Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Geçtiğimiz günlerde yine bir kış klasiği vardı. Evet, tabii ki kar! İnsan direksiyon başındayken öyle bir sürücülük sınavı veriyor ki sormayın. Eh, sormanıza da gerek yok... Çünkü anlatılan, aslında sizin hikayeniz

Yaklaşık 28 yıldır ehliyet sahibiyim. Arsalarda filan kullanmışlığımı da sayarsak, sürücü koltuğuna “gerçek” sürücü olarak oturmaya başlayalı kabaca 35 yıl filan olmuştur sanırım. Aslında daha eskisi de var ancak o dönemde otomobilin direksiyonuna oturup direksiyonu olduğu yerde çevirmek ve ağzımdan “Vuuuuutttt” diye motor sesi çıkarmaktan ibaretti sürücülüğüm. Bir de sanki büyük iş başarmış edasıyla ikide bir otomobilden inip kapıları kilitlerdim ki “Havan kime güzelim?” diye sorsalar verecek cevabım yoktu!
Geçtiğimiz günlerde kar yağışının yoğun olduğu bir gecede otomobille
yola çıktığımda, işte aynen bunlar geçti gözümün önünden. Üstelik tüm bu “eşsiz” sürücülük kariyerime ve aldığım onca farklı eğitime rağmen, otomobile ulaşana kadar geçen sürede üç kez düşme tehlikesi atlatmış, kalan mesafeyi “altına doldurmuş çocuklar gibi” yürüyerek tamamlamayı başarmıştım.
Hoş bunu, yıllar önce dondurulmuş bir gölün üzerinde bize eğitim veren kişi de söylemişti: Burada otomobil kullanmak, yürümekten daha kolay!

Bu işin havası olmaz!
Öyle de olmuştu. En son, bir elim otomobilin kapı kolundayken bile yerlerde süründüğümü hatırlıyorum. Allah’tan durum bu kadar vahim değildi şimdi. En azından donmuş göl yerine, “donmak üzere olan kaldırım” vardı! Ve itiraf etmeliyim ki, ticari araçların yanında otomobillere de kış lastiği takılması gerektiğini onlarca kez yazan ben, kış şartlarına uygun “hamur” ve “bileşen”lere sahip olmayan ayakkabılarla yoldaydım!
“Kullandığım araçta kış lastiği var nasılsa” türküsüyle gecenin bir vakti yollara düştüm. İlk kilometreler kesinlikle kusursuzdu. Radyoyu kapatıp dilime yapışan Nilüfer’in o meşhur şarkısını, “benim bile tahammülde zorlandığım” muhteşem sesimle mırıldanmaya başlamıştım: Hiiieeeer yeeerrde kar varrr! Kalbim senin bu gece...
Şarkının ilk bölümünde bir sakatlık yoktu. Ancak kar da fena halde bastırmaya başlamış, geçtiğim yolların bir bölümüne “tuzcu” uğramamıştı bile. Durmuş olduğum ışıklardan kalkar kalkmaz, şarkının o zorlayıcı ikinci bölümünün sözlerinin gerçekliği “bir tokat gibi patladı” beynime... “Yürümek karda zorduuurrr...”
Az önce önümde olan ve ok gibi fırlayıp ardından yola lastikleriyle adeta isimlerini kazımaya çalışan araçları görünce irkildim. “Artistik patinaj” şampiyonasının finalleri nedeniyle otobüs durağı cebine girmiştim ve “puanlama”ya başlayabilirdim! O an bir kez daha anladım ki karlı ve kaygan bir yolda kullandığınız otomobilin kaç yüz beygir olduğu, fiyatı ya da modelinin pek önemi yok! Altınızda “dört mevsim” lastikli bir Porsche Cayman ile de, “zavallı”, kış lastikli ya da “zincirli” Fiat Albea ile de “kahraman” hatta “yakışıklı” olabilirsiniz! Bu kadar da net yani...

Dört kusurlu hareket!
Elbette burada “ileri sürüş teknikleri uzmanı abi” olarak ahkam kesecek değilim. Ancak karlı ve kaygan yolda “dört kusurlu hareket”i yapmamak menfaatiniz icabıdır.
Bir kere aracınızda kış lastiği olması gerekiyor, bunun “istisnası” yok. Çünkü yazın kullandığınız lastiklerin ne dişleri ne de hamurları karlı yollara uygun.
İkincisi, aracınız bir kere patinaj yapmaya başladı mı, gaza daha fazla basmanın bir anlamı yok! Sadece iyi görüntü verir, dansöz edasıyla otomobilinizi bir sağa, bir sola kaydırıp durursunuz, hepsi bu. Karda (hatta çamurda) birinci viteste gaza fazla basmak yerine, ikinci vitesle kalkmayı denemek daha avantaj sağlıyor, kesin bilgi!
Üçüncüsü, “sert hareketler” yapmak, sizi çocukluğunuza, yani lunaparkta çarpışan araba kullandığınız günlere götürebilir. Anılar iyidir ama karlı yollarda değil. Çünkü sert fren ve sert direksiyon hareketi sizi kurtarmaz. ABS varsa bir derece ama yoksa, frene “hafif” basmak daha avantajlı. Şayet araç sert frene bastığınız için kaymaya başlayıp anlamsız şekilde yanlama eğilimindeyse, arada freni bırakın, kendisini toparlasın zavallı. Frenden ayağınızı çektiğinizde, direksiyonu hafiften gitmek istediğiniz yöne çevirmeyi ve aracı düz hale getirmeyi de unutmayın ki sakatlık olmasın.
Ve tabii ki kuru havalardaki alışkanlıkları çöpe atın. Hızlı gitmek, öndeki aracı yakından takip etmek gibi şeyler “cııssss” türünden. Bunu hep unutuyoruz maalesef!

Haberin Devamı

Her yerde kar var

Haberin Devamı

HAFTANIN GÜZELİ

Haberin Devamı

Arkadaş bu neyin kafası?

Bunca yıllık otomotiv editörüyüm, doğma-büyüme “otomobil hastasıyım” ama bu fotoğraftaki aracın ne olduğunu halen çözebilmiş değilim. Elbette çok fikir yürüttüm, bir dolu internet sayfası taradım, nafile! Sadece önünde bulunan Mercedes radyatör ızgarasının ve yanında bulunan “H” harfi eksik “yundai” yazısı haricinde tanıdık bir unsura rastlamak imkansız. Sonuçta, bu kamyonetin sahibinin de ne yaptığını pek bildiğini sanmıyorum. Ya da kendisi “dışavurumcu” bir sanatçı da ben sanattan anlamıyorum! Neyin “kafası” ise artık! Hayatına bir kamyonet olarak başlayan, ardından Mercedes “makyajı” yapılan araç, görüldüğü kadarıyla bir süre sonra “panzer” ya da “tank” haline dönüştürülmeye çalışılıp “askercilik” oyununa malzeme olmuş. Ancak sahibi ve arkadaşları bundan da sıkılmış olacak ki bu zavallı, bahçe köşelerinde “Kederin 50 Tonu”nu yaşamaya başlamış... Ne diyelim, Allah kurtarsın!