Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçenlerde gazeteci Mustafa Sağlamer ile kebapçıda buluştuk.. Maksadımız maç seyretmekti ama medyanın hallerini de konuşmadan edemedik..
Söz döndü dolaştı 40 yıldır değişmeyen haber diline geldi..
Sağlamer’in Türkçeye hâkimiyetini, doğru kullanılması için gösterdiği titizliği bilen bilir..
Aslında birlikte çalıştığı herkes bilir..
En bariz hataları toparlasana dedim.. Genç habercilere küçük bir rehber olsun..
Aşağıdaki satırlar, daha doğrusu uyarılar Sağlamer’in..

“Haberleri izlerken, okurken bazen çok kızıyorum. Hâlâ “kapalı” spor salonu diyenler var yahu. Arkadaş, sen bana dünyanın neresinde “açık” spor salonu gösterebilirsin ki.
Falanca oyuncu “inanılmaz” bir gol atmış, filanca kaleci “inanılmaz” bir kurtarış yapmış. Bu “inanılmazlar”ın ardı
arkası bir türlü gelmiyor. İyi de arkadaşlar, ara sıra da “inanılır” rövaşatalar, “inanılır” frikikler anlatsanız da, biz de hayal âleminde yaşamadığımızın farkına varsak, kıyamet mi kopar?

Ya Galatasaray’ın bugünkü Fenerbahçe maçına “bilenmesi”? Arkadaşlar, bu ne mene bir iştir? Puan mücadelesine bilenmek nasıl olur; anlatın da bilelim. Takımlar birbirini yenmeye çalışmayıp da ne yapacak ki?
Sadece mesleğe başladığımızdan bu yana bir “salvo”dur gidiyor. Vallahi bunun ne olduğunu anlamış değilim. Bildiğim tek Salvo, büyük harfle yazılıyor. O da, Star TV’de birlikte çalıştığımız sevgili Salvo Kohen.
Bir de sadece Büyükşehir Belediyespor’u ve Karabükspor’u ilgilendirmesi gereken bir terim var ki, her kulüp için kullanılıyor: Moral “depolamak”. Benim bildiğim, su ya da demir gibi maddeler depolanır.

Peki sporcuların ya da dizi oyuncularının “güzelliğine” ve “yakışıklılığına” ne diyelim? Kulakları çınlasın, dil konusunda katkılarını her zaman saygıyla andığım hocam Ahmet Cemal, “Birisine güzel derseniz, ona benzemeyene de çirkin demeniz gerekir” sözüyle ne güzel anlatmış çelişkiyi.

Bırakın medya çalışanlarını bir yana, artık profesörler bile, insanları “tane” olarak hesaplar oldu. Tıpkı armut ve soğan sayarcasına. “İki tane rektör, üç tane kadın, beş tane imam” gibi... Bir zamanlar bu kullanım, yalnızca söz edilen kişiyi küçümsemek için kullanılırdı.
Tabii son iki yılda türeyen “ayrı”yı unutmamak lazım.
Spikerlerimiz üzerine basa basa “Avrupa’nın otuz ayrı kentinde”, “Dört ayrı okulda” benzeri şeyler söylüyor sık sık. Bilmem bu “ayrı” sözcüğü onlara ne ifade ediyor? Ama hiçbir anlamı olmadığı gibi, kafa da karıştırıyor. “Sanki onlar eskiden yapışıkmış da sonradan ayrılmışlar” diye düşünebiliyor insan.

“İnsan” deyince, onu da atlamayalım. Çünkü otobüslere deve ya da öküz de biniyormuş gibi, “İçinde 20 insan olan otobüs kaza yaptı” gibi haberler de izleyebiliyor, okuyabiliyoruz.
“Kadın” gibi muhteşem bir sözcük yerine “bayan polis” diyen spiker, nedense “bay polis”i gülünç buluyor.
Hiç kuşkum yok, azınlık da olsa sözlerimizi kulakarkası etmeyenler çıkacaktır.”

Dilerim.. İyi pazarlar..