Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ankara’da 7 üniversitelinin zehirlenmesi, yılbaşını bize zehretti. Sadece genç hayatların böyle kolay sönüvermesi değil, yetkili ağızların konuştukça âlemi gaza getiren delik borulara dönüşmesi de hazindi. İçinde türlü çeşit imalar barındıran “bazısının belden üstü çıplaktı” yalanının, İslamcı basında bir ibret dersine çevrilmesi ise “cehennemlik günah”tı.
Cumhurbaşkanı Gül’ün soyağacı meselesinde olduğu gibi burada da “Velev ki çıplaktı, size ne! Sizin ihmalinizi, ölü tasnifçiliğinizi meşrulaştırır mı bu!” diyemedi kimse; yalanı savuşturmaya çalıştık elbirliğiyle...
* * *
Yılbaşı faciasının kalıcı bir etkisi daha var. Kadın günlerinden ebeveyn sohbetlerine kadar hızla yayılan bir kuşku bu:
“Acaba o yaşta çocukların ailelerinden uzak, bir başlarına yılbaşı kutlaması doğru mu?”
Bu sohbetler, etraftan duyulmuş kimi dehşet öyküleriyle soslandırılıp “İpleri sıkılaştıralım” kararıyla son buluyor genellikle...
Üst katta aynı yaşta bir çocuğun, yılbaşı gecesi ders çalışırken sızıntıyı fark edip ailesini kurtarması, ama kapılarını çaldığı halde “kendinden geçmiş yaşıtları”nı uyandıramaması da ders çıkarılması gereken bir örnek olarak anlatılıyor.
* * *
Yılbaşı öncesi, genç evlat sahibi çoğu ebeveynin evinde kriz yaşandığına tanık oldum.
Yeni kuşak, çok daha erken yaşta ergenlik çağına giriyor. Eğlence endüstrisi onları dışarı çağırıyor.
Özel geceleri, ana babalarıyla değil, akranlarıyla geçirme tercihi artıyor.
Endişe yasağa, yasak kavgaya, kavga isyana yol açıyor evlerde...
Kıskaç daraldıkça, gençlerin serbesti talebi daha da keskinleşiyor. Sonuçta yılbaşını ya gençler asık suratla evde geçiriyor ya da ana babaları cam kenarında, telefon başında...
Eminim son olaydan sonra birçok ebeveyn, arkadaşlarıyla buluşma izni isteyen çocuğuna Bilkentliler örneğini verecek, zihninde “üstleri çıplaktı” detayının yakıcılığıyla yasak duvarını yükseltecektir.
* * *
Deprem sonrası eve girememek gibi bir rahatsızlık bu da...
Oysa aynı faciayı ailece de yaşayabilirlerdi. Faturayı gençlerin yılbaşı eğlencesine kesmeden önce ihmalin onlara değil, önlem almayan sisteme ait olduğunu görmeliyiz.
Çocukları ebeveynine bağlayan ipin uzunluğu, devirden devire, aileden aileye, şehirden şehre değişir. Bazı çağlarda, bazı yerlerde alabildiğine uzar ve gevşer kendiliğinden; bazı coğrafyalarda, güvensizliğin yarattığı baskıyla göbek bağı kadar kısa kalır; çocuk, ayrılamaz ana babasının dizi dibinden...
Oysa insanlık gelişmesini, aşırı koruma altında güvensiz yetişmiş uydu çocuklara değil, kendi kanatlarıyla geniş ufuklara açılabilmiş özgür evlatlara borçludur. Kaygılar nedeniyle bağlılık hissini bağımlılığa çevirmek, dünyayı keşfetmelerini geciktirdiği gibi, insanlara ve kendilerine güvenmelerini de engeller.
Doğru tavır, onlara ayakları üzerinde durabilmesini, kötülükle mücadele edebilmesini, içtiğinde, soyunduğunda, sarsıldığında bile kendini koruyabilmesini, özgüvenini yitirmemesini öğretebilmektir.
5 paralık delik boru yüzünden hayatların sönmeyeceği bir ülkeyi kuracak olan da yine, kendi hızında büyüyen çocuklardır.