Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Bankacılık Üst Kurulu daha göreve başlamadı ama TÜSİAD'ın Bankacılık Çalışma Grubu, bir süre önce ciddi bir çalışmayı tamamladı. Bankacı Dr. Vural Akışık başkanlığındaki çalışma grubu "istikrar programı uygulamasının bankacılık sistemi üzerindeki etkilerini" değerlendirdi. Bu değerlemeler üzerine Dr. Vural Akışık tarafından hazırlanan bir "değerleme ve öneriler notu" Ankara'daki sorumlulara ve bu arada Üst Kurul'a sunuldu. Bu değerleme notunu özetledim. Kendi anlatım şeklime dönüştürdüm. Önemi nedeniyle sayın okuyucularıma aktarıyorum.
       IMF destekli istikrar programımızın temeli "döviz fiyatını kazığa bağlamak"tır. Benzer istikrar programları Güney Avrupa ve Asya ülkelerinde uygulandığında şu sonuçlar ortaya çıkmıştır.
       (1) Ülke parası değer kazanmıştır (Açık anlatımıyla devalüasyon baskısı ortaya çıkmıştır). Faiz düştüğü için iç tasarruflar azalmıştır. Krediler artmıştır. İşler açılmış, piyasadaki gelişme dış kredilerle finanse edilmiştir.
       (2) Ülkenin döviz kazanamaması, tersine döviz harcaması ve de iç tasarruflar yerine devamlı olarak dışarıdan borçlanması sonucu bir yanda ödemeler bilançosu (döviz gelir - gider dengesi) bozulurken, öte yanda dış borç kaynağı birden kurumuştur.
       (3) Bunun sonucu ekonomideki saman alevi benzeri geçici canlanma yok olup, yerini acı bir durgunluğa bırakmış, milli gelir geriye gitmeye, ülke tekrar fakirleşmeye başlamış ve de durgunluk döneminin etkisinde bankacılık krizi ortaya çıkmıştır.
       Türkiye'nin geçmişte yaşanan krizleri Güney Amerika ülkelerine göre daha çabuk atlatması ve Avrupa Birliği'ne üyelik yoluna girmesi, durgunluk dönemini daha yumuşak biçimde aşabileceği umudunu doğurmakta, Güney Amerika'daki boyutlarda krizle karşılaşmayabileceği ihtimali ortaya çıkmaktadır.
       Yılın ortasına geldik. Göstergeler tehlike işareti veriyor:
       (1) Reel faizlerdeki düşme nedeniyle bir yanda tasarruflar azalırken öte yanda tüketici kredileri talebi artmakta, piyasadaki canlanma ve ithalatın ucuz ve cazip hale gelmesi banka kredilerinin hızla artmasına neden olmaktadır.
       (2) Kısa dönemde hızlı ve kontrolsüz şekilde büyüyen banka kredi hacmi, bir süre sonra gelecek durgunluk döneminde belli bir oranda problemli krediler olarak bankaların başına bela olacaktır.
       (3) Durgunluk döneminde bankalar daha ince verdikleri kredilerin ana para ve faizlerini geri alamazken mevduatın azalması, ödedikleri dış kredilerin yerine yenilerini almakta zorlanmaları, bankaların da "krizin bir parçası" haline gelmesine neden olacak, bankaların krize girmesi ekonomik krizi içinden çıkılamaz hale getirecektir.
       (4) Bankaların pasif yapılarının döviz mevduatına dayalı hale gelmesi, artan kredi hacmi, aktif vadelerinin uzaması, aktif Türk lirası iken pasifin döviz cinsine dönüşmesi, aktif / pasif arasında vade ve para cinsi ve de faiz uyumsuzlukları, durgunluk döneminde kredilerin problemli hale gelmesi ile bankaları güç duruma sokacaktır.
       Her şeyin çaresi olduğu gibi bankacılık krizini önlemenin de çaresi vardır.
       (1) Bankaların verdikleri kredilerin özkaynakla olan ilişkisinin (kredi / kaynak yapısı dengesinin) bozulmasına engel olunmalıdır.
       Brezilya'da banka kredilerine, bankaların özkaynakları ile ilişkili olarak getirilen kısıtlamalar Brezilya'da krizin kolay atlatılmasını sağlamıştır.
       (2) Bankaların dış borçlanmaları kontrol altına alınmalıdır. Enflasyonun döviz fiyatındaki artıştan daha fazla artması, programın sürdürülebilirliğinin riske girmeye başlaması, bankaların döviz borçlarının krize yol açıcı birer bomba haline gelmesine neden olmaktadır.
       (3) Risk yönetimi ile mevzuatın yürürlüğe konulması, denetim mekanizmalarının iyi çalışması koruma amaçlı (hedging) türev piyasalarının işletilmesi tehlikeyi önleyebilecek tedbirlerdir.
       (4) Kredi risklerinde objektif ve standartlaştırılmış bir değerleme, izleme ve yönetim sisteminin kurulup işletilmesi olası bir bankacılık krizinin etkilerinin minimuma indirilmesini sağlayacaktır.
       (5) Vergi sistemi bankaların hareketini kısıtlıyor. Banka sisteminin her an hareket içinde olarak, fonların akışkanlığını sağlayarak muhtemel bir krize karşı hazırlıklı olması gerekir. Halbuki mevcut vergi sistemi kaynak maliyetini artırmakta, kaynak kullanımını sınırlamakta, banka birleşmelerini önlemekte, paranın her hareketinde alanı da vereni de vergileyerek fonların donuklaşmasına yol açmaktadır.


Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr