Hasan PULUR
ŞİMDİ diyelim ki bir kararname çıktı, bu kararname Türkiye'deki Çingenelerin
"Serbest dolaşım belgesi"ne bağlanmalarını, önce 48 saatte, sonra iki yılda bir karakollara gidip görünmelerini,
"Buradayım!" demelerini öngörüyor.
Ne olur?
Yer yerinden oynar, kıyamet kopar, her fırsatta Türkiye'yi rezil rusva etmek için hazırol bekleyenlerin, içerideki uzantıları, demediklerini, yapmadıklarını bırakmazlar.
Haklıdırlar da!
* * *
PEKİ, aynı şey Fransa'da olsa, Fransa'daki Çingeneler böyle belgelense ne olur?
"Olmaz öyle şey!" diyeceksiniz...
Hatta daha ileri gidip
"Dünyada böyle şey olmaz!" diye ahkam kesebilirsiniz.
Evet, biz de Nazım Alpman'ın
"Çingeneler" kitabının 2. baskısını okumasaydık, öyle sanırdık...
Fransa gibi özgürlükler ülkesinde, insanlar, sırf ırklarından dolayı, böyle bir uygulamaya müstahak olurlar mı, diye düşünürdük...
Ama
Nazım Alpman'ın, karikatürcü
Haslet Soyöz aracılığıyla tanıştığı Fransız Çingenesi
Jean Bernard ona bunları anlatmış ve şöyle demiş:
"Fransa'da Bakanlar, Başbakanlar gelir, gider, fakat Çingenelerin durumları hiç değişmez!"
* * *
FRANSIZ Çingenesinin anlattığına göre, 30, 40 yıl önce, Fransa'da Çingenelere birer belge verilirmiş, her 48 saatte bir karakollara gidip damgalatırlarmış, bu şimdi iki yıla çıkmış, bunun amacı Çingeneleri kontrol bahanesi ile tedirgin etmekmiş, bu uygulama Çingenelerden başka hiçbir azınlığa yapılmıyormuş...
Jean Bernard, Nazım Alpman'la konuşmasını şöyle noktalamış:
"Şunu unutma bir toplumda Çingeneler ne kadar özgürse, toplum da o kadar özgürdür!"
Türkiye'de, belki en özgür insanlar Çingenelerdir, yoksulluğun özgürlüğünü yaşarlar.
Acaba, onlara bakarak
"Türkiye özgürdür" diyebilir miyiz?
Ama şurası bir gerçek ki, Türkiye'de Çingeneler en azından
"vesikalı" değillerdir, Fransa gibi serbest dolaşım belgeleri yoktur...
* * *
ŞİMDİ başka birileri kalkıp, 2. Cihan Savaşı'nda Naziler, Almanya'da ve işgal ettikleri ülkelerde yaşayan 6 milyon Yahudi ile 4 milyon Çingeneyi ölüm kamplarında yaktıklarını, onların altın dişlerini ve evlilik yüzüklerini eritip, tonlarca altını Türkiye'ye emaneten gönderdiklerini söylese, malum çevreler bunun üzerine hemen atlayıp, faşist ilan ettikleri Türkiye Cumhuriyeti'ni suçlamazlar mı?
Hem de nasıl!
* * *
PEKİ aynı şey İsviçre için söylense...
Yok canım, hiç İsviçre gibi demokratik bir ülke böyle şey yapar mı?
Yapar, yapar, hem de bal gibi yapar...
Son günlerde ortaya çıkarılan belgeler, İsviçre'nin, Nazi Almanyasının emanetçiliğini yaptığını ortaya koyuyor. Naziler, belki de dünyanın en büyük soygununu yapmış, işgal ettikleri ülkelerin altınlarıyla birlikte fırınladıkları Yahudi ve Çingenelerin altın dişlerini ve nikah yüzüklerini İsviçre bankalarına
"emaneten" yatırmış, tabii bankalarla işbirliği yaparak...
İsviçre bankaları bu altınları gizli tutmuş, ancak bir gece bekçisi imha edebilmek için bırakılan belgeleri bulunca, emanetçilik ortaya çıkmış.
Şimdi, gözler, 2. Cihan Savaşı'nın tarafsızlığını koruyan diğer ülkelerinde, İsveç, İspanya, Portekiz, İrlanda ve belki de Türkiye...
Acaba bunlar da Almanların soyduğu ülke ve insanların altınlarını
"emaneten" sakladılar mı? Onlar belli değil ama İsviçre suçüstü yakalanmış...
* * *
HA bir de 1933 ile 1945 yılları arasında İsviçre bankalarında açılmış gizli Yahudi hesapları var, bunlar ne olacak?
Güneş Karabuda (Yeni Yüzyıl, 12. 11. 1997) şöyle diyor:
"Gizli Yahudi hesaplarının bugünkü gerçek sahiplerine verilebilmesi için, ilgili aile fertlerinin Nazi ölüm kamplarında yanıp kül olduklarına dair ölüm ilmühaberi getirmeleri gerekiyor!!!"
Bunun tercümesi, İsviçre bankalarının, Yahudi paralarının üzerine yattıklarıdır.
Yazara EmailH.Pulur@milliyet.com.tr