Yazarlar Girit'te, elde var hüzün

Girit'te, elde var hüzün

09.11.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Girit'te, elde var hüzün

Giritte, elde var hüzün

Yalçın DOĞAN

AZGIN dalgalar, uçaktan bakınca, "havaalanını vuruyor." Lodos denizi çıldırtmış, inişe geçen uçağımızı beşik gibi sallıyor. Havaalanı sanki denizin üstünde, yoksa denize mi iniyoruz, işte şu dalga uçağımızı denizin laciverdine çekip götürecek gibi. Hayır hayır, kıl payı alana iniyoruz.
"Nikos Kazancakis Uluslararası Hava Alanı."
Girit'te deniz bitiyor, havaalanı başlıyor. "Kazancakis" beni bir anda üniversite yıllarına götürüyor, ünlü yapıtı "Aleksi Zorba'ya." Hani, uğraştığı işte, "parmağı işine engel olunca, parmağını kesen, kirazı çok seven, tıksırıncaya kadar yiyip, sonra bir daha asla kiraz yemeyen, Akdeniz'in halk bilgesi" Aleksi Zorba'ya. Anthony Quinn'in oynadığı roldeki ünlü sirtaki sahnesine, aşkından deliye döndüğü o koca memeli Babulina'ya. Ya da "El Greko'ya Mektuplar'a", diğer klasiklerine.
Girit'e ayak basar basmaz, Kazancakis Havaalanı bir ikinci duyguyu yaratmakta gecikmiyor: "Hüzün." Yunanistan kendi sanatçısına böyle sahip çıkıyor, onları böyle yaşatıyor. Ya benim ülkemde?.. Bıçak saplanmış gibi, bir acı sarıyor benliğimi. Lodos acıya çare değil. Lodos acıyı çekip şu dalgalara bir karıştırsa!.. Nafile, çekip götürmüyor, tersine pekiştiriyor.
Ufka bakıyorum, sisler bulvarında Bodrum Havaalanı. Orası neden "Cevat Şakir Havaalanı" değil?.. Olamaz, orası benim ülkem, benim ülkemde yer yok böyle sahiplenmelere, acı var aydınların payına, mapusluk var, yoksulluk var benim ülkemde insanların payına.

Denize paralel kıvrılan yeni asfaltlanmış yolda giderken "kaba sarı yeşillikler" arasında görünen eciş bücüş binalar, şaşırtıyor beni. "Bu Yunanistan mı Avrupa Birliği üyesi?.." Ya benim ülkem?..
Girit, Akdeniz'de sözüm ona bir tatil adası. Bir Avrupa Birliği ülkesinde tatil köylerinden ne beklersiniz?.. Aaaa, tatil köyünde odaya girdiğimde, otuz yıl geriye gidiyorum. "Benim ülkemde 60'lı yılların kıyı kasabalarındaki pansiyonlar gibi." Ortada yayları gevşemiş, vidaları yere düşmüş iki somya. Kenarda yalnızlığın kalıntısı iki kırık sandalye. Köşede kapısı kapanmayan, aynasının yarısı dökük, duvara yaslanmasa, devrildi devrilecek gardırop niyetine kontraplaktan bir dolap. Beyazı çoktan uçmuş perde, pencereyi ancak yarılamaya yetiyor. Televizyon var, görüntü yok. Telefon var, hat yok.
Hayır, benim ülkemde tatil köylerinde artık böyle yerler yok. Benim ülkemin sahillerinde bu döküntüler çoktan tarihe karışmış. Aşağıya iniyorum, "sezon fiyatını" soruyorum. "İki kişi 60 dolar." Benim ülkemde inci gibi, pırıl pırıl tatil köylerindeki "fiyatın tam iki katı." Ama, burası Avrupa Birliği ülkesi!.. Benim ülkemde bu yerler birinci sınıf. Ama, benim ülkem ikinci sınıf. Benim ülkemde aydın ikinci sınıf, tarifeler ikinci sınıf, yaşam ikinci sınıf.
Benim ülkemde yalan, dolan, riya, yolsuzluk birinci sınıf. Benim ülkemde "insan" ikinci sınıf. Benim ülkem, onun için ikinci sınıf.




Yazara Email Y.Dogan@milliyet.com.tr