Yazarlar İsmet Paşa'nın niyeti

İsmet Paşa'nın niyeti

30.10.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

İsmet Paşa'nın niyeti

İsmet Paşanın niyeti

       75 yıllık Cumhuriyet sürecinde demokrasi yoluna kesin olarak girişimiz 1945'tedir. Yani bundan 53 yıl önce..
       Bu nasıl oldu?. O zamanki "tek parti yönetimi"nin "Milli Şef"i İsmet İnönü, iktidarı kaybetme riskini içeren bu kararı nasıl aldı?
       Bu konuda arada sırada tekrarlanan bir eski tez vardır. Bu defa komşu sayfadaki değerli arkadaşım Taha Akyol'un yazısında yer aldı. Özeti şudur:
       - "İnönü buna dış politika gerekleri yüzünden mecbur oldu. Bu kararı o yüzden aldı."
       Akyol, bu tezi, Prof. Ali Fuad Başgil'in görüşü olarak sütununa alıyor. Diyor ki:
       "..Başgil'in belirttiğine göre, İnönü'nün demokrasiye geçiş kararını vermesinin önemli sebeplerinden biri, Türkiye'yi faşist İspanya gibi yalnızlığa sürüklenmekten korkmasıdır."
       Başgil'den şöyle bir alıntı da yapıyor:
       "İnönü, harpten sonraki İspanya Diktatörü Franco gibi (..) müttefikler tarafından terkedilme korkusuyla diktatörlükten vazgeçmiştir."
       Rahmetli Prof. Başgil değerli bir bilim adamıdır. Ama bu iddiasının hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.
       * * *
       BİR kere: 1945'in şartları içinde hangi "müttefikler", Türkiye'ye "diktatörlüğü bırakıp, demokrasiye geçmezsen seni terkederiz" diyebilirdi? Savaşın galibi olan başlıca üç müttefik vardı: ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği..
       Bunu Türkiye'ye - Stalin diktatörlüğü altındaki - Sovyetler Birliği mi diyecekti? (Sovyetler'in Türkiye'yle bir başka meselesi vardı ama o, demokrasiyle falan değil, Boğazlar'la ve sınırlarla ilgiliydi.)
       Yoksa bunu Türkiye'ye, aynı yılın içinde Yalta'da ve Postdam'da Stalin'le uzlaşmaya çalışan ABD ve İngiltere mi diyecekti?
       Bu üçünün, öteki bir kısım ülke gibi, Türkiye'den de resmen istediği şey konuyla ilgili her belgede yazılı olduğu gibi bellidir: Türkiye'nin Almanya'ya ve Japonya'ya savaş ilan etmesinden ibarettir. Eğer etmezse, Türkiye, bugünkü Birleşmiş Milletler'in kuruluş toplantısı olan San Francisco Konferansı'na katılamayacaktı.
       Türkiye de bunu, hayli geç olmakla birlikte yapmıştı. (Bu gecikmenin hikayesi uzundur ama, Türkiye için çok hayırlı olmuştur.) 1 Şubat 1945'te Almanya'yla, 1 Mart 1945'te de Japonya'yla savaş haline girmişti. Bununla, 25 Nisan'da çalışmalarına başlayan San Francisco toplantısına katılma hakkını elde etmiş, Birleşmiş Milletler'in 48 "kurucu üye"si arasına girmişti.
       Yani, uluslararası camia içinde "terkedilmek" gibi bir korkuya düşmek şöyle dursun, uluslararası ilişkileri daha da çeşitlenmişti.
       * * *
       İSPANYA, doğal olarak, o 48 ülke arasında yoktu. Ama, demokratik rejimle idare edilmediği için değil.. Savaş sırasında Almanya'yla çok yakın bir işbirliği yaptığı için.. Antikomüntern pakta girdiği için.. O zaman Alman - Rus savaşında Almanların yanına gönüllü kuvvetler gönderdiği için.. Bu yüzden müttefikler tarafından zaten her türlü diyaloğun dışında bırakılmıştı.
       Yoksa iş "diktatörlük - demokrasi" ayırımına bağlanmış olsa, o 48 ülke arasındaki bazı ülkelere bakın: Suudi Arabistan, Suriye, Irak, İran, Etiyopya, Küba, Yugoslavya, Mısır.. Onlar ve benzerleri demokratik rejimle mi yönetiliyorlardı da, o konferansın çağrılıları arasına girebilmişlerdi?
       * * *
