Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kim ne derse desin aldırmayın.. Anayasa Mahkemesi kararının ince ayrıntılarına bakın tamamen hukuki..
Niye mi?
Anayasa Mahkemesi ve HSYK için getirilen seçim sistemi tamamen hinlik ve cinlik içeriyordu..
Onlarca kez yazdım..
Yedi kişi mi seçilecek, herkes sadece bir adaya oy verecekti.. Peki geri kalan altı adayı kim seçecek?
Ona sen karışma deniliyordu.
Deniyordu ama denilen demokrasiye aykırıydı..
Dünyada örneği yoktu..
Katakulli kokuyordu.. İşte Anayasa Mahkemesi sadece ama sadece bu ibareyi iptal etti..
*
Biliyorum çok şey söylenecek, Anayasa Mahkemesi haddini aştı falan denecek.. İçeriğe girdi diye kızılacak..
İnanmayın..
Anayasa Mahkemesi demokrasiyi korudu..
İşin aslı astarı budur..
Memleket normale girmiştir...

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı teyit etti 12 Eylül faşizminin simgesi YÖK’tür..
Bu anayasanın kötü bir anayasa olduğu.. 12 Eylül felsefesiyle yazıldığı.. Vesayet rejimini getirdiği.. Toplumu tepeden kurgulamayı hedeflediği yönünde hemfikiriz değil mi?
Kimsenin itirazı yok..
Herkes 12 Eylül Anayasası değişsin diyor..
*
Anlaşamadığımız noktaya gelelim..
Kimilerine göre anayasa değişikliği ile 12 Eylül Anayasası tarihe gömülüyor..
Kimilerine göre de tam tersi 12 Eylül felsefesi pekiştiriliyor.. Vesayetçi yönetim anlayışı güçlendiriliyor..
12 Eylül ruhuna el sürülmüyor..
Anayasa Mahkemesi’nin dün verdiği kararın bununla ilgisi yok..
Yok çünkü zaten anayasa değişikliğinin 12 Eylül’ün vesayetçi anlayışıyla ilgisi yok.. Olsaydı işe YÖK’le başlarlardı..
Çünkü YÖK simgedir..
12 Eylül’ün simgesidir.. Üniversiteleri merkezden dizayn etmenin, yönetmenin, yönlendirmenin, kalıba sokmanın simgesidir..
*
Dün Cumhurbaşkanı’nın basın toplantısını izlerken çok mutlu oldum.. Cumhurbaşkanı Gül de benim gibi düşünüyormuş..
Giresun Üniversitesi’ndeki saçmalık soruldu..
(Geçen gün yazmıştım, hatırladınız mı? YÖK en çok oy alan iki profesörün üzerini çizdi, iki oy.. Evet evet sadece iki oy alanı rektör adayı olarak listeye koydu ya.. İşte o mesele)
Cumhurbaşkanı Gül bu anlayışı eleştirdi.. 12 Eylül’ün ürünü dedi.. Hemen değişmesi gerektiğini söyledi..
İktidara..
12 Eylül Anayasası değişiyor nutku atanlara..
Duyurulur..
*
YÖK durduğu sürece 12 Eylül felsefesi yaşıyor demektir.. Sadece YÖK değil tabii ki.. Seçimde uygulanan yüzde 10 barajı da 12 Eylül ürünüdür, 12 Eylül felsefesinin hâlâ kabul görmesi demektir..

Haberin Devamı

Blucinle piknikten evde çay içmeye..
Açıyorum televizyonları sabah akşam tartışılıyor..
Erdoğan’la Kılıçdaroğlu buluşacak mı, buluşamayacak mı?
Gerçi buluşsalar ne olur.. İkisi de samimi iradelerini ortaya koymayacaklarına göre.. Buluşma sadece fotoğraf karesi olacaktır..
O bile önemli mi?
Buluşsunlar o zaman..
Nerede?
Tartışma bu..
Meclis Başkanı dün öyle bir öneri yaptı ki beni yıllar öncesine götürdü.. Dedi ki; birbirlerinin evine gitsinler, ziyaret etsinler..
Çay sohbeti, kahve muhabbeti..
Birbirlerini tanıma vesilesi, anlama vesilesi, samimi olma vesilesi..
Güzel tabii..
*
Aklına ne geldi diyeceksiniz..
Deniz Baykal’ın Mesut Yılmaz için söylediği..
Blucinlerimizi çeker pikniğe gideriz sözü.. Hatırlıyorum, Baykal’ı eleştirdik, magazinleştirdiğini iddia ettik, siyasete yakışmıyor falan dedik..
Meğer ne önemli talepmiş, ne ileri bir adımmış..
Kabul!. Anlayamamışız..
O gün..
Baykal ile Yılmaz blucinlerini çekip, eşlerini yanına alıp Gölbaşı’nda pikniğe gitseydi çok farklı bir Türkiye’de yaşıyor olurduk..
*
Sonuç; evde çay da önemli..

Haberin Devamı

O BİZİM SÜNEPE!..
Daha önce anlatmıştı dün nedense birden aklıma geldi.. Star Haber Müdürü Mustafa Sağlamer’i aradım; ağabey bana anlattığın o anını yazar mısın dedim..
Kırmadı yazdı..
Sağlamer’in kaleminden..
*
2007 Temmuzu. Meslektaşım ve eski çalışma arkadaşım olan bir milletvekili İstanbul’a gelmiş.
TBMM’nin Balmumcu’daki sosyal tesislerinde kalıyor.
Telefonlaştık, “Görüşelim, halleşelim” dedik ve ertesi sabah kaldığı yerde kahvaltıda buluştuk.
Dereden tepeden konuşurken, adamın biri açık büfeye yanaşıp tabağına biraz zeytin, peynir, domates koydu ve kuytu bir köşeye geçti.
Gözüm ısırıyordu ama adının ne olduğunu çıkaramıyordum.
Sırtı masaya dönük olan arkadaşa, “Şu adamın adı Kemal’di ama soyadını unuttum” deyince dönüp baktı.
“Ha, o mu? Boş ver yahu, sünepenin teki. Kılıçdaroğlu. Ne işe yaradığını bilen yok.”
“Hah” dedim, “Kılıçdaroğlu...”
Salı günü grup toplantısında baktım ki aynı arkadaş, Gandi’yle öpüşüp koklaşarak CHP’ye geçiyor.
Ne diyelim; vatana-millete hayırlı, uğurlu olsun.