Hasan PULUR
RAHMETLİ Özal bugünlerde sık sık rüyamıza giriyor, kendisiyle sohbet ediyoruz.
Geçen gece yine rüyamızdaydı,
"Ne var, ne yok?" diye sordu.
"Ne olsun Sayın Özal!" dedik...
"Avrupalılarla başımız dertte...
Tam üyelik başvurumuzu kabul etmediler, hani siz o başvuruyu yaparken, uzun, ince bir yoldayız, demiştiniz ya, galiba o yolun sonuna geliyoruz. Sizin yetiştirmeniz Mesut Yılmaz'ın da kafası karışık, bir gün adaylık başvurumuzu altı ay içinde geri çekeriz, diyor, ertesi gün çekebiliriz diye yumuşatıyor, Ecevit'i bile şaşırtıyor... Velhasıl Avrupalılarla başımız dertte!"
* * *
ÖZAL
"Bilirim, bilirim!" dedi:
"Ben o Avrupalıları çok iyi bilirim. 1980'nin başı, Süleyman abi (Demirel) beni ekonominin başına getirmiş, 24 Ocak kararlarını almışız, ekonominin belini doğrultmuşuz, ama dış yardım gerekli, OECD yardımı bekliyoruz. Her şey yolunda, 26 Mart 1980'de Paris'te toplantı yapılacak, gidip anlatacağım, sonra da yardım miktarı açıklanacak. Sabah ilk toplantıda ben konuştum, şartsız ve nakit yardım istedim. Her şey yolundaydı, saat 15.30'da beni tekrar çağıracaklar ve yardımın miktarını, şartlarını tebliğ edeceklerdi. Saat 16 oldu, 17 oldu, 18 oldu, içeriden kötü haberler sızmaya başladı, Allah rahmet eylesin Memduh Aytür, durum galiba iyi değil, dedi. Beklemekten başka çare yoktu, saat 20'ye doğru kapı açıldı, beni içeriye çağırdılar. OECD Genel Sekreteri Lennep beni yanına oturttu:
- Özür diliyorum, maalesef size yardım için görüşbirliğine varamadık!
Tepem attı, görenler yüzümün kıpkırmızı olduğunu söylediler:
- Nasıl olur, Mr. Lennep, bu nasıl iş, saatlerce kapıda bekletildik, sonuç bu mu olmalıydı? Benim için tam bir şok oldu.
* * *
SONUNDA birlikte bir basın toplantısı yapmayı kararlaştırdık, dışarı çıkıp durumu anlatınca, ortalık karıştı. Hiç unutmam Memduh Aytür bağırıyordu:
- İşte bunlar böyledir, kapılarında bekletip, sonra da geri çevirirler. Heriflerin niyeti bozuk. Şu işe bakın ki, bunlara muhtaç duruma düşmüşüz, Allah kahretsin!
Ortak basın toplantısından önce, telefona koşup Başbakan Demirel'i aradım, başımıza gelenleri anlattım. Süleyman abi de şaşırdı; sonra ortak basın toplantısına gittik, Lennep'in adamı kapıyı tutmuş, içeriye ben dahil kimseyi sokmuyordu, genel sekreter gelmeden içeri giremezsiniz, diyordu. Memduh Aytür, adamı itti, sen kimsin, diye bağırdıktan sonra, bizi içeriye soktu:
- Girin içeri!
Yardım toplantısı 15 Nisan'a kaldı. O toplantıda 1 milyar 162 milyon dolar yardım yaptılar, şartları da iyi idi. Emin bunları bilir, (Çölaşan)
zaten yazmıştı."
* * *
ÖZAL içini çekti:
"Dedim ya, ben bu Avrupalıları bilirim, adama kök söktürürler. Peki şimdi ne oluyor?"
Anlatmaya çalıştık:
"Mesut Yılmaz, Rusya kozunu cebine koyup, Amerika'ya gitti.. Avrupa'nın kararını açıkladığı gün, Rus Başbakanı Türkiye'ye geldi, aman bir sarmaş, dolaş olduk ki, sormayın, ne S- 300 füzeleri kaldı, ne Çeçenler, 40 değil, 40 bin yıllık dost gibiydik."
"İyi iyi, artık Ruslardan zarar gelmez, komünist değiller; zaten ben de o yüzden 163. maddeyi kurtarmak için 141, 142'yi kaldırtmıştım ya! Neyse Ruslarla bu işleri kim yürütüyor?"
"Valla yazılanlara bakılırsa, her şeyi Güneş Taner tezgahlamış!"
"Deme yahu!"
"Öyle yazıyorlar!"
* * *
ÖZAL kalemini çıkardı, uzattı:
"Beni iyi dinle, bu işlerin aslını sen git Şarık'tan (Tara) öğren...
İşte aççık, seççik söylüyorum, eğer Ruslarla bir şeyler oluyorsa, olacaksa, bunun başında Şarık vardır."
* * *
RAHMETLİ birden konuyu değiştirdi:
"Yahu, Süleyman Nazif'in bir fil hikayesi vardı, neydi o?"
"Süleyman Nazif, Alman yanlısı oldukları için Enver Paşa ile Talat Paşa'ya Germenofil, dermiş, Fransız yanlısı oldukları için de Cemal Paşa ile Cavit Bey'e de Frankofil... Bir gün sormuşlar:
- Üstad Hariciye Nazırı Halil Bey nedir?
150 kiloluk Halil Bey nasibini almış:
- O sadece bir fildir!"
* * *
TURGUT Özal bunu niye bize anlattı, soramadık, yorgan kaymış, üstümüz açılmış, uyandık.
Yazara EmailH.Pulur@milliyet.com.tr