Sabah Marmaray durağında orta yaşın üzerindeki bir bey, bir delikanlıya eliyle, kulağındaki

kulaklığı çıkarmasını işaret etti.

Dedim ki, “Nihayet biri tepki verecek!” Dip dibe yapmak zorunda kaldığımız yolculukta sonuna kadar açmıyorlar mı o müziğin sesini, aklımı kaybedecek gibi oluyorum. Bım bım, dım dım! Oturt beni bir tabureye, üzerime damla damla su dökerek Çin işkencesi yap daha iyi!

Gerçi istasyonlarda, “Lütfen müzik aletinizin sesini başkalarını rahatsız etmeyecek şekilde ayarlayınız” uyarısı yapılıyor ama duyan - uygulayan kim?

Haberin Devamı

Delikanlı, kulaklığı çıkarıp dik dik baktı adamın suratına. Adam dedi ki, “Bak daha çok gençsin, öğrenebilirsin, o yüzden söylüyorum. Eğer yol istiyorsan, bunu insanların omuzuna vurarak değil, ‘yol verir misiniz, müsaade eder misiniz’ gibi cümlelerle konuşarak yapmalısın.”

Mahcubiyet de yok

Delikanlının bu sahnede, “Çok özür dilerim, haklısınız” filan deyip az biraz da mahcup olması gerekir değil mi? Ailenden bunca yıl alamadığın terbiyeyi sokaktaki birinden almak zorunda kalırsan hafiften kızarırsın çünkü.

Ama nerede... Genç adam, dalga geçer gibi bir yanıtla mevzuyu kapattı.

Türkiye’nin neresinde yaşıyor olursanız olun bir şekilde toplu taşımayı kullanıyoruz. Kullanıyoruz da bunu kullanmanın kuralları olduğunu biliyor muyuz? Ya da biliyorsak da bilmeyenlere öğretmeyi (tıpkı bu sabahki bey gibi) bir sosyal sorumluluk olarak görüyor muyuz? Bırak toplu taşımayı kullanmayı topluluk içinde yaşamayı bile öğrenememiş insanlardan başladığımızda her şey zor ama pes etmek yok!

Yapılacaklar çok basit aslında...

Mini bir kılavuz

Sol tarafta yürüyenler yoluna devam edebilsin diye yürüyen merdivenlerde sağda duruyoruz. Ve soldan yürüyenlere “Bu zaten yürüyen merdiven ne diye yürüyorsun” bakışı atmıyoruz. Oflamıyoruz poflamıyoruz.

İnsanları iterek kendimize yol açmıyoruz. Neticede ahırdan çıkan koyunlar değil, sırasını beklemeyi bilen insanlarız.

Sıra demişken, sıraya girmeyi, araca sırayla binmeyi ve sırayla inmeyi öğreniyoruz.

Önce ‘inenler’ kardeşim, önce ‘binenler’ değil! Birileri inecek ki birileri binecek, değil mi?

Haberin Devamı

Araçlardan birileri inerken tam karşılarında kazık gibi durmuyoruz. Kapının sağ ya da solunda durarak onlara yol veriyoruz.

Müzik ruhun gıdası fakat bizim ruhumuzun. O halde sadece kendi duyabileceğimiz sınırda açıyoruz müzik aletimizin sesini.

Erkeksek bacaklarımızı ayırarak değil, kapatarak oturuyoruz.

Bilet bile alınmayacak yaştaki çocuklarımızı o kalabalık saatlerde yanımıza oturtmuyor, kucağımıza alıyoruz.

Çocuklarımızın ayakkabılarıyla koltuklara basmasına izin vermiyoruz.

Yaşlılara, hastalara, engellilere, hamilelere ve çocuklulara mutlaka yer veriyoruz.

Kalabalık içine girmeden önce mutlaka yıkanıyoruz. Eğer ter kokma potansiyeli olan işlerde çalışıyorsak ya da bünyemiz buna yatkınsa, ıslak mendil gibi çok basit çözümlerle önlem alıyoruz.

Hastalık gibi acil bir durumumuz yok ise zinhar telefonda konuşmuyoruz. Konuşmak zorunda kalıyorsak bunu sadece telefonunun diğer ucundakinin duyabileceği ses tonuyla yapıyoruz.

Aslında çok basit kurallar

Haberin Devamı

Herkesin uygulayabileceği çok basit kurallar değil mi? Ee neden uygulamıyoruz? Çünkü saygısızız, görgüsüzüz ve İlber Ortaylı’nın söylediği kadar cahiliz...

Elimizde cep telefonu ya bağıra çağıra boş konuşarak, ya bangır bangır müzik dinleyerek ya da oyun oynayarak geçiriyoruz yolculuktaki vaktimizi. Halbuki azıcık okusak? Az biraz başka dünyaların, başka hayatların farkına varsak?

Romanya’nın Kaloşvar kentinde eğer toplu taşıma aracında kitap okuyorsanız, yolculuğunuzu bedava yapabiliyormuşsunuz. Bir belediyenin vatandaşına - günün sonunda da memleketine- yapabileceği en büyük iyilik... Bundan daha özendirici kampanya mı olur?