Ama bir sebepten bildiğim bir ormanda kaybolmanın, bilmediğim bir şehir sokağına girmekten daha iyi olduğuna inanıyordum.
Sonra o bildiğim orman, bitti. Yerimde saymaya başladım.
Olduğunuz gibi kalamazsınız
Bebeklik fotoğraflarınıza bakın, annenize bakın, babanıza bakın, 5 sene önce aldığınız montunuza bakın, hayatınızdaki insanlara bakın, bir zamanlar çok sevdiğiniz insanlara bakın, ve sonra en yakınınzdaki aynaya koşun; gözlerinize bakın.
Siz isteseniz de istemeseniz de her şey değişiyor. Bırakın değişsinler zaten,
Dünya sadece insanların mı?
Hiç sanmıyorum.
Ama bir sebepten, biz insanlar; en güçlü ve en harika ve en muhteşem ve en en en en… en her şey olduğumuza öyle bir inanıyoruz ki geri kalan tüm canlıların varlığını yok sayarak, işimize yaradığı gibi kullanıyoruz.
Evet, başka canları tıpkı bir kalem ya da kaban ya da makyaj malzemesi gibi kullanıyoruz.
Neden?
Çünkü itiraf edelim, böylesi daha basit.
İyi düşünün, gerçekten çok mu zor gerçek kürk ya da gerçek deri olmayan kabanlar giymek? Çok mu zor makyaj malzemeleri için yapılan testlerde hayvanlar üzerinde deney yapmamak?
Gerçekten çok mu zor, sokakta karşılaştığınız bir hayvanın başını okşayarak yürüyüp gitmek?
Beni en motive eden şey, bir çikolata dilimi. Koca bir çikolata dilimi ama. Ya da birçok kaşık çikolata kreması. Ya da en yakın fast food restoranından gelen kocaman bir menü… Daha fazla patates kızartması… Yemek yemek… Daha çok yemek yemek…
Yani, 21 Gün Kuralı'nı denemeden önceye kadar böyleydi en azından
İşte 21 Gün Kuralı ile şekersiz beslenme serüvenine böyle başladım. Çünkü bu mutlu olmak için yemek yemek, aslında kendimi kandırmaktan başka bir şey değilmiş. İradeli ve güçlü bir insan olmak, sahte dopamin salgılamaktan daha mutlu edici. Şimdi şimdi fark ediyorum.
Bugün 19. günüm. Peki 19 gün önce ne oldu da 21 Gün Kuralı'na başvurdum?
2018 için yeni kararlar almaya başlarken, dünyanın en sıkıcı insanı olmayı kabul ederek, diyet yapmayı listemin birinci sırasına koydum. Sonra bunu bir doz yukarı çıkartıp daha da sıkıcı bir insan olmayı göze alarak, şeker detoksu diye bir şeye başladım.
Adı bile ne kadar manasızdı benim için aslında tahmin edemezsiniz. Fakat ince belli çay bardakları için 5 (evet BEŞ) kesme şeker kullanıyordum desem, belki hesaplayabilirsiniz durumun benim için olan boyutunu.
Şimdi ise kaldı 2 gün. 21. günümü tamamlarken, şeker toleransımın düşmesini cebime atmakla kalmayıp, hayatımda fazla olan 4 kilograma da elveda demiş bulunuyorum. Öncelikle asla yapamam dediğim bir şeyi başarabilecek gücü keşfettiğim için, sonra da hayatımı istediğim gibi şekillendirebileceğimi kendime kanıtladığım için çok mutlu hissediyorum.
21 gün kuralı ile bir hayat değişir mi?