Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Rusya dünya kamuoyunun kelime haznesini yeni kavramlarla yeşertmeye çalışıyor. Sondan başlamak istiyordum. Yani Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sözcüsü Dmitriy Peskov’un Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısını bir ‘savaş’ olarak nitelemesinden. Ancak yazıyı kaleme aldığım saatlerde Rusya’nın başkenti Moskova’da bir terör saldırısı meydana geldi. Saldırıyı da DAEŞ üstlendi. Bu hususu bir kenara koyalım. Peskov, Ukrayna’da savaş halinden bahsetti. NATO ve AB ülkeleri zaten savaşın başladığı ilk günden bu yana Rusya-Ukrayna çatışmasını savaş olarak niteledi. Rus vatandaşları ise Putin yönetiminin Ukrayna’daki harekatını ‘özel askeri operasyon’ yerine ‘savaş’ olarak niteledikleri vakit, 15 yıl hapis cezasına çarptırılıyorlardı.

Haberin Devamı

Peskov, iki yeni kavramı daha kurumsallaştırma çabasında. Birincisi ‘Kolektif Batı’. Peskov, Rusya’nın Kolektif Batı tarafından, yani Transatlantik topluluğa ait olan ülkelerin Ukrayna’ya verdikleri destekten dolayı saldırı altında olduğunu iddia etti. Bu sayede de Rusya’yı mağdur ve kendini savunmak mecburiyetinde kalan bir ülke olarak göstermeye çalıştı. Ayrıca Rusya’yı ve ona destek veren ülkeleri de ‘çoğunluk dünyası’ olarak tarif etti. Zira geçen hafta Rusya’da yapılan ‘seçimlerin’ neticesinde iktidarını pekiştiren Putin, Peskov’a göre aynı zamanda Rusya adına dünyada örnek teşkil edecek büyük bir çoğulcu demokrasi örneği sergiledi.

Rusya ve yeni kavramlar çelişkisi

Terör saldırısı ve Batı tarifi

Batı’yı tarif etmenin birçok tarzı var. Peskov, Kolektif Batı’ya karşı ‘çoğunluk dünyası’ kavramını kullanarak, NATO ve Transatlantik toplulukta yer alan ülkelerin demokratik olmadığını da zımnen dile getirmiş oluyor. Sosyal psikolojide kolektivizm aynı zamanda topluluğun çıkarlarını kişilerin çıkarlarının önüne koyuyor. Ayrıca karar alma mekanizmasının halktan gasp edildiğini de ima ediyor. Buna karşılık olarak Rusya ve ona destek veren ülkeleri çoğunluk dünyası olarak tarif ederek, kendisini daha demokratik bir kisveye büründürüyor. Oysa Batı, sadece bir seçim yöntemi değil, aynı zamanda bir değerler ile bir yaşam tarzı. Zaten Rusya inkar etmeye çalışsa bile, DAEŞ terör örgütü bu yüzden Moskova’da kanlı terör eylemini gerçekleştirdi. Batı değerlerini savundukları için, Ukrayna’da çıkarları, örtüşmeyi bırakın, çatışmasına rağmen, ABD ve İngiltere, Rusya’yı ay başında Moskova’da olası bir terör eylemi konusunda uyardılar. Bu yüzden de 28 Mayıs 2002 tarihinde Roma’da düzenlenen zirvede NATO-Rusya Konseyi kurulmuştu.

Haberin Devamı

Ancak ‘istihbarat dünyasından’ geldiği bilinen Putin, bu uyarıyı dikkate almadı. Putin’in bu alandaki ilk fiyaskosu değil. Zira Ukrayna’yı ‘10 günde ele geçiririz’ diye ifade eden Rus istihbarat birimlerine güvenen Putin, paralı asker ordusu Wagner’in Rusya’da başlatmış olduğu ayaklanmadan da haberdar değildi. Moskova’daki terör eylemi de cabası.

Rusya kendisini Batı’nın bir parçası görmese bile, Batı, Rusya’yı Batı’nın bir aktörü olarak görüyor, bu yüzden de Ukrayna’ya karşı başlatmış olduğu savaşı anlamlandıramıyor. Brüksel’in Avrupa ülkelerinde dondurulmuş olan 200 milyar Euro’luk Rus varlıklarının faizi ile Ukrayna’ya mühimmat ve mali destek sağlama kararını, yani Rusya’yı Rusya’nın parasıyla vurmasını da yine bu Batı minvalinde değerlendirmek gerekiyor.

Haberin Devamı

Batı dünyası ise, Avrupa Parlamentosu seçimleri, aşırı sağın yükselişi, ABD’de Başkanlık seçimleri veya Türkiye’deki yerel seçimler gibi önemli bir takım demokratik sınavlarla da meşgul. Rusya da, bu demokratik sınav esnasında, yeni kavramlar ortaya atarak, savaşın ve çatışmanın paradigmalarını değiştirerek, akılları karıştırıp, zemin kazanmaya çalışıyor belki. Oysa Moskova’nın, Rusya’nın 1815’teki uluslararası Viyana düzeninin bir parçası olduğunu unutmaması gerekiyor. Unuttuysa bile maalesef terör örgütü DAEŞ bile hatırlatmış oldu. Ama korkarım Putin, bu terör eylemini Ukrayna’da daha fazla saldırı için fırsat olarak değerlendirecek.