AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Başbakan Erdoğan kabinesinin üzerindeki mesai yükü en az olan üyesi.
Eşyanın tabiatı gereği böyle; çünkü Türkiye ile AB arasında fiiliyatta işleyen bir müzakere süreci mevcut bulunmadığı için Bağış’ın da başmüzakerecilik misyonunu bihakkın ifa etmesinin zemini yok.
Müzakereler yoksa geriye kalıyor siyasi ilişkiler... Onunla meşgul olan zaten Dışişleri Bakanı Davutoğlu.
Bu işlevsizlik ve atıl olma hali nedeniyle kimse Bağış’ı suçlayamaz. Kendisini kuşatan menfi şartlar ondan önce oluşmuştur.
Dolayısıyla Sayın Bağış’a, küçük teşkilatının idare-i maslahatına ayırdığının ötesinde bir hayli boş zaman kaldığını varsaymak mümkün.
Bağış da boş zamanını, bol bol konuşarak ve konuşacağı yerlere seyahat ederek dolduruyor.
Kürsüden veya ayaküstü her fırsatta ve her yerde çok konuşmak ve bu şekilde medyaya demeç haberi olmak, Türk politikacılarının şahane numarasıdır. Lakin küçümsemek ne haddimize, vaziyet idaresi için değil, ciddiye alınıp hakkı verilerek yapılması icap eden önemli bir halkla ilişkiler faaliyetidir bu.
Hakkını vermek için de konuşmadan önce düşünmek lazımdır, değil mi?
Sayın Bağış’ın konuşmak kadar düşünmek için de bol vakti var; tekrar edelim. Mamafih son olarak, Zürih’te “Ben diyorum ki 1915 olayları soykırım değildir. Gelsinler beni tutuklasınlar” şeklindeki demeci ve akabinde İsviçre savcısının kendisi hakkında ön soruşturma başlatması olayında görüldüğü kadarıyla, konuşmadan önce düşünmeye yeterince zaman ayırmamış...
Ama önce şunu kayda geçirmek gerekiyor: Hafıza yasalarının konusu olan cürümleri inkâr etmenin cezalandırılması, özü itibarı ile ifade özgürlüğünü sınırlar niteliktedir.
İsviçre’de ise 1993’te yapılıp 2 yıl sonra yürürlüğe giren değişiklik sonucu ceza yasası, “bir soykırımı ya da insanlığa karşı işlenmiş bir suçu inkâr edenlerin, kaba bir üslupla küçümseyenlerin ya da haklı göstermeye çalışanların”, üç yıla kadar hapsini ya da para cezasına çarptırılmasını öngörüyor.
Yasanın ilgili 261’inci maddesinde soykırım kurbanlarının kimliğine atıfta bulunulmuyor. Zürih Savcısı’na Bağış hakkında işlem başlatma mesnedini sağlayan düzenleme, 261’nci maddenin yanı sıra İsviçre Parlamentosu’nun 2003’te Ermeni soykırımını tanımış olması.
Şimdi devam edelim: AB Bakanı, doğru bildiğini istediği biçim ve içerikte, dilediği yerde ve zamanda elbette söyleyecektir. Fakat Sayın Bakan bu hakkını Ermeni soykırımı bahsinde yanlış biçimde, yanlış yerde ve yanlış zamanda kullanmıştır.
Kendisi TC Hükümeti’nin üyesidir. 40 yıldır bu ülkeyi meşgul eden Ermeni soykırımı tartışmasının Türk hükümeti yetkililerini artık erişmekle memur kıldığı entelektüel seviye Sayın Bakan’ınkinden daha yüksek olmalıdır diye düşünüyorum.
Türkiye’yi yönetenler Bağış gibi 40 yıldır “Soykırım olmadı” diyorlar. İyi de, o zaman ne olduğunu bulgu ve belgelerinizle bir açıklayın; alternatif tezinizle öne çıkın. Mesela, “Soykırım değil, etnik temizlik oldu; çünkü...” demek gibi.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu nüfusunun yüzde 30’unu oluşturan en az 1 milyon Ermeni’ye olan nedir? Bu sorunun üzerine daha ne kadar yatacaksınız?
Avrupa ve Batı kamuoyunun “tarihsel bir olgu” addettiği Ermeni soykırımı hakkında “Yoktur” deyip nedenini açıklamakta kifayetsiz kalmak, kaba inkârcılık olarak görülüyor ve Türkiye’ye yönelik tepkiyi daha da büyütüyor.
Üzerine bir de “Sıkıysa tutuklayın” minvalli meydan okumak, Türkiye’deki milliyetçi kamuoyunda Bağış’ın primini artırsa da, popülist olmasının ötesinde başlı başına provokatif bir tutum.
Hele Fransa’da Anayasa Konseyi’nin inkâr yasasını Fransız Anayasası’na uygunluğu açısından incelediği bir sırada... Sayın Bağış, bu kışkırtıcı demeci vermek için Konsey’in kararını açıklamasını, yani şubat sonunu bekleyemez miydi?
AB Bakanı, İsviçre’de inkâr yasasına muhalefetten hakkında işlem yapılan üçüncü ünlü Türk oldu. Ondan öncekiler şimdi Ergenekon’dan tutuklu olan Doğu Perinçek ile Türk Tarih Kurumu’nun eski başkanı Yusuf Halaçoğlu idi.
İşçi Partisi lideri Perinçek ve şimdi MHP Milletvekili olan Halaçoğlu, kökleri 1915’in müsebbibi İttihatçılığa giden geniş bir aşırı milliyetçi zihniyet ailesinde uzak akrabadırlar.
Egemen Bağış, “Soykırım yok, tutuklayın da görelim” basitliğinde, Perinçek ve Halaçoğlu’yla aynı algı boyutuna adını yazdırdı. Ve bu, AKP’nin Kemalist Cumhuriyet’e karşı anti-İttihatçılık üzerinden yeni bir ideolojik cephe açtığı sırada, pek manidar bir “siyasi hata” oldu.