Hasan PULUR
ŞÖYLE rasgele bir araştırma yapıp sorun bakalım, kaç kişi
"Milli Güvenlik Siyasi Belgesi"nin ne anlama geldiğini, neleri kapsadığını bilecek?
Devede kulak, kimseden doğru dürüst cevap çıkmaz...
En kabadayısı, birkaç kişi
"Haa anladım, hani gizli anayasa, dediler, Meclis'in üstünde dediler" gibi kulaktan dolma birkaç laf edecektir, hepsi o kadar!
Niye böyle oluyor?
Çünkü kimsenin, ne öğrenmeye, ne de öğretmeye niyeti yok da ondan...
Ama cafcaflı, tumturaklı laflara gelince, Allahını seven, kimseyi tutmasın!
* * *
BU belge ne işe yarar?
MGK, bu belgenin ilkelerini hükümete tavsiye eder, gereğini yapmak hükümetin işidir.
Nedir bu belgenin öngördükleri?
"Bölücü ve irticai faaliyetler, eşit ve birinci derecede önceliklidir."
"Türk milliyetçiliği bazı kesimlerde ırkçılığa dönüştürülmek istenmektedir. Ülkücü mafya bundan yararlanmak istemektedir."
"Türkiye tercih etmese de Yunanistan ile bir çatışma çıkabilir, bu durumda Suriye de Türkiye ile çatışmaya girebilir."
"Türkiye'nin Batı'ya dönük yüzünde hiçbir değişikliğe gidilmemelidir."
Ve belgenin çok önemli bir maddesi:
"Kamusal alana kaymamak koşuluyla, mahalli ve kültürel özelliklerin geliştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır."
* * *
BU maddelere kimler itiraz edebilir, Refah Partisi'nin itirazı dışında...
Ayrıca belgenin
"Türkiye'nin Batı'ya dönük yüzünde hiç değişikliğe gidilmemelidir" maddesine artık Refah Partisi'nin de bir itirazı yoktur, herhalde...
Tabii
"şimdilik" kaydıyla...
Belgenin
"gizli anayasa" olduğunu ileri sürenler herhalde, bu belgelerin yıllardır sürüp geldiğini, en son 1992 yılında değiştiğini ya bilmiyorlar, ya bilmek istemiyorlar...
Üstelik yeni belgenin esaslarının da meşhur 28 Şubat 1997 tarihli MGK'da saptandığını ve devrin Başbakanı Erbakan'ın da imzaladığını gözardı ediyorlar.
* * *
ARTIK tekrara gerek yok...
MGK kararları tavsiye niteliğindedir, ama...
Cümleyi İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in görüşleriyle tamamlamakta fayda vardır:
"Yapılan hukuka uygun ve doğrudur. Zaaf, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde değil, hükümette ve parlamentodadır. Cumhuriyet devrimciliğinin gereğini yapamıyorlar; güvenliğine ve dış politikaya ilişkin program üretmiyorlar. Hükümetin ve parlamentodaki partilerin, bu konulara kafa yorduklarını gösteren bir işaret de bulunmuyor. Peki onlar, siyaset üretmiyor diye Türkiye siyasetsiz mi kalacaktır? Hele bu koşullarda..."
* * *
PERİNÇEK, partilerin, orduyu değil, kendilerini eleştirmeleri gerektiğini söylüyor:
"Hükümet ve partiler, bu zaaflarını, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hedef alarak değil, kendilerini eleştirerek ve güvenlik siyasetine ilişkin çalışmalara girişerek giderebilirler. Yine bu partiler, ordunun müdahalesini ima eden yakınmalarda bulunacaklarına, ırkçı milliyetçilik ve ülkücü mafya tehdidini niçin ordudan önce saptamadıklarını ve devlet siyasetine dönüştürmediklerini açıklamalıdırlar. Bu eleştiri, CHP ve DSP için de geçerlidir. Çünkü çeşitli dönemlerde iktidar oldukları halde, şeriatçı ve ülkücü tehdidi bertaraf etmeye yönelik bir devlet siyaseti belirleme girişiminde bile bulunmamışlardır." (Aydınlık, 9 Kasım 1997, sayı:538)
* * *
BAZILARI Milli Güvenlik Kurulu'nun hem varlığından, hem tavsiyelerinden rahatsızdır.
Demokrasilerde, bunu söylemenin de yadırganacak yanı yoktur.
Ama sadece söylemek yetmez, Anayasa'yı değiştirecek gücü Meclis'te bulursunuz ve değiştirirsiniz.
"Bugün o gücünüz yok, ama düşüncelerimizi söyleyeceğiz?"
Elbette...
Ama sizin gibi düşünmeyenler de söyleyecek, düşünce özgürlüğü tek tokmaklı davul değildir.
DİP NOTU: Mahkum olduktan sonra birden bire keskin bir Atatürkçü kesilen RP'li Kayseri Belediye Başkanı Karatepe, opera sanatçısı Feride Alkan'la dans ederek ne kadar
"Gardırop Atatürkçüsü" olduğunu ispatladı...
Bari oldu olacak, bir avuç tuzlu leblebiyle, iki tek rakı atsın da herkesi inandırsın!
Yazara EmailH.Pulur@milliyet.com.tr