Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kış geldi gelecek.. Bir iki yoklama çekti, vazgeçti.. Sonbahar kelleyi kaptırmadı, direnişe geçti..
Biz de fırsat bu fırsat dedik, direniş günlerinin tadını çıkarmak için geçen hafta iki günlüğüne de olsa Göcek’e kaçtık..
İki günlüğüne diyorum çünkü memleketin hali üç güne izin vermiyor.. Bir yerden arıza çıkıyor, yamalardan biri dikiş atıyor.. Neyse siyasete girmeye niyetli değilim..
Bugün pazar.. Siyasetten uzaklaşalım, Göcek’ten masmavi sulara yelken açalım..
*
İlk durak Yassıca Adası’ydı.. Biz vardığımızda, bir tekne vardı, öğleden sonra doldu.. Bu mevsim bu kadar çok tekne!..
Hava da deniz de şeker gibiydi.. Onlar da bizim gibi düşünmüş olmalı; son fırsat..
Sadece Yassıca Adası değil, Göcek’in tüm koyları yükünü almıştı.. Neredeyse bağlanacak tonoz kalmamıştı diyebilirim..
*
Göbün’e geçtik.. Göbün’den daha önce söz etmiştim.. Cennetten bir köşe, deniz desen akvaryum gibi.. Göbün denince akla Muammer’in Yeri geliyor..
İskeleye bağlandık, ayağımız mı uğurlu ne, sanki Göcek koyuna çıkan bütün tekneler bizi takip etmiş..
Peş peşe geldiler..
Akşamüstü saydım, 47 tekne olmuşuz.. Evet, ekim ayının ortasında Göbün’de 47 tekne..
Kerameti ne?
Şu.. Hem koyun dayanılmaz çekiciliği hem Muammer’in sınır ötesine taşan ünü.. Mutfağının lezzeti, balıklarının tazeliği..
Oturdum bir saate yakın seyrettim.. İki üç tekne dışında gelenlerin tamamı yabancıydı.. İtalyan, Rus, Alman, Fransız..
Gelen tekneleri Deniz, İsmail, Mehmet karşılıyor.. Sanırsın ki gelenler kırk yıllık dostları.. Tekne yanaşır yanaşmaz, kucaklaşmalar öpüşmeler, hal hatır sormalar..
Birini, ikisini., üçünü, beşini tanıdılar diyelim.. Hepsini mi tanıyorlar?..
Ne yalan söyleyeyim, yarısından fazlasını tanıyorlar.. Alman’la Alman oluyorlar, Fransız’la Fransız..
İlk defa gördüklerine öyle dost öyle misafirperver davranıyorlar ki sormayın..
Koyu evleri bellemişler..
Koya gelenlere de evlerine gelen misafir muamelesi yapıyorlar..
Fahri turizm elçileri gibiydiler.. Bir gelenin bir kez daha neden geldiğini daha iyi anladım.. Muhteşem üçlünün (Deniz, İsmail, Mehmet) muhabbeti sadece bizlere karşı değilmiş, herkese karşıymış..
*
Aslında Göbün Koyu dokuz aileyi besliyor.. Ekmek yiyenlerin sayısını siz hesaplayın.. Başlarında orkestra şefi Muammer var.. Herkes her işi yapıyor.. Tekneleri bağlıyorlar, garsonluk yapıyorlar, balığa çıkıyorlar, ortalığı temizliyorlar..
İtfaiyecilik bile yapıyorlar..
O ne demek diyeceksiniz?
Dedim ya Göbün’ü evleri bellemişler.. Koy çam ve zeytin ağaçlarıyla dolu.. Yangına müdahale timi kurmuşlar.. En ufak dumanda alarma geçiyorlar..
Kazma, kürek koşturuyorlar.. Muammer Önder ile sohbet ettim.. ‘Çevre koyların da imdadına yetişiyoruz’ dedi..
Sadece yangına değil; hava patlayınca, fırtına kopunca zorda kalan teknelere de yardıma gidiyorlarmış..
*
Güneş çökerken koyda Türkçe yabancı dil olmuştu, Almanca hakim dildi.. Almanlar çoğunlukta olunca sahneyi Mehmet aldı.. Tekneleri tek tek dolaştı, onlarla sohbet etti, ihtiyaçlarının olup olmadığını sordu..
İnsanları birbiriyle tanıştırdı.. Eğlendirdi, güldürdü..
Bir anda aile gibi olduk..
Uluslararası Büyük Göbün Ailesi!..
*
İnanıyorum ki; Muammer ve ailesi (ekibi mi desem) Göbün’e sahip çıktığı sürece dünyanın her köşesinde Uluslararası Büyük Göbün Ailesi’nden bir üye olacak..