Yazarlar Küba başının çaresine bakıyor...

Küba başının çaresine bakıyor...

22.05.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Küba başının çaresine bakıyor...

Küba başının çaresine bakıyor...

Nilgün Cerrahoğlu
HAVANA


ALTI ay önce Roma'daki görüşmemizde şöyle demişti Fidel Castro:
"Ekonomik açılımdan yanayız. Ama kapitalist olmak istemiyoruz. Küba'da biz kapitalizme geri dönmeyeceğiz..."
Bu sözlerin ne anlama geldiğini Havana'da anladım.
Küba'da halk arasında kullanılan sihirli bir sözcük var: "Resolver!" "Başının çaresine bakmakla" eşanlama geliyor.
Ortalama bir Kübalının ayda üç kilo pirinç, üç kilo şeker, yarım kilo fasulye, 250 gr. bezelye, bir kilo patates, sabah kahvaltısı için günde bir sandviç ekmeği, yarım kilo balık, iki biftek (tavuk ya da sosis), bir paket makarna, bir miktar mevsimlik sebze ve meyve, biraz yakıt, bir şişe rum, birkaç şişe bira, altı paket sigara, iki puro, dört kutu kibrit ve bir tüp diş macunu hakkı var. Çocuklar 7 yaşına kadar ayrıca günde bir litre süt ve yumurta tahsisinden yararlanıyor. Bunlar karneyle sağlanıyor. Bunun dışındaki her şey için, herkes, sürekli "başının çaresine bakıyor!"
Küba ekonomisini besleyen Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla, adada "başının çaresine" bakmak zorunda kalan ilk kişi, Castro olmuş. "Ekonomik açılım" dediği süreç böyle başlamış. "Kapitalist" kelimesi hala tabu da olsa, "ekonomik açılım", gerçekte bal gibi "kapitalist açılım" anlamına geliyor. Ve Çin gibi, siyasi liberalizasyonu sonraya erteleyen bir ekonomik liberalizasyonu içeriyor.
"Açılımın" ilk dönemecini, 67. doğum gününde (13 Ağustos 1993) ilan etmiş Fidel Castro. Doğum gününde imzaladığı bir sürpriz kararname ile, "dolar"ın serbest dolaşımını yasallaştırmış. Ne olduysa da, sonra olmuş zaten. Pek az Kübalının erişebildiği bir lüks olsa da, ada halkı artık özgürce dolar sahibi olabiliyor, dolarla alışveriş edebiliyor ve dolarla hesap açabiliyor. Bu da otomatik olarak, "özgür teşebbüse" yeşil ışık yakmakla eşanlama geliyor.
11 milyon nüfuslu adada, devletten aldığı maaşla değil de, "küçük teşebbüsle" yaşayan Kübalı sayısı 200 bin civarında. Özellikle Havana'da "özel girişim" çok yaygın. Küçük bir restoran işletmek, "kafe" açmak, elektrik aletleri ya da lastik tamirciliği yapmak, taksi işletmek, pazarlarda artizanal eşya, hayvan satmak, manavlık yapmak ya da evde dondurma satmak serbest. Vergiden ve bürokrasi akrobasisinden kaçmak amacıyla bu işleri "ruhsatsız" ve kaçak olarak yapan Kübalıların sayısı her geçen gün artıyor.
Mühendisliği bırakıp, memuriyet yıllarında devletten aldığı köhne "Lada"sıyla "kaçak" şoförlük yapan Juan, "Aldığım 300 peso maaş (yaklaşık 15 dolar) ve karne ile geçinmem söz konusu değildi" diyor. "Altı yaşında bir kızım var. Gelecek yıl süt hakkını kesecekler. Ona bundan böyle süt içemeyeceğini nasıl söyleyebilirim? Ne yapıp edip temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundayım. Durumumuz içler acısı. Amerikan ambargosu ve '90 sonrasında kesilen Sovyet yardımı bizi resmen aç bıraktı. Karın doyurmak başlıbaşına mücadele. Giyecek sorun değil. Ama yiyecek, ilaç ve sabun yok. Yıkanmak bile lüks oldu. Her şey dolarla satılıyor. Fiyatlar öylesine fahiş ki, dolarla satış yapan dükkanlardan içeri adım atamıyoruz..."
Turizm, dünyanın en baştan çıkarıcı kentlerinden biri olan Havana'nın çehresini baştan aşağı değiştirmiş oysa. Küba başkenti turist kaynıyor. 1 milyon turist ekonomiye yılda 1.5 milyar dolar döviz bırakıyor. Ama bu turizm bereketi, "Nataşalar" dışında, sokaktaki adamın yaşamında henüz bir refah sıçraması yaratamıyor.
Can Dündar'la birlikte, "Il Cappucino" terasında yediğimiz bir öğlen yemeği boğazımıza diziliyor örneğin. Kahvenin yanında karargah kurup, turistleri seyreden kimi Kübalı tabağımızdaki karidesleri istiyor, kimi bir bardak bira, kimi sabun, kimi kalem, kimi de doğrudan doğruya dolar dileniyor.
"Mojito"lu, "Daiquiri"li sosyalizmin, tropikal Marksizmin vardığı son durak bu. Gerçek şu ki, "devrim" yavaş yavaş yaşlı Fidel'in elinden kayıp gidiyor.
Can'la deniz kenarında, "Malecon"da yürüyoruz sonra bir süre. Badanaları, rüzgar ve tuzlu su tarafından kemirilen koloniyal evlerin sütunları arasında geçmişe dalıyoruz. Kordonboyundaki bu ölesiye güzel evler bile artık renkleri uçmuş eski bir düş gibi duruyor!

Yazara Email cerrahoglu@milliyet.com.tr

Yazarlar