Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu pazar konuşacağımız iki konu var.. Aslında çok konu var da iki temel konu diyelim..
Birincisi, 1 Mayıs..
İkincisi, Freedom House’un raporu..
İkincisinden başlayalım.. Her yıl yayınlanan rapor basın özgürlüğü açısından ülkeleri üç kategoride değerlendiriyor..
Özgür ülkeler..
Kısmen özgür ülkeler..
Özgür olmayan ülkeler..
Kısmen özgür ülkeler listesindeydik, ama bu yıl küme düştük.. Özgür olmayan ülkeler ligine indik..
Endonezya, Tanzanya, Kenya gibi ülkeler önümüzde..
Türkiye Arap ülkeleriyle beraber aynı ligde.. Pardon Çin ve Rusya da var.. Ermenistan’la Ekvator’u da unutmayalım..
*
Dışişleri Bakanı demiş ki; bu bir algı operasyonu..
Son zamanlarda Türkiye’ye yönelik eleştiriler hep bu iki sözcükle savuşturulmaya çalışılıyor:
Algı operasyonu..
Operasyon mu, değil mi bilemem ama Türkiye’nin algısı bu.. Çık Edirne’nin dışına Türkiye böyle görülüyor..
Sen istediğin kadar, Türk’e Türk propagandası yap..
Sen istediğin kadar, kendi medyana kendini alkışlat..
Bi şeyi değiştiremezsin..
*
Bakan, gazetecilerden raporu reddetmelerini istemiş.. Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun yaptığı gibi mi?
Hani AB ilerleme raporunu canlı yayında çöp tenekesine atmıştı ya..
Onun gibi mi?
Attı da ne değişti?
Hiç.. Sadece şov yapmış oldu..
Kime?
Bize!...
*
O da olur.. Yarın öbür gün Freedom House raporunu da çöpe atan bir gazeteci çıkar.. Çıkar çıkmasına da o rapor sadece gazetecileri ilgilendirmiyor ki..
Doktoru da, mühendisi de, bakkalı da, kasabı da, marangozu da, şoförü de, öğretmeni de, işi olanı da, işsizi de ilgilendiriyor..
Bu sadece gazetecilerin meselesi değil ki.. Basın özgürlüğü demek haber alma özgürlüğü demektir..
Basın özgür değilse.. Veya bilerek ve isteyerek iktidarın güdümüne girmişse.. İnsanlar olan bitenden haberdar olamıyor demektir..
Veya yeterince olamıyor diyelim..
Çok uzağa gitmeyin.. 17 Aralık’tan sonra iktidarcı medyada yazılan çizilenlere bakın yeter!..
*
Geçelim 1 Mayıs’a..
Bu yıl katılma arzusunda olanların, Taksim’e çıkmak isteyenlerin sayısı çok azdı..
1 Mayıs’a kitlesel bir ilgi yoktu.. Coşku yoktu..
Tabii ki özellikle İstanbul’da polisin tam saha pres yapmasının etkisi çoktu.. Taksim’i kana bulayacaklar diye insanların gözünü korkutmasının..
Örgütlü işçi sayısının giderek azaldığını.. Sendikaların eski gücünde olmadığını.. Taşeron işçilerin işten atılma korkusuyla uzak durduğunun da altını çizelim..
*
Tartışma bunun ötesinde.. 1 Mayıs’ın eski havası yoktu diyorlar..
Bunu, 30 Mart yorgunluğuna da bağlayan var.. Hep hüsran; biber gazı, tazyikli su, sonuç: ‘Sıfıra sıfır elde var sıfır’ sebebi bu diyen de.. Gezi’den sonra 1 Mayıs artık manalı değil diyen de..
Siz ne diyorsunuz?
*
Pazar günü, rahat kafayla üzerinde düşünülmesi gereken meseleler değil mi?
Dikkatinizi çekerim ikisi birbiriyle çok bağlantılı..
Basının ‘özgür’ olduğu ülkelerde toplanma, gösteri ve yürüyüş hakkı ayaklar altında değildir..
Basının ‘özgür olmadığı’ ülkelerde protesto hakkı temel haklar arasında değildir..
İyi pazarlar!