Dilek Gappi

Dilek Gappi

dilek.gappi@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“ATEŞ düştüğü yeri yakar...”
Şehitlerin ardından, canları yanan aileler için söyleriz bu cümleyi ve farkında olmadan kendimize de mesafe yaratırız belki de...
Üzülürüz üzülmesine, içimiz de acır ama yanan biz değilizdir.
Ateşin düştüğü yer!
Onlar, canlarını yitirenler, ömürleri boyunca o ateşin yaktığı yerdedirler.
Bizler, bir, iki gün... Sonra, sonra hayat devam eder.
Bizimse kayısı çiçeğimiz, çiçeklerimiz yanımızdadır.
* * *
- Anne uyan, çok titriyorum.
- Ne oldu oğlum aniden sana. Üşüttün galiba dur ilaç getireyim, şimdi geçer.
İlaçla kalmaz tabii. İç çamaşırları değişir. Ateşi ölçülür. Ateş daha da artıyorsa sirkeli sular yapılır.
- Ama anne sen hiç uyumadın, yarın işe gideceksin
- Tamam anneciğim sen iyi ol da bakarız.
- Anne sarılsana bana.
* * *
Ya da başka bir anı...
- Hanımefendi oğlunuzu ameliyata alabiliriz ama risk devam ediyor.
- Nasıl yani doktor bey, kafasındaki yara o kadar büyük değil demiştiniz. Dikiş de attınız.
- Dikiş tutmayabilir. Yarın ameliyat gerekebilir. Ancak 24 saat başını hiç kıpırdatmadan tutacağız. Eğer başarırsak dikiş tutar ameliyata gerek kalmayabilir. Hemşireler başını kıpırdatmadan tutacaklar.
- Doktor Bey, ne hemşiresi, ben çocuğumun başını başkasına bırakır mıyım, elbette ben tutacağım.
Ertesi gün, ameliyata gerek kalmaz.
* * *
Çoğu annenin, babanın başından geçenler gibi. Ya onlar kimbilir hangi anılarla büyüdüler? Hepsinin ayrı hikayesi vardır. Biz yanımızdaki çocuklarımızla avunurken, gencecik çocukları savaş ortamında bıraktığımızı unuturuz.
Sonra artık ezbere dayanır acılar.
“İki şehit verdik... Altı gencimiz daha gitti...”
Yaşanan acıya yürek tanıklığımız vardı, göz tanıklığımız da oldu. Şehitlerden biri Posta Gazetesi’nin değerli reklam müdürü Aysun Erbay’ın yeğeni. Kendi çocuğu olmadığı için gözü, çocuğu gibi baktığı yeğeni. Acı konuşturmuyor, ağzını açınca gözyaşları fışkırıyor.
* * *
Eğer bugün ekonomi yazan ben, ekonomi yazamıyorsam, ne Avrupa Birliği’nin kararları, ne kur-faiz-enflasyon üçgenini konuşmayı içimiz almıyorsa, hele Ege’de yerel yetkililerin kısır çekişmelerini gözümüz görmüyorsa, ezberlediğimiz acılar herşeyi daha fazla sorgulatmalı.
Bazen bildiğimizi sandıklarımızın altını daha kalın çizsek iyi olur.
O zaman iktidarın, açılım adı altında ne yapmak istediğini daha iyi sorgular. Açılımın nerede kapandığını ya iyi bilir ya da ‘İpler bildiğimiz açılım muhataplarının elinde değil’ der, kendi üreteceğimiz yeni çözümler üzerinde dururuz. Ama önce bu tiyatro sona ermeli, Kürtlerin siyasi taleplerini karşılamak yönünde adım atılacaksa bunun tam olarak ne olacağını, karşılanıp karşılanamayacağını bilmeliyiz artık.
İşte o zaman iktidara oynayan ana muhalefet partisinin çiçeği burnunda liderine de “Hayır bu sorun tek başına ekonomi sorunu değildir. Belki eskiden öyleydi ama artık değil. Dersini iyi çalış” diyebiliriz.
* * *
Evet, adım adım bir plana doğru gidiyoruz ama bu yine bizim planımız değil ve bu yine barış planı değil.
Yaz geldi,
Plajlarda şarkılar, geceleri göbekler, çalgılar, türküler. Olacak elbette. Ve hepimiz birşeyler yokmuş gibi davranmaya devam edeceğiz.
Bir yandan durmadan kayısı çiçekleri kopacak. Gözünüz gibi baktığınız, mis gibi kokan kayısı çiçekleri, kan çiçeklerine dönüşecek.
Yani diyor ki doktor;
“Sorun büyük, ameliyat olmadan da çözülebilir ama ellerinizle iyi tutmak, iyi kavramak lazım ki, çatlak derinleşmesin.”
Ya konuyu siyasi reytingin maşası yapmayı bırakıp, bir annenin sıcaklığı, samimiyeti ile yaklaşmak lazım ya da başka alanlara dalmadan önce bu konuyu elinde sağlam tutacak bir irade...