Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

(2) Birinci dalga bitti. Yargısız infaza ve toplumsal linçe son verme arayışında, bankalarını hortumlayanlar ile bankalarını batıranlar arasında herhangi bir ayırıma bile gerek duymadan yeni bir uygulama başlattık. Bankası batanların mal varlıklarına tedbir koyarak içi boşalmış bankaları devletin kucağına attık.(3) Şimdi üçüncü perde açılıyor. Bankaların hortumlanmış olup olmadığına bakılmadan, içeriden ve dışarıdan borçlanılan paralar batacak durumdaki bankalara akıtılacak. Önce sahipleri sonra bankalar kurtarılacak.Bir yılda aynı olaylar karşısında üç farklı davranış olur mu? Burası Türkiye abicim... Burada olmaz olmaz!..Bu davranış değişiminde suç IMF'çilere atılıyor. Bu politika değişikliğinin ardında gerçekten IMF'çiler var ise, onların bir yılda değişen politikalarına ne demeli?(1) Banka kurtarma falan yok... Güç durumdaki bankalara yardım falan yok... Ayağı kırılan yarış atının nasıl ki kafasına kurşun dayayarak hayatına son veriyorlar. Koskoca atı çukura gömüyorlar... Aynı o biçim. Vaziyeti bozulan bankayı öldürüp mezara gömeceksiniz... IMF bize bunları söyledi... Biz de 19 bankayı öldürüp mezara gömdük.(2) Şimdi ise aynı IMF ölmüş, mezara girmeyi bekleyen bankaların canlandırılmasını emrediyor.Buraya kadarki anlatıma ara vererek bütün bu kargaşanın nedenini ortaya koyalım:(1) Ülkenin kalkınma, insanların refahı üretim artışına bağlı. Banka sistemi çalışımyor ise, ülkede ne yatırım yapılabilir ne de üretim.(2) Türkiye'de banka sistemi sadece hortumlandığı için değil, uzun süren enflasyonun etkisinde zayıfladı. Çöktü. Banka sisteminin yapılandırılması, güçlendirilmesi lazım. İşte bu noktada "yanlış" yapılıyor. Yanlış ise, "hatalı" teşhisten kaynaklanıyor:(1) Türk banka sisteminin sorunu özkaynak yetersizliği değildir.(2) Aktif kalitesinin bozuk olmasıdır. Aktif kalitesi bozukluğu demek, verilen kredilerin geri alınamaması, donması demektir.Bankacılık başkasının parasını başkasına satarak (başkasının parasını cebe atarak değil, başkasına satarak) para kazanma meselesidir. Bankacılıkta sermaye temel unsur değil, yan unsurdur. Sermayeyi tek unsur olarak kabul etmek yanlış olur.Bankacılık uzmanı Ali İhsan Karacan, yıllardır bankaların aktif kalitesinin düzeltilmeden, bankalara akıtılacak sermayenin buhar olup gideceğini anlatmak için çırpınır.Ali İhsan Karacan der ki, "uzun süren enflasyon dönemi ve bu süre içinde sık sık ortaya çıkan krizler nedeniyle bankaların kredileri dondu. Kredi kullananlar borçlarını ödeyemiyor. Onlar ödeme yapmayınca bankalar kötü duruma düşmekle kalmıyor. Müşteri yeni kredi alamıyor. Bu nedenle üretim duruyor. Bankaların sermayelerinin artırılması, ne bankalara, ne reel sektöre yarar sağlar. Bir süre sonra sermaye gene yetersiz duruma düşer. Düğümü açmak için yapılacak olan, banka aktiflerindeki donmuş kredilerin aktiflerden çıkarılarak bir "Aktif Yönetim Kurumu"na aktarılmasıdır. Bu yapılır ise:(1) Aktif Yönetim Kurumu'na devredilen sorunlu krediler karşılığı bankalara verilecek bono ve tahvil ile bankalar taze kredi dağıtma imkanına kavuşur.(2) Aktif Yönetim Kurumu, kendine devredilen sorunlu kredileri yeniden yapılandırır. Vade ve faizi tekrar düzenler. İhtiyacı olanların yeniden kredi kullanmalarının kapısı açılır.Reel sektör ancak böyle rahatlatılır. Banka sisteminin reel sektöre kredi vermesinin yolu ancak böyle açılır.Dikkat buyurunuz, burada söz edilen Aktif Yönetim Kurumu, piyasadaki "alacak taksil şirketi / faktoring şirketi" benzeri bir şirket değildir. Bir kamu kurumudur. Belli bir misyon için kurulacak ve kamu kaynağı ile reel sektördeki ve bankacılık sistemindeki tıkanıklığı açacak bir müessesedir.Aktif Yönetim Kurumu kurulup, çalıştırılmadıkça, sermayesi yetersiz bankalara devletin para akıtması ile sorun çözülemez. Düşünülen ve de getirilmesine çalışılan sistem "haksız rekabet"e neden olur. Sermaye yeterliliğini kendi kaynağından temin eden bankalar cezalandırılır. Bankasına para koymadıkları için bankası güç duruma düşenlerin cebi "halkın parası" ile doldurulmuş olur. guras@milliyet.com.tr Bu yıl üç farklı davranış sergiledik: (1) Batan bankaların sahiplerinin ve yöneticilerinin ve de yönetime daha önce bulaşanların tamamının "hortumcu" olduğu varsayımı ile "toplumsal linç" uyguladık. Sahiplerin ve yöneticilerin tamamını yargılamadan "suçlu" ilan ederek, ellerine kelepçe vurduk. Kollarına giren emniyet görevlilerinin DGM ve hapisane kapılarında sürüklenmelerinin ve de yıkılmışlıklarının teşhirini sağladık.