Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fenerbahçe'nin kalesinde, daha maçın başında on dakika içinde 2 gol! İnanılır gibi değil.
Koca stada bir an koskocaman bir sessizlik çöküyor.
Acıklı bir hava...
Locadaki koltuğumda etrafıma bakamıyorum. Yerimde küçüldükçe küçülüyorum. Yüz ve vücut hatlarımda en ufak bir kıpırtı yok.
Çünkü her şey yanlış anlaşılabilir.
Fenerli dostların yüzünden düşen bin parça. Haksız değiller.
Çok gurur duydukları, her fırsatta iftihar ettikleri ve de Galatasaraylıların kafasına kaktıkları bu gerçekten güzel stada bir kez daha ne umutlarla gelmişlerdi, purolarıyla, votkalarıyla...
Beni de davet ettiler.
Fenerbahçe'nin bir zaferini daha göreyim diye, ayağım Fener'e uğurlu geliyor diye beni neredeyse sürüklediler Şükrü Saracoğlu'na...
Bip bip!
Telefonda mesaj var, Selo'dan, Selahattin Duman'dan:
"Oğlum sen sersem misin? Sahiden Saracoğlu'nda mısın? Ufuk ufak tüymeyi bırak, hemen tabanları yağla! Orada hiç durulur mu? Görmüyor musun bu maç 6'ya gidiyor."
Adama bak, tedirgin ediyor.
Maça konsantre olamıyorum.
Güzel güzel seyrederken aklıma neler sokuyor. Ama doğrusu yan gözle de Fenerli dostları şöyle bir markaja alıyorum.
Aşağı tribünden Cengiz Çandar'la göz göze geliyoruz. Bana bir şeyler bağırıyor, eliyle tuhaf hareketler yapıyor.
Gözüm Mudo'yla Zafer Mutlu'ya takılıyor. Suratlarını okumaya çalışıyorum. Tabii hiç de keyifli değiller, normal.
Sedat Aloğlu dalmış bir vaziyette. Cem Boyner ise her zamanki iyimserliğini, neşesini yüz çizgilerine oturtmaya çalışıyor.
2-1 yaptılar.
Ama yapmaz olsalardı.
Tık bir gol daha 3-1.
Hay Allah!
Dıt dıt!
Mesaj bu kez Mehmet Ali Birand'dan:
"Gerçekten Saracoğlu'nda mısın? Hemen tüy oradan!"
Bir gol daha, 4-1.
Dıt dıt!
Selo'dan bir mesaj daha:
"Aslında Fener sezonun en iyi topunu oynuyor. Ama hikâye... Galip Ömer Tevfik kısmetten çıkmış bir kere..."
"Galip Ömer Tevfik de kim?.."
Kızıyor Selo:
"Dünyanın farkında değilsin. Yanındaki Cem Boyner'e sor, o böyle şeylerden çakar."
Cem, tercümeyi yapınca, bir an gülme krizim tutuyor, ama kendimi anında toparlıyorum. Locadan ve aşağı tribünden bana dönen bakışlarla ciddileşiyorum, yüzüm yine eski donuk ifadesine bürünüyor.
Fenerli topçular koşturmasına koşturuyorlar ama nereye pek belli değil. Aralarında doğru dürüst pas yapamıyorlar.
Sanki sahanın her yerinde Arsenal takımının oyuncuları var. Fenerbahçeli futbolcu topla nerede buluşsa, başında iki üç Arsenalli buluyor. Ve topu hangisi kaparsa, öylesine bir depar atıyor ki, Fenerbahçe defansı her seferinde eleğe dönüyor.
Roberto Carlos'un yürüyecek hali yok. Ahı gitmiş, vahı kalmış... Alex arada bir güzel toplar atıyor, ama o da ancak bizim ligde top koşturabilir.
Yaş ortalaması 22 olan Arsenal takımının çabukluğu, top tekniği, kontratak hızı fevkalade...
Selo'ya bir mesaj atıyorum:
"Üzgünüm Leyla'yı başlatayım mı?"
Maç bitmek üzere...
Maldonado çıkarken ıslıklanıyor.
Kaleci Volkan'a alkışlı protesto.
Bir Marco'nun, bir Tuncay'ın yerlerini dolduramadı Fenerbahçe... David de sakat olunca... Takım ruhu da yok, anlaşılan Dede (Fenerbahçe'nin teknik direktörü Aragones) motive edemiyor.
Fenerli taraftarlar stadı terk etmeye başladı. Tribünlerde "Yönetim istifa!" tezahüratı kulaklara çalınırken, bir gol daha gelmez mi Arsenal'dan:
5-2!
(İtiraf edeyim, o an 6. gol de gelebilir mi diye aklımdan geçmedi değil. Niye acaba?..)
"I love you Zico!" sesleri!
Dede, kulübede küçülmüş vaziyette.
Selo'dan mesaj:
"Aragones'i görüyor musun? Üç aylığını otelde çarptırmış emekli memur haliyle melul melul bakıyor garibim."
Üzülüyorum.
Selahattin Duman'a mesaj:
"Mudo'yla Zafer'in yüzlerini beğenmiyorum, çok sarı, serumluk olabilirler, ne dersin?.."
Anons yapılıyor İngilizce:
"Arsenal taraftarlarının stadı yarım saat sonra terk etmeleri ricasıyla..."
Bak şunun yaptığına, Cengiz Çandar bağırıyor:
"Arsenal taraftarı Türkler de..."
Ne ayıp!
Üzgünüm Leyla'yı başlatayım mı Selo?
Yoksa daha erken mi?
Diziyi, Galatasaray'ın Fenerbahçe'ye altı puan takarak şampiyonluğunu ilan ettiği geçen yıl 10 Mayıs'ın ertesi günü bu köşede noktalamıştık.
Biraz daha beklenebilir mi?
Ama yeniden başlarken de, Ayhan Aktar'ın tavsiyesini tutarak bir yeni başlık düşünüyorum, bu kez Zeki Müren'in değil, Suat Sayın merhumun bir şarkısından:
"Parayla saadet olmaz!"