Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Saldırgan Carettalar


Küçük bir haberde geçti, yaşamını yitiren bir Carettayla fotoğraf çektiriyordu sıraya girmiş insanlar. Suçu gizlemenin en kolay tarafı, o görüntüyü verebilmek anlaşılan. Gizlenmenin en iyi yolu da başkalarını yok etmek...

Caretta carettalar kim bilir kaç yıldır insanlarla hiçbir ilgileri olmadan, hiçbir türe karşı hiçbir türle ittifak kurmadan, düşmanlık yapmadan, sadece yaşamlarını sürdürebilmek için orada öylece yaşıyorlardı.
Sonra tekneler yanaştı.
İnsanlar ellerinden, kafalarından, kabuklarından tutup fotoğraf çektirmeye başladı.
Birkaç tanesi nasıl olduysa, “tatil fotoğrafı” diyerek kendilerini çekiştirenlerden birkaçını ısırdı.
Ardından hemen haberler çıkageldi:
“Saldırı yapan Carettaları carettaları yakalayıp, merkezimize getirip rehabilite ettikten sonra tekrar doğal ortamlarına bırakacağız.”
Yaşam alanlarına müdahale ise hiç tartışılmadı.
***
Hikâyeler ve adalet anlayışı komik bir coğrafya burası.
Sorun şu ki adalet anlayışı hayatlara mal oluyor.
Darbe girişiminin ardından FETÖ’nün kamudan tasfiyesi için geniş kapsamlı operasyonlar başlatıldı.
15 Temmuz FETÖ’nün şiddete başvuracak kadar aklını yitirdiği hamlesiydi.
Son hamle mi bilinmez ama öncesi de vardı bütün akıl tutulması hikâyelerin.
Gözlerimizin önündeki kumpas davaları değil sadece.
Kimsenin görmediği, duymadığı mağduriyetlerdi bunlar.
Aleviler, solcular devlet kapılarından geri döndü.
Merkezi sınavlara kopyayla girenlerden fırsat bulup da devlete girebilenler varsa, sürüldü, soruşturmaya uğradı, kızağa çekildi.
Gerekçeler hazırdı:
“Terör örgütleriyle iltisaklı, uzantılarıyla bağlantılı...”
Bağlantı diye sunulan şeyler yasal sendikaların basın açıklamaları, BİMER şikâyetleri, satırla, sopayla okullara girebilen “öğrencilere” karşı öğrencilerini korumak, twitter’da öfkeli bir mesaj paylaşmaktan ibaretti.
***
15 Temmuz’dan sonra bu yapının işsiz bıraktığı, mobbinge uğrayan, isyanı duyulmayan, kadro bulamayan, ötelenen milyonlarca kişi de derin bir nefes çekti.
O gece, o insanlardan kimi direndi, kimi Ankara’nın göbeğine atılan bombalarla ölmemek için geceyi banyoda geçirdi, kimi tehlikede olanları evine davet etti.
Herkesin ihtiyacı vardı, “Bizden değilsin” seslerinin bıktırdığı bir toplum, çok uzun bir aradan sonra bir umutla bir araya geldi.
Terazinin bir kefesinde halkı tankla ezenler, bomba atanlar, kurşun sıkanlar, azmettirenler, yıllarca o kişileri eğitenler, halkın parasını hesaplarına geçirenler, diğer kefesinde yıllarca bu yapının baskısı altında ezilenler ve darbeye direnenler vardı.
Sonra birileri, basın açıklamasından soruşturma geçirip aklanmış, ifadeleri AİHM kriterlerine göre, “şoke edici” olsa da sadece bir bildiriye imza atmış, yaşamı boyunca şiddete bulaşmamış, sadece FETÖ değil hiçbir örgütle bir kez olsun yan yana bulunmamış, buna rağmen saçma sapan Bese Hozat sorularıyla soruşturmaya uğramış, evrim müzesi açmış, solcu sendikaya üye olmuş, eleştirel bir makale yazmış, bir basın toplantısına katılmış kişileri alıp, tankla, topla insan öldüren, onları azmettiren, yıllarca soruşturmalarla toplumu ezen insanlarla bu insanları aynı kefeye koydu.
