Yazarlar Halklar ve rejimler

Halklar ve rejimler

06.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Halklar ve rejimler

Halklar ve rejimler

Şahin ALPAY

Coğrafyanın ülkemize büyük imkanlar ve fırsatlar sunduğu gibi, büyük riskler ve tehlikeler getirdiğini de biliyoruz. Türkiye'nin neden örneğin bir Belçika kadar demokratik olamadığı sorulduğunda, "Çünkü komşularımız Belçika'nınkilere benzemiyor" cevabının tartışılmaz bir ağırlığı var. Dünyanın en belalı 4 ülkesinden üçünün güneydoğudaki komşularımız olması, işlerimizi hiç kolaylaştırmıyor.
Ülkemizdeki bütün olumsuzlukları bunların "kışkırtmalarıyla" açıklamak çok yüzeysel bir yaklaşımsa da, komşularımızda rejim değişikliğinin sorunlarımızı hafifletebileceğine kuşku yok.
1971 senesinde yolum Suriye'ye düştüğünde, o zamanlar iktidarının henüz birinci yılında olan Hafız Esad 'ın her an devrilebileceği söyleniyordu. Aradan 26 yıl geçti. Esad'ın sağlığı bir yana bırakılırsa, Suriye'deki Baasçı dikta rejimi, hamisi Sovyetler Birliği 'nin yerinde yeller estiği halde, dimdik ayakta. Neden? Bunun bir nedeni korkunç baskı rejimi ise, öteki nedeni de halktan rejime karşı ciddi bir itirazın yükselmemiş olması. Halklar eninde sonunda sosyo - ekonomik ve kültürel olgunluk düzeylerine uygun düşen rejimlerle yönetiliyor.
Bunun en güçlü kanıtı herhalde öteki komşu Irak. Saddam Hüseyin diktatörlüğünün halka çektirmediği kalmadı. Önce İran'a saldırarak yıllarca ülkenin kanını akıttı. Sonra döndü kendi yurttaşlarını, Halepçe 'de Kürtleri kitle halinde zehirledi. Daha sonra Kuveyt'e saldırarak onbinlerle Iraklı asker ve sivilin telef olmasına sebep oldu.
Körfez Savaşı'nın sona ermesinden bu yana B.M.'nin Irak'a uyguladığı ambargo kuşku yok ki Saddam ve şurekasını değil halkı eziyor. Bütün bunlara rağmen son kriz sırasında halkın Saddam'ı korumak için nasıl "göğsünü siper ettiğini" gördük. Belli ki, halk ayaklanmadığı sürece Saddam yerinde duracak.
İran'da ise durum farklı. Ola ki, geçen defa ayaklanarak Şah diktatörlüğünü yıkan İran halkı, bu defa da mollalar diktatörlüğünü alaşağı edecek... İran halkı eline geçen ilk ciddi fırsatta, "Yönetim anayasa çerçevesinde özgürlükleri güven altına almalı ve kanunlara saygılı muhalifler dahil herkesin özgürlüklerden yararlanabileceği bir ortamı sağlamalıdır... Halk ya da İslam adına insanları belirli bir takım görüşlere uymaya zorlamak, kanunlara ve toplumsal ilerlemeye aykırıdır," diyen Muhammed Hatemi 'yi ezici çoğunlukla Cumhurbaşkanı seçti.
İran'da dini adamlarının bir kısmı, İslam Devrimi'nin başından itibaren dini liderlerin siyasi iktidarı üstlenmelerine karşı çıktı. Geçen yaz ölen Ayetullah Ruhani ve ondan önce hocası Büyük Ayetullah Hoi, İslam geleneğinde din adamları yönetimini meşru kılacak hiç bir dayanak bulunmadığını, bütün baskılara rağmen savundular. Ayetullah Hüseyin Ali Montazeri 1989'dan beri rejimin muhaliflere karşı tutumunu eleştirmekte; geçen ay dini lider Hameney 'in gereğinden çok güçlü olduğunu söyleyerek, mollalar diktatörlüğünü sallamaya başladı.
Mollalar diktatörlüğünün kuşkusuz en tehlikeli muhalifi, filozof Abdülkerim Soruş. Soruş, hiç bir İslam yorumunun nihai olmadığını; onu bir siyasi ideolojiye çevirmenin İslam'a ihanet olduğunu; insan haklarının ve İslam'ın ancak özgürlükçü demokratik rejim içinde korunabileceğini, yoğun baskı altında, Tahran'ın göbeğinde savunmaya devam ediyor. (Bkz. Valla Vakili, "Debating Religion and Politics in Iran: The Political Thought of Abdolkarim Soroush," Council on Foreign Relations, New York 1996.)
Ola ki en beklemedik yerde, İran'da, demokratik ve sözüne güvenilebilir bir yönetim ortaya çıksın. İslam'ın ne değişime, ne de demokrasiye kapalı olduğunu gösterecek böyle bir gelişme çığır açar. Buna en çok sevinecek ülke de elbette Türkiye olur.



Yazara Email S.Alpay@milliyet.com.tr