Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İzin dönüşü kafadan siyasete dalmak hoş olmazdı.. Pazar yazısı niyetine çiçek böcekle siftah yapsam, okur ne oluyor ya diyebilirdi..
Orta yol?
Hem siyaset olsun hem pazar serinliği..
En iyisi amcamın anılarından bahsetmek.. Hem kitap yazısı olur hem siyasete yumuşak bir merhaba..
Amcam Yılmaz Tezkan.. Emekli general.. Jeopolitik üzerine çok sayıda makalesi, kitabı var..
Jeopolitikten Milli Güvenliğe..
Dünden Bugüne Jeopolitik Dünya ve Türkiye..
Dalında ilk ve tek kitaplar diyebilirim.. Neyse biz dönelim anılarına..
Anıları niye mühim derseniz.. İki ihtilal, bir muhtıra yaşamış.. 1960’ta Kıbrıs’a ilk gönderilen birlikte yer almış.. Türkiye’nin en çalkantılı yıllarında ‘Karargâh’ta görev yapmış..
Şöyle söyleyeyim.. 12 Eylül’de KKK Genel Sekreteri..
27 Mayıs’tan başlayayım mı?
*
Durun durun daha önce şu notu düşeyim..
50’li yılların ortası.. Marşı; Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız diye başlayan Harbiye’ye girdiğinde okulda yarbay rütbesinde Amerikalı bir subayın ‘danışman’ sıfatıyla görev yapmasına bir anlam verememiş..
Hani derler ya..
Amerikasız darbe olmaz.. Veya her darbenin altında Amerikalı subaylar vardır diye.. Uydurma bi laf değil..
Son örnek Mısır darbesi..
Artık sadece Amerikalı askeri danışmanlar değil, ABD Başkanı da işin içinde.. Fark şu herhalde; Amerika’nın rolü eskiden gizli kapaklı oluyordu, şimdi açık açık oluyor..
Zaten o yıllarda tugaylarda erler Amerikan barakası denilen haki renkli sac barakalarda, ahşap kerevitlerin üzerine konulmuş ot yataklarda yatıyormuş..
Amerika her yerimizdeymiş!
*
Beni en çok etkileyen amcamın şu anısı oldu.. 1960 yılının başında Başbakan Menderes İskenderun’a gider.. İzdiham yaşanır.. Halk Menderes’i arabasından alıp omuzlarda kürsüye kadar taşır.. Konuşmasını çılgınca tezahürat arasında yapar..
Birkaç ay sonra.. 27 Mayıs ihtilali olur.. Teğmen Yılmaz Tezkan’a İskenderun’a hiçbir aracın girmemesi için yolu tutması görevi verilir..
Bir manga askerler görev yerine giderken şunu düşünür; “ Ya halk sokağa çıkma yasağına rağmen evlerinden fırlayıp bizim başbakanımızı, bizim hükümetimizi nasıl alaşağı edersiniz’ diye üzerimize yürürse ne yapabilirim?”
Kısa bir süre önce Menderes’i karşılayan heyecanlı kalabalıktan ne o gün ne ondan sonraki günlerde hiç ses çıkmaz. Herkes hiçbir şey olmamış gibi işine gücüne devam eder..
Amcam anılarına şu notu düşmüş..
Halkın böyle pasif davranışını garipsemiştim..
*
Yeri gelmişken Mısır’a, darbeye direnen halka bir alkış gönderelim..
Demokrasi böyle bir şey, bedel ödenmeden kök salmıyor, kalıcı olmuyor.. Batı bedel ödeyerek kurdu, biz bedel ödemeden kopya çektik.. Ortaya namlı ucunda demokrasi çıktı..
Aştık o günleri aşmasına da ‘acaba’ kuşkusunu içimizden atamadık.. Sıkıntı burada..
*
Gelelim 12 Eylül’e..
Albaydır, KKK Genel Sekreteri olarak darbeyi dört gün önceden bilen komutanlardan biridir..
Gerisini anlatmayayım.. Kitap tabii ki darbeler tarihi değil.. İçinde 40’lı yıllardan günümüze uzanan bir hayat var.. Mahalle var, benim de çocukluk yıllarımın geçtiği Horhor var, 6-7 Eylül olayları var, Bakkal Niko’nun dükkânına bir daha dönmeyişi var, okuma yazması kıt olan Türkiye var, altını suyla değil taşla temizleyen, bunu ‘dininin emri’ zanneden Anadolu çocukları var, Kıbrıs var, ABD var..
Ama en önemlisi, askerin dünyaya bakışı var..
Kitabın da ismi olan ‘Türkiye’de Asker Olmak Neden Zor İştir’in cevabı var..
*
Küçük bir anıyla noktayı koyalım.. Şöyle yazmış..
“Muayene için bir doktorun kapısında sıramı beklerken, benim gibi sıra bekleyen bir piyade albayı ne için sağlık raporu almak istediğimi sordu. Ben de biraz gururla ‘Kuleli Askeri Lisesi’ne girmek için diye cevap verdim.’ Subay mı olmak istiyorsun’ diye sordu. ‘Evet’ dedim. Söylediği bugün bile kulağımda; oğlum aklın mı yok!? Kadıköy Pazarı’nda limon da mı satamazsın!?”