Oysa ne özel konuşma hatları ne silahları ne soruları verecek imamları ne maaşlarından pay alan abileri vardı.
Yıllarca bazı devlet görevlilerinin halka ateş açabildiğini, toplumsal gerilim yaratacak provokasyonlar yapabildiğini savunan insanlar, 15 Temmuz’da tam da herkesin gözü önünde bunu yapan darbeci “devlet” görevlileriyle aynı kefeye konuldu.
***
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Gülseren Adaklı, aklandığı idari bir soruşturmadan sonra kendisini bu listede buldu.
Aynı üniversiteden Ozan Değer, İlkay Kara ve diğer akademisyenler.
Kocaeli Üniversitesi’nden yıllarını insan hakları mücadelesine adamış Ümit Biçer, Hülya Kendir, Yücel Demirer, Veli Deniz ve diğerleri.
Gazi Üniversitesi’nden her görüşten bütün hocaların saygı duyduğu Betül Yarar, imzasını çekse bile yaranamayan Kemal İnal, Aksaray’da önce FETÖ’den soruşturulup, sonra bu duruma isyan edince “Tamam, terör örgütü yazalım” denilerek yeniden soruşturulan Eylem Yenisoy Şahin.
Misal; MTA’da çalışan, arkeolojik eserlerin muhafazası konusunda nadir isimlerden Volkan Kara, darbeden aylar önce, “sol örgütlerle iltisaklı” olabileceği gerekçesiyle uzaklaştırılıp, yargı kararıyla görevine döndükten sonra önce FETÖ nedeniyle açığa alındı, sonra meslekten atıldı.
Necmiye Alpay, Aslı Erdoğan, her tarafından,”sembolik” olduğu görülen destekleri nedeniyle tutuklandı.
Akıncı Üssü’nde darbeciler tarafından sırtından vurularak öldürülen Yüzbaşı Özkan Hekin hain ilan edildi.
Çok sayıda öğretmen sadece Eğitim Sen’li olduğu için açığa alındı.
Liste uzayıp gidiyor.
Yüzde 1 ise bütün, “bir kişi bile olsa” uyarılarına rağmen nedense birilerine hâlâ hafif geliyor.
Bir masumun cezalandırılması yerine bir suçlunun serbest bırakılmasını üstün sayar adalet.
Ama işte öyle olmuyor.
Gizli yapılanmalarla, öfkelendiren açıklamalar, kanaatler bir tutuluyor.
Tek kanıt ise, “Memleketin istihbaratı var, polisi var, bu bilgiler vardı” oluyor.
Hukukiliği de geçtik, kanıt gösterilen memleket istihbaratının önemli isimleri o esnada tutuklanıyor, 15 Temmuz’dan bu yana güya soruşturma yürüten bazı TEM görevlilerinin ne olduğu yeni anlaşılıyor.
Ve nedensiz yere en çok insanın canını yakan, canhıraş listeleri hazırlayanların korktuğu bir şeylerin olduğu anlaşılıyor.
***
Küçük bir haberde geçti, yaşamını yitiren bir Carettayla fotoğraf çektiriyordu sıraya girmiş insanlar.
Suçu gizlemenin en kolay tarafı, o görüntüyü verebilmek anlaşılan.
Gizlenmenin en iyi yolu da başkalarını yok etmek.
Yoksa Cumhurbaşkanı, Başbakan’ın uyarıları, “At izi it izine karıştırılıyor” sözleri beklenmeden ayrım yapılabilir.
Zira eşitlik, adalet, hakkaniyet sağlanması zor kavramlardır ama birisine yapılan haksızlık çok uzaktan bile hemen anlaşılabilir.