Hava çok sıcak! Bunalıyor olabilirsiniz. Ama hayat yine de güzel! Hele bir de Candan Erçetin'in son albümünü dinliyorsanız. Türk pop müziğine Balkan ve Akdeniz esintilerini kendi özgün çizgisi içinde taşıyan Erçetin bakın nasıl sesleniyor:
Güneş her akşam batıp
her gün doğuyorsa/
Çiçekler solup solup
tekrar açıyorsa/
En derin yaralar kapanıyorsa/
En büyük acılar unutuluyorsa/
Neden korkulur hayatta
söyleyin bana/
Elbette bugün ağlıyorsam
yarın güleceğim.
Hayat böyle.
Bazen öyle bir an gelir ki, hiçbir şeyi dert etmemek gerektiğini bir anda insana anlatıverir.
İş işten geçmişse, yazık...
Ama bu demek değil ki hayatı dümdüz bir çizgi halinde, yani dertsiz yaşayabilirsin.
Yok öyle bir şey!
Örneğin ben bugün dertli takılmak istiyorum. Böylesine sıcak bir günde dertten söz etmek daha bunaltıcı olabilir. Kimine sıkıcı da gelebilir. Olsun. Bugünkü yazımın konusu:
Devlet sırrı nedir ne değildir? Vatana ihanet nedir ne değildir? Demokrasilerde bunların sınırları son derece somut çizilmiştir. Çerçeveleri geniş değil, dardır.
Demokrasilerin bir kültür, bir hayat tarzı olarak yerleşik hale geldiği toplumlarda bu deyimler gelişi güzel ya da bol kepçe kullanılmaz. Ayağa veya sokağa düşürülmez.
Niye öyledir?
Devlet sırrının alanı ne kadar genişse, içeriği ne kadar belirsizse, devlet de demokrasilerin gerektirdiği şeffaflıktan o kadar uzaklaşır.
Kapalı kutu haline gelir.
Oysa, demokrasilerin özünde millete hesap vermek yatar. Milletin hizmetinde olması gereken devletten hesap sorulmadan demokrasi olmaz. Onun için devlet ve toplum düzeni demokratikleştikçe, devlet sırrının kapsam ve sınırı daralır.
Tabuların sayısı da azalır!
Milletten saklanacak konular azaldıkça, devlet şeffaflaşır. Devlete demokrasi, dolayısıyla millet daha çok nüfuz eder. Yani milletin devleti haline gelir devlet...
Vatan hainliği de öyledir.
Demokrasilerin geçerli olduğu ortamlarda vatan hainliği bol keseden kullanılmaz. Kimlerin vatan haini sayılacağı ilgili yasalarda açık seçik öngörülmüştür.
Bizim ülkemizde öyle mi?
Devlet sırrı olsun, vatan hainliği olsun Türkiye'de çok uzun yıllardır çok gelişigüzel kullanılıyor.
Devlet sırrı fazlasıyla yaygın. Devlet sırrı dendi mi akan sular duruyor. Devlet bu yüzden demokrasilerin gerektirdiği şeffaflığa kavuşamıyor, kapalı kutuya dönüyor. Bu nedenle devletten hesap sorulamıyor.
Ya da devlet işine gelmeyen birtakım konuları bu sayede sır perdesi altında saklayabiliyor. Kirli işler milletin gözünden kaçırılabiliyor.
Yeşil'in dün basında yayınlanan 'MİT ifadeleri'ni okurken, bir kez daha
Susurluk'u hatırlarken, devlet sırrı damgasını taşıyan dosyalarda nelerin gizlendiğini, bunları aydınlığa kavuşturmadan demokratik hukuk devletinin yerli yerine oturtmanın güçlüğünü yine düşündüm.
Bizde 'vatana ihanet' suçlaması da uluorta kullanılır. Sindirmek için kullanılır. Ya da bizim ülkemizde farklı düşüncede olanları korkutmanın yollarından biridir vatan hainliği suçlaması. Fikir hayatı böylece boğucu hale gelir. Özgür tartışma ortamı caydırılır.
Mesut Yılmaz...
Biliyorum, hava çok sıcak.
Ama yine de bu gibi dertlerimiz olduğunu unutamayız. Bu dertler en başta hukukla ilgilidir. Bana ne diyemeyiz. Çünkü gün gelir, hukukun hepimize lazım olduğunu görürüz.
Devlet sırrı da vatan hainliği de olacaktır. Ama gerçek demokrasilerdeki gibi. Sınırları açık seçik, kapsamı dar...
Türkiye'de demokratik hukuk devletini geçerli kılmak için atılması gereken reformcu adımların arasında bunların yer alması şart.
Öyle değil mi Sayın Yılmaz?
Avrupa Birliği'yle ilişkilerden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak bundan böyle gündeminiz bir parçasını da herhalde bu konular oluşturacak. Yeni görevinizde başarılar diliyorum.
Yazara E-Posta: h.cemal@milliyet.com.tr