Yılın son gününü bu ülkenin en yakıcı sorunuyla noktalamak istiyorum, yani Kürt meselesiyle.
Çünkü, bu sorunu çözüm rayına oturtan bir Türkiye’nin önü çok daha fazla açılır.
Kapısını siyasal istikrar çalar.
Demokrasi ve hukuk çıtası yükselir, birinci kümeye atlar Türkiye.
İstikrar sayesinde aş ve iş sorunu hal yoluna girer.
Böylece refah düzeyi büyük bir sıçrama kaydeder.
Bütün bunlar hayal değil.
Türkiye bunları yapabilir.
Hiç kuşkunuz olmasın, bunca yıldır Kürt sorununun varlığıdır, Türkiye’nin ayak bileklerine pranga vuran ya da paçalarından geriye çeken...
Onbinlerce ölüme yol açan...
Türkiye’nin alnına faili meçhul cinayetler ayıbını koca bir kara leke olarak çarpan...
Demokratik hukuk devletini bunca yıldır ikinci sınıflığa mahkum eden...
Siville askeri karşı karşıya getiren...
Susurluk’tan Ergenekon’a kadar açılan tüm kepazeliklere hukuksuzluğun taşlarını döşeyen...
‘Kozmik oda’ların kapılarını aralayan...
Türkiye, Kürt sorununun köklerine inemediği içindir ki, barış ve demokrasiye dayanan çözümler üretemediği içindir ki, Kürtlerin dilini, kültürünü inkar eden politikaları uyguladığı içindir ki, elde silah bu sorunun çözülebileceğine inandığı içindir ki büyük bir çıkmaza saplanmıştır.
Bu nedenle bir kez daha yinelemek istiyorum.
Erdoğan hükümetinin ‘demokratik açılım‘ı doğru ve yürekli bir başlangıçtır.
Evet, daha içinin doldurulması ve arkasına daha büyük bir siyasal kararlılık konulması gerekir.
Açılımla ilgili olarak baştan beri izlenen inişli çıkışlı, zikzaklı rotaya ve yapılan bir çok yanlışa rağmen, çıkılmış olan yolculuk daha çok yeni başlamıştır ve devam ettirilmesi Türkiye’nin menfaatinedir.
Türklerin ve Kürtlerin, bu topraklarda yaşayan herkesin, hepimizin menfaatinedir.
Bu nedenle, Kürt meselesinde taşın altına herkesin, hepimizin elini koymasıdır doğru olan...
Bu açıdan Cem Boyner’in çıkışını önemsiyorum. Bir işadamı olarak elini taşın altına 1990’lardan beribir defa daha koymuş durumda. Milliyet’te geçen hafta sonu çıkan uzun konuşmasını dikkatle okumakta yarar var.
Cem Boyner diyor ki:
“Bu kavga henüz devletle Kürtlerin kavgasıyken hemen sona erdirilmeli; Türklerle Kürtlerin kavgası haline gelmeden, kardeşlik mayamız bozulmadan hemen bitmeli.”
“25 yıldır kendi toprağını bombalayan, kendi vatandaşını öldüren başka devlet var mı? Ölmeye devam mı? Niçin ölmeye devam? Tam bir anlatsanıza bana. Dağa taşa , ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazmak ne işe yaradı, kendini Türk hissetmeyenleri üzmek dışında...”
“Kaybettiğimiz on binlerce insanın boşuna ölmemiş olması gerekli. PKK’nın silah bırakması, Kürtlerin eşit haklara kavuşması zafer olmaz mı? Barış, zafer olmaz mı? 40 bin insanımızı kaybettik, daha nice 40 binler kaybedelim diyebilir miyiz?
Acılar çok ve karşılıklı.
Yetmedi mi cenazeler, dağda namazsız gömülenler, izi dahi bulunamayanlar?”
“Rumca, Ermenice eğitim veren okullar varken, Kürtlere anadillerinde eğitim yasağını nasıl izah ediyoruz? Başkalarına değil kendimize nasıl izah ediyoruz?
Hadi sayalım hemen yapılması gerekenleri...
Önce yeni anayasa...
Kültürel haklar... Televizyon, anadilinde eğitim, seçmeli ders her neyse...
Hemen af...
Kapsamını olabildiğince geniş tut, korkma!
Savaşta yakılan yıkılan köylerin sakinlerine tazminat öde... Güneydoğu’yu ekonomik olarak güçlendir, para ver, yatırım yap, Batı’ya bağla, teşvikleri coştur.
Seçim barajını yüzde 5’e indir.
Parti kapatmayı, ‘demokratik rejimi tehdit etmek’le sınırla... Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştir.”
Cem Boyner böyle diyor.
Bir medeni cesaret örneği veriyor.
Ve elini taşın altına koyuyor.
Sıra sizde!
Korkmayın, çekinmeyin, çünkü sonunda barış ve demokrasinin zaferi bekliyor Türkiye’yi...