Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sabancı Müzesi’nde “Rembrant ve Çağdaşları” sergisi açıldı. Sergilenen eserler 17’nci asırda, Felemenk’te yaşayan sanatçılar tarafından yapılmış. Bu dönem Felemenk’in (Hollanda’nın) “altın dönemi”. Ülke dış ticareti geliştirerek zenginleşmiş. Zenginleşen Felemenkliler ressamları desteklemiş. Onlara tablo yaptırmış. Müze Müdiresi Nazan Ölçer’in anlatımı ile
80 yılda 6 milyon adet tablo yapılmış.
Bu dönemin ressamlarından en öne çıkanı ise Rembrant. (1606-1669)
Beni etkileyen sergi salonunun girişindeki
3 büyük panoda verilen bilgiler oldu.
Serginin küratörü, Felemenk’in 80 yıllık altın çağını anlatırken, Osmanlı’nın o dönemde neler yaptığını da hatırlatıyor.
Bu altın çağda, Felemenk deniz yolu ile Asya, Amerika ve Afrika kıtasındaki ülkelere ulaşmış. Oralarda ticaret kolonileri oluşturmuş. Para kazanmış. Zenginleşen Felemenk bilime, sanata önem vermiş. Şehirlerini görkemli binalarla donatmış.
Biz Celali İsyanları ile boğuşurken Felemenk Donanması Güneydoğu Asya seferinden dönüyormuş. Biz İran ile savaşırken Felemenkliler denizaşırı ticareti geliştirmek için önce Doğu Hindistan Kumpanyası’nı kurmuş. Asya ticaretini tekelleri altına almış.
Endonezya, Hindistan ve Sri Lanka’da
ticaret karakolları oluşturmuş.
Felemenkliler Avustralya’nın kuzey kıyılarını keşfederken biz Azerbaycan’dan çekiliyormuşuz.
Felemenk Kuzey Amerika’da bugünkü New York’un Manhattan Bölgesi’nde New Amsterdam’ı kurarken, Brezilya’nın bazı bölgelerini ve bugünkü Gana’yı, Afrika’nın ucunda Cape Town’u ele geçirirken, biz Venedikliler ile Girit’te savaşıyormuşuz.
İşte bu nedenle onlar ticaret yaparak zenginleşirken biz fakir kaldık. Fakirlik başa bela. Fakir insan bilime, sanata ilgi duyamıyor. Şehirlerini, evlerini süsleyemiyor.
Bu yıl Felemenklilerin Osmanlılarla başlattığı ticaretin 400’üncü yılı kutlanıyor. 400 yıl sonra Hollanda’ya Türkiye’nin ihracatı 3.2 milyar dolar, Hollanda’dan ithalatı 4.0 milyar dolar. Hollanda 2010 yılında Almanya’dan sonra Avrupa’da en fazla dış ticaret fazlası veren
ülke. Dış ticaret fazlası 43 milyar euro.
Nüfusu 17 milyon. Milli geliri 860 milyar dolar. Kişi başı milli geliri 50 bin dolar.



İyimserlik iyidir ama her zaman kazandırmaz

Acar Baltaş “yaşam mühendisi” olarak insan davranışlarını iyi değerlendirir. “Mutluluk ve İyimserlik” üzerine bir yazısını okudum. Etkilendim. Belli bölümlerini sayın okuyucularına aktarmak istiyorum.
Acar Baltaş diyor ki; mutluluk ve iyimserlik çok kere birlikte görülen özellikler olarak kabul edilir ve bu kabul birçok kişiyi hatalı çıkarımlara götürür. İyimserlik üç temel kabul içerir:
(1) Olumlu sonuç beklentisi (Gelecekle ilgili genel olarak olumlu beklenti içinde olmak),
(2) Olumlu yeterlilik beklentisi (Çeşitli durumlarla başa çıkma becerisine sahip olduğu inancı),
(3) Gerçekçi olmayan olumlu düşünce (İyi şeylerin kötülerden daha çok olduğu ve kötülerin kendi başına gelmeyeceği inancı).
İyimserliğin, kişinin kendi beyanına bağlı, sübjektif duygusal ve bedensel bir iyilik halini de içine alan olumlu sonuçları vardır. Bu özellikler birçok kişi tarafından “mutluluk” olarak algılanır.
Ancak, iyimserlerin kendilerini risk altında görmemeleri sağlıklı davranışlar geliştirmelerini engelleyebilir. Kötü şeylerin kendi başına gelmeyeceği kabulü, çok geç olana kadar (sigara ve alkol tüketimi veya hızlı araba kullanmak gibi) riskli davranışlara devam etmelerini engellemez. İyimserlerin hayat ve gelecekle ilgili gerçekçi olmayan tutumları yarardan çok zarar verme eğiliminde olabilir. Örneğin zamanında önlem alınmayan sorunlar büyüyebilir ve kontrolden çıkabilir. Bu nedenle bazı durumlarda kötümserlik yararlı olabilir.
Acar Baltaş’ın küresel kriz üzerine değerlemesi de ilginç. Diyor ki; “Büyük finans kurumları yöneticilerinin tamamına yakınının yüksek hırs düzeyine sahip olmaları ve tedbirsiz iyimserlikleri 2008 krizinin ana nedenidir. İyimserlik, kişilikteki tedbirlilik özelliğiyle birleştiğinde kişinin amacına ulaşması için yardımcı olabilir. Ancak iyimserlik, fevrilikle (ataklık) birleştiğinde gerçekçi olmayan beklentiler yıkıcı ölçüde artar.”
Acar Baltaş’ı okuyunca kafam karıştı. İyimser olmaya çalışıyordum. İyimser olunca mutlu olacağımı sanıyordum. Baksanıza iyimserlik tehlikeli, mutluluk riskli imiş...
Biz bu dünyaya kötümser olmaya mı geldik?