Ferhan İstanbullu

Ferhan İstanbullu

ferhanist@gmail.com

Tüm Yazıları

Hollandalı tasarımcı Naomi Maraavi, bir türlü ayrılamadığınız eski giysilerinizden yeni kıyafetler türetiyor, içlerine de hikayelerini işliyor


Bir yanda yeni arzu nesneleri yaratmak için çırpınan devasa bir hazır giyim sektörü, bir yanda el sürdüğü her tasarıma karakter katmak için uğraşan bağımsız tasarımcılar... Moda dünyasının evrimini, bu iki eğilim tanımlayacak gibi görünüyor. Şimdi, büyük markalar her sezon ayakkabı topuğunu dahi yeniden keşfediyor ki, kadınlar bir başka botu, çizmeyi daha almayı istesin. Elindekinin artık ‘tükenmiş’ olduğuna inansın. Öte yandan bu açgözlülüğe Don Kişot misali karşı durmaya çalışan, sesi şimdilik cılız çıksa da ismini duyurmayı başaran isimler var. Naomi Maraavi de onlardan biri.

BANA KIYAFETiNiN HiKAYESiNi ANLAT
Doğrusu Naomi’nin hikayesini okuyunca biraz kaçık olduğunu düşünmemek, elde değil. Her şeyden bir şey yaratmaya çalışıyor, çünkü... Ancak onun farkında olmadan bugünün tüketicisinin şehvetle istediği ‘tek ve benzersiz’ olma talebine de cevap verdiğini düşünüyorum. Lüks sektörü de birbirinden acayip buluşlarla, kişiye özel geliştirdiği nüanslarla aynı şeyin peşinde koşmuyor mu? Mesela son zamanlarda her şeyin üstüne adınızın baş harflerini işleme modası, sizce de aynı yerden beslenmiyor mu?
Naomi Maraavi’ye gelince... Hikayesi dokuz yıl önce başlamış. Hollandalı tasarımcı ilk kez kocasının eski bir jean pantolonunu evirip çevirip kızı için bir elbise yapmış. Bu işe girişirken ilhamını babasından aldığını söylüyor. Anlattığına göre babası benim tüylerimi diken diken eden, hiçbir şeyini atmayan insan modelindenmiş. Kendisi için artık anlam ifade etmeyen eşyalarından yeni bir dünya yaratmayı severmiş. Süt şişelerinden lambalar mı dersiniz, ipliklerden urganlardan üretilmiş döşekler, kilimler mi? Eski bisikletlerin parçalarını kullanarak, buna türlü artığı ekleyerek seveceği yeni objeler yaratmayı başarırmış. “Babam bana ne denli eski olursa olsun her objenin, eşyanın bir kimliği olduğunu söylerdi. Ne denli eski ya da işe yaramaz olsa da her şeyin bir ruhu ve kimliği olduğunu düşünürdü. Her şeyin ardında bir hikaye, bir devamlılık olduğuna inanırdı” diyor... İlginç! Bana kalırsa hayatın yükünü daha da ağırlaştıracak bir bakış açısı. Bırakmayı bilmemek... Naomi ve babası içinse hayata tutunmanın farklı bir metodu haline dönüşmüş.

Haberin Devamı

Manevi değeri yüksek giysiler
Babasının izinden giden Naomi her giysinin onu özgün ve değerli yapacak bir değeri olduğuna inanıyor. Müşterisinin onun için manevi değeri olan kıyafetlerini alıyor, başka bir tasarıma dönüştürüyor. İçine de o giysinin hikayesini işliyor: “Her şeyi yeni, farklı kılmayı başarıyorum böylece...” Tasarım değerinin yanında bu kadar hikayesi olan bir malzemeyi kullanmaktan gelen, manevi değeri yüksek kıyafetler üretiyor. Naomi’ye göre yaptığı, bir yazarın karakterine kendinden detaylar eklemesinden farklı değil. Hatıralar, türlü birliktelikler, neşe, mutluluk ve hüzün Naomi’nin tasarımlarına işlemiş duygular... Tasarımcı hepsinin bir araya gelişiyle kendi hikayesini yazan, benzersiz giysiler oluşturduğunu iddia ediyor.


BU YAZ NELER KEŞFETTİM?
Tasarımcı Deniz Yeğin’in, gözünden bu yazın keşif nesneleri:

Haberin Devamı

-Beyoğlu’nda açılan ve ilk sergisi olan ‘Starter’le çok eğlendiğim Arter’i
-Paşabahçe’nin Behiç Ak’la yaptırdığı illustre edilmiş rakı bardakları ve karafı!
(Kullanmaya kıyamıyorum, dolaptan çıkarıp çıkarıp bakıyorum!)
-Bookbyitscover.com’u
(inanılmaz bir site, içindeki her şeyi sipariş etmek istiyorum!)
-Tastespotting adlı bloğu (Yemek yapmaya halen baslamamış olsam da bakmaya doyamıyorum, nefis fotolar ve tarifler var!)
-Mac’in çocuk markeri boyutlarındaki idiot-proof kalın kalem formundaki farlarını.