Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Mayıs ayı başlarıydı.. Ortada daha Gezi Parkı eylemleri yoktu.. Büyük ihtimalle yerel seçimle genel seçim bir arada olacak demiştim..
Dayanağım şuydu..
2014’ün Mart ayının sonunda yerel seçim, temmuz başında Cumhurbaşkanı seçimi, 2015’in Haziran’ında genel seçim var..
Türkiye kaldırmaz.. Üst üste seçim olacak diye batmaz tabii de; sıkıntı çeker.. Ekonominin ötesinde toplumsal hayat zorlanır, ilişkiler yıpranır, siyaset asabiyeleşir, sözcükler çirkinleşir..
Düşüncem şuydu..
AKP, Erdoğan’ın liderliğinde sandığa gitmek istiyorsa genel seçimi bir yere yamamak zorunda..
Ya yerel seçime yamayacak..
Ya da Cumhurbaşkanlığı’na..
*
Yerel seçimin yanına genel seçim sandığı koymaları bana daha mantıklı geliyordu, ama!.
Aması şu, iklim biraz değişti..
Anayasayı değiştiremeyen iktidar partisi, Cumhurbaşkanı seçimiyle genel seçimi birbirine yapıştırmak isteyebilir..
Niye mi?
Biliyoruz ki; iktidar Cumhurbaşkanı’nın partili olmasını istiyor.. Açıkça ifade edersek, Başbakan, Köşk’e çıkarken partisinin direksiyonunu bırakmak istemiyor..
Anayasayı değiştiremezse, fiili durum yaratılır..
*
Şöyle ki; Başbakan, Cumhurbaşkanlığı’na aday olursa başbakanlık koltuğunu bırakmak zorunda değil.. AKP Genel Başkanlığı’nı da..
İki seçim bir arada olursa meydanlara iki şapkayla çıkar..
Hem partisinin başındadır, hem Cumhurbaşkanı adayıdır..
Hem kendisi için oy ister hem partisi için..
Tayyip Erdoğan demek AKP demektir.. Bu sebeple kimse Cumhurbaşkanı sandığıyla, seçim sandığını ayırmaz..
*
Diyelim ki başardı..
Kendi Cumhurbaşkanı oldu partisi de iktidar..
Başbakan kim olacak? Kim belirleyecek..
Tabii ki Erdoğan..
Alın size; Anayasal olmasa bile fiilen partili cumhurbaşkanı hali!.. Fiilen yarı başkanlık durumu!..
Bu senaryonun riski yok mu?
Var..
Yerel seçimde umduğunu bulamamak.. Çünkü toparlamaya zaman yok..
O zaman iktidar için martta çifte sandık daha mantıklı.. Gerçi, barış süreci de, yeni anayasanın tıkanması da, ekonomideki gri hava da, toplumun bir kesimindeki huzursuzluk da sanki martı işaret ediyor ama!..
Çifte sandığı temmuza koymak da çok cazip!.. Baştan çıkarıcı!..
Anayasa ile yapamadığını fiilen yapmış oluyorsun..

Haberin Devamı

Mahalleye ihbar kutusu üniversiteye burs sopası

Haberin Devamı

Karşımıza her gün otoriter devletin yeni bir hamlesi çıkıyor..
Toplumu zapturapt altına alma çabaları..
Polis mahallelere ihbar kutusu koyma derdinde.. Komşu komşusunu ismini vermeden gammazlasın diye.. Herkes ayağını denk alsın diye..
Anlamı açık; mahalleye korku salmak.. Misal; tencere tava çaldın mı, ihbar kutusunun kapağı açılacak.. Sonrasını bilemem..
Gelin biz ihbar kutusuna mahallenin sopası diyelim..
*
Mahallenin sopası olur da üniversitenin olmaz mı?
Var; burs tehdidi..
Yakıcı, yıkıcı eyleme katılmayı anlarım.. Silah çekip çata pataya girmeyi de.. Yeni yönetmeliğe göre, slogan atsan bile yanıyorsun.. Gitti burs!..
Okulda mı slogan attın, yurtta mı attın, sokakta mı attın, kırda bayırda mı attın, toplulukla mı attın, münferit mi attın fark etmiyor..
Yüksek sesle haykırdın mı ayda 280 lirayı unut!.
Ben de maça giderim statta bağırırım diye heveslenmeyin.. Devlet onu da düşünmüş..
Burs yine kesiliyor..
*
Yürüyüş yapmak, duvara yazı yazmak, resim yapıp asmak, afiş falan mazallah; bursu unut!..
Başın önde, okuldan eve evden okula.. İlkokul çocuğu gibi..
Ama burası üniversite!.. Özgürlük alanı..
Değil..
O eskidendi.. Geçmiş olsun..
Meselenin özü şu; gençler Taksim’e kışla yapılmasına direndiği için ceza olarak üniversiteler kışla haline getiriliyor..

Haberin Devamı

Hep aynı numara, sıkıldık artık!..

Valla bıktık artık.. Gargaraya getirmek için yeni bir şey bulun..
İşlerine gelmeyen bir şey söyle veya cevap veremeyecekleri, savunamayacakları, hemen geçmişe gidiyorlar.. Filanca tarihte de oldu o zaman niye sesin çıkmamıştı..
Filanca dedikleri tarih de 60 yıl önce..
Gezi Parkı eylemlerinde de aynı numarayı yapmaya kalkmışlardı.. Seslerini kısmak için.. Gezicilere; 28 Şubat’ta nerdeydiniz diye parmak salladılar..
Rezil oldular tabii..
Gençler kreşteydik dedi.
*
Hele söz sahibi CHP lideri Kılıçdaroğlu’ysa atış serbest.. Ne dediğine bakmıyorlar..
Sen önce, Sabahattin Ali’nin öldürülmesinin hesabını ver diye başlıyorlar; İstiklal Mahkemeleri, Varlık Vergisi, Nazım Hikmet’in hapse atılması, İzmir suikastı, Trakya’dan Yahudilerin kovulması, akıllarına ne gelirse sıralıyorlar..
Sonra diyorlar ki;
Kılıçdaroğlu önce bunların hesabını versin!.
Komik ötesi..