Hasan PULUR
BİZİM
"entel" damgalı
"yeni mandacı"lar,
- deyim İlhan Selçuk'undur - fena sıkıştılar... Bir tarafta çalıştıkları yerlerin yönetimi ve ilkeleri, bir tarafta göğüslerindeki istavroza rağmen, onları bağırlarına basan şeriatçılar ve de Kürtçüler...
Laik Cumhuriyet'e ve Atatürk'e cepheden saldıramıyorlar, saldırsalar çalıştıkları yerle ters düşecekler, saldırmasalar müfettiklerinin karşısında
"korkak" damgası yiyecekler...
Zor onların durumu zor, bakalım bugün ne yapacaklar?
* * *
BİZ ise bugün Atatürk'ü, ölüm yıldönümünde anacağız, ve O'nu
"Ah Atam, vah Atam, sen kalk da ben yatam!" gibi ucuzluklara kapılmadan anlamaya çalışacağız.
Nasıl anlayacağız?
Atatürk onu da söylemiş:
"Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir."
* * *
ATATÜRK'ü anlamak için, onu tanımak gerek, Atatürk de bir insandır, insanlar tanındıkça anlaşılır.
"Atatürk'ün Anıları" O'nun nasıl bir insan olduğunu, karakterini anlamak için çok önemli ipuçları verir.(x)
* * *
ATATÜRKÇanakkale'den dönmüştür, devleti yönetenlerle konuşmak ister.
Ne konuşacaktır?
"İlim, fen, sanat ve gelişmeler yönünden, memleketim için ve milletimin söz konusu olması gereken ölüm, kalım hali için düşüncelerim vardı. Başta bulunanlara onları söylemek istiyordum" der.
Hariciye Nezareti Müsteşar muavinini tanımaktadır, ona gider, Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) ile görüşmek istediğini söyler, beklemeye başlar.
Bakanın odası, tıpkı bugünkü bazı bakanların odası gibidir, giren, çıkan belli değildir. Fakat Mustafa Kemal Paşa'ya sıra gelmemektedir. Atatürk haber yollar, Bakan hazretleri
"Beklesin!" buyurur; Atatürk sinirlenir sorar:
"Sizin Bakanınız bütün zamanını manasız ziyaretleri kabul etmekle mi geçirir?"
Müsteşar yardımcısı ile ciddi bir konuyu görüşmeye başlarlar; o sırada kapı açılır, bir odacı gelir:
"Buyurun efendim! Nazır Beyefendi hazretleri sizi kabul edecekler!"
Atatürk'ün cevabı tek kelimedir:
"Beklesinler!"
* * *
YAKUP Cemil, İttihatçıların fedaisidir, Babıali baskınında Enver Paşa'nın yanında Harbiye Nazırını öldürmüştür, ama savaşın aleyhimize döndüğünü anlayınca, barış yapmak için, darbe teşebbüsüne girişmiş, yakalanmış ve idam edilmiştir. Yakup Cemil'in darbe hazırlığı sırasında
"Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili olmadıkça kurtuluş yoktur" dediği duyulmuştur.
Atatürk bu konuyu açan Selanik'ten arkadaşı Doktor Hilmi Bey'e şunları söyler:
"Sana bir şey söyleyeyim, bu adam söz gelişi başarılı olsaydı ve ben işitseydim ki, Yakup Cemil İstanbul'da Mustafa Kemal Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili olsun, diye isyan etmiş ve başarılı olmuş; benim, bunu kabule tenezzül edeceğimi tasavvur edebilir misin? Evet, vaziyeti derhal kabul ederim, fakat İstanbul'a gidip Yakup Cemil'i cezalandırmak şartıyla. Eğer ben, o ve benzerlerinin tavsiyesiyle iktidar mevkiine gelecek bir adamsam, adam değilim."
Bunlar Atatürk'ün anlattıkları.
Ya onu tanıyan yabancılar, ne diyor?
* * *
"KUVAYI Medya" dergisi'nin son sayısında Atatürk öldüğü gün Ankara'da İngiltere'nin Büyükelçisi olan
Loren'in Londra'ya gönderdiği ve üzerinde
"40 yıl açılmayacak" damgası olan bir mektup var...
6 sayfalık bu uzun mektubun sadece bir bölümünü alacağız:
"Atatürk, Batı'da yes - men ve uzun süredir Türkiye'de evetçi olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanları aşağılıyordu. Ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu. Aslında belki de en çok sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü. Bir insanın onun için çalışıyor fikrine hoş bakmazdı. Kendisi zaten ülkesi, ırkı ve insanlar için yaşıyor; onlar için düşünüp, onlar için çalışıyordu, diğerleri bu şekilde davramıyorsa, görevlerini yerine getiremedikleri kanaatına varıyordu."
* * *
EVET, bugün Atatürk'ü yas tutmadan anacağız ve anlamaya çalışacağız.
Her ne kadar
"numaracı mandacılar" takımı
"şizofrenik gösteri" diye saçmalasalar da...
-------------
(x) Dr. İsmet Görgülü / Bilgi Yayınevi
Yazara EmailH.Pulur@milliyet.com.tr