       EVET, savaştan sonraki yıllarda Batılı müttefiklerle Sovyetler Birliği'nin arası daha da açıldı. Soğuk savaş başladı. "Demokrasi" sözünün değeri arttı. Ama işin esası değişmedi. Büyük devletlerle diğer devletler arasındaki ilişkileri, rejim meseleleri değil, çıkar ilişkileri belirliyordu.
       İspanya'nın - Almanlarla yaptığı işbirliği yüzünden geçirdiği yalnızlık dönemi de fazla uzun sürmedi. Soğuk savaşın başlamasıyla birlikte ABD'nin İspanya topraklarında üslere ihtiyacı oldu. Franco'yla bir üs anlaşması yapıp, "geçmiş"i unuttu. İspanya'nın yalnızlığı bitti. Önce UNESCO'ya, sonra Birleşmiş Milletler'e alındı. Turizminde büyük bir sıçrama yapıp, gelirlerini artırdı. Franco da, rejimine önemli bir yumuşama getirmeye ihtiyaç duymadan iktidarda kalmaya devam etti.. 1970'lere kadar.. (Ölümü 1975'tedir).
       * * *
       KALDI ki, o dönemde bir de Portekiz'in Salazar'ı vardı. O da, daha değişik bir sistemle 1928'den beri tam bir diktatördü. Ama onun topraklarının da stratejik önemi vardı. ABD ve İngiltere onu o "diktatörlük" rejimiyle birlikte NATO'ya - hem de kurucu üye olarak - almakta tereddüt etmedi. Salazar da, "NATO üyesi" Portekiz'i bildiği gibi yönetmeye 1968'e kadar devam etti.
       * * *
       1945 yılındaki İsmet Paşa devletlerarası ilişkilerin bu niteliğini göremeyecek kadar kısa görüşlü müydü ki, "tek partiden çok partiye geçiş" kararını "yoksa müttefikler tarafından terkediliriz" "korku"suyla almış olsun?. Altı yıllık dünya savaşı süresince Türkiye'yi savaş dışı tutma politikasını büyük bir başarıyla yürütmüş olan İsmet Paşa?.
       Taha Akyol, Prof. Başgil'in iddiasına dayanak olarak Faik Ahmet Barutçu'nun anılarındaki bir cümleyi almış. Barutçu, CHP'nin o zamanki yönetiminde yeri olan ünlü bir politikacı.
       Akyol "işte 1948'de İnönü'nün arkadaşlarına yaptığı konuşmalardan bir cümle" diyerek şu alıntıyı yapıyor:
       "Bugünkü rejim, dışardaki bugünkü saygınlığımızın nedenidir. Franco'nun durumunu düşünün. (Anılar, sf. 385)"
       Evet, 1948 yılı.. Franco'nun gaçici yalnızlık dönemi daha bitmemiş. Anlaşılıyor ki İnönü buna işaret edip, Türkiye'de başlayan demokratik gelişmeye pay çıkarmış. Ama bu iki cümleyle Başgil'in "korktu da ondan yaptı" tezi doğrulanmış olur mu? O iki cümle "Saygınlık kazanmak istedi de, ondan yaptı" diye yorumlanmaya daha da müsaittir.
       Kaldı ki, sadece bu iki cümlenin yorumuyla uğraşmaya gerek yok. Faik Ahmet Barutçu'nun anı kitabında, İnönü'nün demokratikleşmeyle ilgili sözleri o iki cümleden ibaret değil. Bilmiyorum, Taha Akyol, 385'inci sayfadaki o cümleleri alırken, kitabın başka sayfalarına da göz atma fırsatını buldu mu? Mesela 285'inci sayfasına.. Gene Barutçu'yla birlikte başkalarını da çağırdığı bir toplantıda aynı konuda uzun uzun konuşuyor İnönü. Biz bugün sadece bir iki noktasını verelim:
       "Demokratik yönetim insanlık yönetimidir. Biz bu yönetimi bütün çizgileriyle geliştireceğiz (..) Cumhuriyet döneminde Terakkiperver Fırkası'nı bizim arkadaşlarımız kurdu. Şeyh Sait isyanı bizi korkuttuğu için yeni olan devrimi koruma kaygısıyla bu partiyi kapattık. Ama bu iyi bir şey olmamıştır.. (1930'da) Serbest Fırka kuruldu (..). Her ne pahasına olursa olsun koruyacaktık ve ilerici partiyi yaratacaktık.."
       Yarın daha da geniş olarak ele alacağımız bu sözler, İnönü'nün "niyet"i konusunda "yakıştırma"lar yaparken daha da dikkatli olmayı gerektiriyor.
       Özetle: Cumhuriyetimizin "demokrasi" aşamasına geçişini değerlendirirken, "objektif şartlar"ı göz önünde tutmayı ve "somut veri"lere dayanmayı ihmal etmemeliyiz.




Yazara E-Posta: A.Oymen@milliyet.com.tr